**Geçtiğimiz günlerde Batman’da okurları ile buluşan Türk edebiyatının tartışılan ve sevilen ismi Latife Tekin, Çağdaş’tan Gülnaz Gök’e açıklamalarda bulundu. Yazarlık serüvenini anlatan Tekin: “Ben yoksulluğumu kaybettiğim için yazar oldum. Yani bir kopuş gerekiyor, o kopuş olunca yoksulluğunu kaybediyorsun” diyor.

“DERS KİTAPLARINDA OKUTULUYORUM
AMA SÖYLEŞİ YAPAMIYORDUM”
Bir süre önce Batman’da Yeni Sahne’de okurları ile söyleşide bir araya gelen ünlü yazar Latife Tekin, Çağdaş ekibinden Gülnaz Gök’e açıklamalarda bulundu. Şair, radyo ve TV programcısı Serkan Türk ile  Batman'a konuk olan Tekin, okurlarıyla buluşmuştu. Verimli geçen buluşmada Tekin, yazarlık hikayesi üzerine de değerlendirmelerde bulundu. Ders kitaplarında okutulmasına rağmen bir dönem okullarda söyleşi yapamadığına dikkat çeken Tekin: “Normalde ders kitaplarında okutulmama rağmen devlet okullarında girişim istenmiyordu. Bayburt’ta ise artık Serkan mı ayarladı nasıl olduysa müdür inisiyatif kullanıp öğrenciler ve velilerle buluşmamızı sağladı. Bu değişimi görmek beni mutlu etti. Ardından birçok şehri gezip en son İstanbul'dan Van'a giderek bu bölgeleri gezmek üzere yola çıktık” dedi.

“YOKSULLUĞUMU KAYBETTİM…”
Yazarlık serüveninin nasıl başladığı, kitaplarının yazım süreci üzerine konuştuğumuz Latife Tekin, ‘yoksulluk’ kavramı üzerine düşüncelerini aktardı. Tekin, ‘yoksulluğu’ şöyle anlatıyor; “Ben yoksulluğumu kaybettiğim için yazar oldum. İki dünyaya ayırıyorum,  yoksullar ve varsıllar diye. Yani bir kopuş gerekiyor, o kopuş olunca yoksulluğunu kaybediyorsun. Ne demek bu yoksulluğunu kaybetmek; ben yoksulları çocuklara çok benzetiyorum. Çocuklar ve yoksullar diye bir yazım var. Yani dil öncesine ait gibiler, mırıldanıyorlar, cıvıldaşıyorlar. Dili, anlamlandırma ve yorumlama üzerine kullanmıyorlar. Bence bu çok önemli bir şey. Yoksulluk tarifi benim için parayla ilgili bir şey değil. Çok paran var yine yoksul olursun ama dilsizdirler yoksullar. Çocuklukta bizi herşeyleştiren bir ışık altındayız. Hatırlayın çocukluğunuzu, kuşlarla karıncalarla, taşlarla, toprakla her şeyle eşitiz. Bir ışık var ve biz her şeyle biriz çocukken. Sonra bu ışık bizden çekilmeye başlıyor.”

“YOKSULLAR HEP ÇOCUK…”
Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu ışığı kaybediyoruz yavaş yavaş ve dünyayla aramıza bir uzaklık giriyor. Evren manzaraya dönüşüyor. Evren karşısında yalnızlaşıyoruz. Yoksullar hiç yalnızlaşmıyor, yoksullar hayata kapılarak yaşar, yani hep çocuk. Onlardan öğreneceğimiz çok önemli bir şey var o da o ışığı nasıl koruyabildikleri. Ben öyle kalabilseydim yazarlık falan hiç umurumda olmazdı, çünkü onlara hayata kapılarak, dili mırıldanıyor, dili çok farklı kullanıyorlar. Dili öteki biçimde kullanabilen yoksulluğun kaybetmiştir. Ben yoksulluğumu kaybettiğim için yazar oldum. Yoksullar için önemi olan şey evren karşısında yalnızlaşmayarak bütünlüğünü korumak.”

“YAPABİLİYORSANIZ SİZ YOKSULLAŞIN”
Yoksulların bir masumiyet taşıdığını da sözlerine ekleyen Tekin: “Yoksulların masumiyeti var yani hep aynı düzlemdeler. Kurdukları cümlelerin bizler tarafından farklı anlaşabileceği bilincinde değiller. Hani bir algı var ya yoksulları bilinçlendireceğiz diye yapmayın kardeşim onlara ilişmeyin. Derya içindeki balık gibi hani birbirleriyle sarılıyorlar, birbirleriyle kavga ediyorlar, birbirleriyle gülüşüyorlar. Bu insanların bütünlüğünü, bütünlük hissini bozacak hiçbir şey yapmayın. Yapabiliyorsanız siz yoksullaşın. O insanlara dili kullanarak zulmetmeyin. Kim yoksullar arasından sıyrılabilir işte benim gibi insanlar. Büyüklerin diline çarparak, politik hareketin içinde, büyürken de masumiyetimi kaybettim ve evren benim için manzaraya dönüştü. Çocukken de seyrettim şimdi tam seyirci oldum. Mesela kardeşlerimle düğüne gidiyorum onlar çok güzel eğlenip oynuyorlar ama bense sandalyede oturuyorum izliyorum sadece. Onlar gibi oynayamam kapılamam o deryaya. Bugün de öyleyim de bunun politik olarak da bir sorumluluğu var çünkü anlatmaya çalışıyorum” diyor. (Gülnaz Gök)

Editör: Yunus Yasak