YARGIÇOĞLU MATBAASI...

Midyat pasajının karşısında çıkmaz pasajda Yargıçoğlu matbaası vardı. Merhum Matbaa sahibi Haluk Yargıçoğlu’nun oğlu ile sınıf arkadaşıydık. Seneyi tam hatırlamıyorum, ancak onlar da ‘Batman’ın tarihi’yle ilgili bir kitap basmışlardı. Kitap bugün okuduğum kadarıyla detay içermiyordu. Yabancılara rehberlik yapacak kapasitede bir eserdi.

DR. ÖZER UNUTULMAYACAK HEKİMDİ

Elma sokağının girişinin sol köşesindeki dükkanın ikinci katında Pratisyen Dr. Cengizhan Özer in muayenehanesi vardı. Koyduğu teşhis ve verdiği ilaçlarla iyileşenler çok olduğu için muayenehanesi hastalarla dolup taşardı. Orta boylu kıvırcık saçlı, hafif göbekliydi. Spor giyinirdi,  kimse kravat taktığını görmedi. Yeşil gözlü iki kaşının arasındaki ‘ben’ oldukça iriydi. Yıllar sonra çalıştığım kuruluşun doktoru olması nedeniyle yakından tanıma imkanım oldu.
Yaşadığım anılardan biri çok üzücüydü. Otomotiv tamircisi bir ustanın, eşini Cumhuriyet meydanının ortasında öldürdüğünü hatırlıyorum. Uzun zaman olayın olduğu yerden geçememiştim. 

FOTOĞRAFÇI TAPAN...

Fotoğrafçı Tapan’lara ‘Foto Moda’ adı konarak fotoğrafçılığa başlayan Kemal Tapan’ın ağabeyi yıllarca hizmet verdi. . Batman’dan ayrıldıktan sonra dükkanı kardeşine bıraktı. İşe başladığı yıllarda Bazı gazetelere haber yapardı. Yaygın gazetelerin yerel muhabiriydi. Orta boylu, beyaz tenliydi. Güler yüzlü olması en önemli özelliğiydi. Kalın ve geniş kaşları, uzun kirpikleri ile siyah gözleri vardı. Batman’da döneminde yaşayan insanlardan fotoğrafını çekmeyen yoktu. Dükkanı çalıştırmaya başladığı zaman işyerinin adını ‘Foto Kemal’ olarak değiştirmişti. 

MODA TERZİSİ...

Moda terzihanesinin tabelası ilginçti.

Harfler kartal’ın harflerin şekline göre resim edilerek yapılmıştı. Buna benzer tabela görmedim. İşletmecisi Ethem amcaoğlu ydu.

Batman’ın en lüx terzisiydi. Kilolu olması onu kısa gösteriyordu. Yürürken kolları sırt hizasına gelince içe doğru kıvrılırdı. Yürüyüşü yavaş vakurlu
idi. Batman’daki bürokrat ve zenginlerin terzisiydi.




RAMAN SİNEMASI
Raman Sineması, Meydan mahallesinhdeki yazlık ve kışlık sinemaydı. Çocukluk zamanlarımızda ‘Çirkin Kral’ ve  ‘Kara oğlan’ filmleri de oynatılırdı. Oynayacak filmlerin afişleri kapının önündeki tahta tabelada asılırdı. İki seans vardı, ilki saat 10.00 da ikincisi  ise 14.00’te oynatılırdı. Biletler kapının yanındaki küçük odanın ufak bir penceresinden satılırdı. İçeri girildiğinde duvarlarda asılı filmlerin olduğu geniş bir salon vardı. Ara zamanları seyirciler buraya çıkar nefeslenirlerdi.

Salonun sol tarafında bir kaç basamakla ulaşılan tek kapılı koridordan ikinci kata çıkılırdı. ‘Loca’ denilen üst katta birbirinden duvarlarla ayrılmış 2 metre kare alanında özel yerler yapılmıştı, her aile belirlenen yerde oturup flim izlerdi. Alt kat ise bekar genç ve yaşlıların flim seyrettikleri yerdi. Geniş sinema salonunun tam ortasında seyircilerin oturacaklar yerlere ulaşılmaları için açık bir yürüme alanı vardı. Yan taraflarda sağlı-solu paralel olarak dizilmiş sandalyeler vardı. Son sandalye sıraları perde duvarına beş metre uzak mesafede konmuştu. Flim oynatma makinası ikinci katta orta büyüklükteki bir odaya yerleştirilmişti.


YILMAZ GÜNEY’İN FİLMLERİ ALKIŞLANIRDI

Sinema, filmin başlamasına yakın makinist odaya çıkardı. Film başladığında aydınlatma lambaları sönerdi. Film öncesi yakın zamanda oynayacak filmlerin parçaları oynatılırdı. ‘Ve Pek yakında sinemamızda” denilerek biterdi. Yılmaz Güney’in her filmi başladığı an alkışlar başlar, uzun süre devam ederdi. Sigara içme yasağı yoktu. Sigaralar yakılıp gözler yüksek duvara kitlenir, film izlenirdi. Arada salondaki küçük büfeden gazoz, çerez alınırdı. Başlardı; o ana kadar izlenen filmin yorumu başlardı, arkadaşını karşısına alanlar...  Filmi birlikte seyrettikleri halde anlatmaktan zevk alırlardı. Filmin tekrar başlayacağını aydınlatma lambalarının sönmesinden anlardık. Aceleyle yerimize koşardık, filmin başlayıp kaldığımız yerden izlemek heyecanlıydı. (Sürecek)

Editör: TE Bilişim