Batman ortamında günlük yazı yazmaya 1990 yılında başlamıştım. Dile kolay ama çeyrek asırdan fazladır.

O tarihten beri aralıksız günlük yazılarımla karşınızdayım. Yazı yazmadığım ve sorunları dillendirip, çözüm önerileri sunmadığım zaman kendimi kötü hissediyorum gerçekten...

Çıkar ve menfaatimi eksene alarak yorumlar yapmıyorum. Toplumun genel çıkarlarını savunmak esastır.

Hayatın her alanı ile ilgili değerlendirmeler yapıyorum. Hakkı, hukuku, doğruları savunmaya, daha yaşanabilir bir Batman için çaba göstermeye inşallah devam edeceğim.

Bakınız, Babam ilkokul mezunu bile değildir. Askerlik görevini yaparken, 'Aliokul' denilen gece eğitimine giderek okuma ve yazmayı öğrenmiş. Ancak babam, her zaman yaşadığı köylerde, ilçe ve Batman merkezde çevresinde aydın bir şahsiyet olarak tanınmış ve bilinmiştir.

Yıllar önce gazetelere okur mektupları gönderir, sorunlarla ilgili önemli değerlendirmeler yapardı.

Şu anda 82 yaşında ve çok şükür sıhhati yerinde olan babam, 'Mehmet Ali Hasanoğlu' rumuzuyla gönderdiği mektuplarda bazen ibretlik hikayelere de yer verirdi. Yıllar önceki bir yazısına ulaştım. Kendisine de moral olsun diye o anlamlı, günümüze de işaret eden o ibretlik hikayesini köşeme alarak kısa kesiyorum!..

İşte o yazısı:
**

**

“Zaman gidişatı çok kötü. İbretlik durumlar, gelişmeler yaşanıyor...
Bugün size bir darbı mesel, ibretli hikaye anlatmak istiyorum. O hikâyeyi günümüz için değerlendirmişler.
Anlatacağım darbı mesel tıpatıp dünyanın şimdiki gidişatına benziyor ki şöyledir: Bir yurttaş bir dönemin büyük zatlarından veya evliyalarından birine gider ve "Ben Müslüman olmak istiyorum" der.
Evliya, "Güzel, git şu dağdan kendini aşağıya at, Müslüman olursun."
Adam dağa çıkıp korktu, atlamadan geri döndü.
Evliya sordu; "Atladın mı?"
Adam, "Evet" dedi. Evliya, "Hayır, atlamadın. Git atla."
Adam 2 sefer daha gidip geldi ve atlamadı. Üçüncüsünde ise atladı, sonra evliyanın yanına geldi.
Evliya, "Gel bana anlat, ne gördün?"
**

**

Adam anlatmaya başladı; "Bir ağaç gördüm. O kadar büyük ağaçtı ki insanların hepsi ağacın dallarına tutunmuştu. Sonra bir elma ağacı gördüm, dallarında parlak elmalar sarkmıştı. 3-4 elmayı kopardım hangisini kestimse içlerinin çürümüş, simsiyah olduğunu gördüm. Daha sonra dolaştığımda yan yana dizilmiş altında ateş yanan üç kazan gördüm. Ortadaki kazan boş, yandaki iki kazan ise bulgurla doluydu ve durmadan kaynıyordu. Dolu bulgur kazanları kaynarken arada bir havaya sıçrayan su damlaları ve bir iki bulgur tanesi boş kazana düşüyordu.
Daha sonra dolaşırken bir havuz gördüm. Havuzun dibi delikti. Yüzlerce belki binlerce insan durmadan su taşıyıp havuzu doldurmaya çalışıyordu. Ancak büyük zorluklarla su doldurmalarına rağmen havuz dolmuyordu. Çünkü su kalmıyordu. Havuzun dibindeki deliği kapatmak istedim, izin vermediler...
Havuzu da geçip ilerlediğimde yerde bir hayvan leşine rastladım. Leş üzerinde kartala benzeyen büyük bir kuş vardı. O kuş, arada bir leş üzerinden kalkıp ağacın dallarına konuyor ve güzel bir şekilde ötmeye başlıyordu...

Orayı da terk ettim ve ilerlerken bir evin önünden geçtim. Baktım kapı eşiğinde bekleyen bir dişi köpek var. Köpek bana havlamazken, karnındaki yavruların hırlayıp havladıklarını gördüm.
Bütün bu gördüklerime bir anlam veremedim. Gördüklerim rüya mı, gerçek mi, manası nedir izah eder misin?"
Bunun üzerine Evliya, adamın gördüklerini yorumlamaya başladı ve şöyle konuştu:
"İlk önce gördüğün o ağaç dünyadır. İnsanlar dünyaya dört elle sarılmışlar...
Gördüğün o elmalar zamanın sahte dindarlarıdır. Dış görünüşleri parlak, içleri çürük sahte dindarlar çoğalmış...
Yolda gördüğün boş kazan günümüzün fakir insanları, dolu bulgur kazanları ise zamanımızın zenginleridirler. Zenginler birbirlerine yardım ederken, aradaki fakir-yoksullar ise kendi yağlarında kavrulmaktadır...
O dibi delik büyük havuz günümüzün hazinesi veya iktidarın elindeki devlet bütçesidir. Vatandaşların bin bir zahmetle topladıkları vergilere rağmen hırsızlık yapıldığından açık vermektedir...
O gördüğün leş yiyen ve yükseklere çıkıp güzel öten kuş ise, günümüzün sahte din adamları, sahte imamlarını temsil etmektedir. Durmadan haram yiyen, sonra yüksek minberlere çıkıp Kur-an'ı Kerim okuyan ve vaazlar veren sahte din adamlarından Allah'a sığınalım...
Kapı eşiğinde bekleyen köpek meselesi için yorumum şudur; günümüzde büyükler bazı meseleler hakkında henüz konuşmazken, küçüklerin cevap vermeleridir."
İbretli hikaye bu kadar. Kendimize dersler çıkaralım."