Güler YILDIZ

Batmanlı gazeteci Arif Arslan’ı bilmeyeniniz yoktur sanırım. Batman’ı sadece gazeteci olarak değil, bir tarihçi titizliği ile gören, derinliğine sahip biri. ‘Yüz Yüze Batman’ kitabındaki yer yer sevimli, yer yer üzüntü veren hikayelerini okuyorum. Kitap bu baharda çıktı. Ama eminim anılar yıllardır derlenmeyi, anlatılmayı ve okunmayı bekliyordu.

Arslan’ın ‘Yüz Yüze’ kitabında Batman’ın 60 hanelik bir köyden devasa bir kente dönüşünün tüm yapıtaşları var. Özellikle petrol kenti oluşuna giden öykü incelikli espriler taşıyor. Ancak ben burada petrol kenti vurgusundan sıyrılıp, kentle özdeş hallere bakmak istiyorum.

96 yaşındaki Peyruze Kılınç’ın hikayesini dinlemiş Arif Arslan. Peyruze Kılınç, hayatında iki kez kıtlık yaşadığını anlatıyor Arslan’a. İlk kıtlık zamanında “kaplumbağa bile yemiştik” diyor; ikinci kıtlıkta ise, “hiç unutmam, kırmızı kar yağmıştı” diye ekliyor.

Açlık ve kırmızı kar. Kıtlık ve kaplumbağa yiyen köylüler...

Şimdi açlık sınırında insanlar ve sürekli ömürlerine yağan kırmızı kar...

Radyocu Süryani Aziz, Avrupa’ya göçmek zorunda kalan Batmanlı Ezidiler, Mereto dağından Sason’a kervanlarla gelip, Sason’dan Batman’a da kamyonlarla yük taşıyan Mereto’nun Ermenileri... Kıtlığı, trajediyi hep birlikte yaşayıp, talihlerine ve yüreklerine kırmızı kar yağan halklar... Batman tüm bunların bileşkesi.

Mesela bir dağ hikayesi Koçero.

Koçero, Garzan’ı mesken tutmuş ve Robin Hood benzetmesini hak eder işlerle halkın gözünde bir kahraman. Bakan olmadan evvel petrol mühendisliği yapan Esat Kıratlıoğlu’nu da yoklamış zamanında. Garzan’dan dönüyorlarmış, hop çıkıvermiş karşılarına Koçero! Pamuk eller cebe der tonda “ceplerinizi boşaltın, siz petrol mühendislerisiniz, sizde para olmaz da kimde olur” demiş. Cepler o dakka boşalmış tabii. Koçero yoldan geçen köylüleri durdurmuş ve mühendislerden aldığı parayı gelen geçen köylüye dağıtmış! Arslan, Koçero’nun hikayesine kendisi devam ediyor:

“Koçero Garzan kampında bir ihbarla öldürülmüştü. Ama o yaşamı boyunca kimseyi öldürmemiş, haksızlık yapmamıştı.”

Koçero’nun ölümü bir gazeteye “Koçero’nun üzerinde subay elbisesi vardı. Kanlar içinde yerde yatıyordu. Cesedi defnedilmesi için ailesine verildi” spotu ile konu olmuştu. 1962 yılında bir hükümet meselesi haline gelen Koçero’ya “şaki, eşkıya” diyordu gazete.

Sırf köylünün başına yağıyor diye kırmızı kar, kıtlık hep onların hanesine yazılıyor diye, imzasız bir itirazın sahibiydi oysa Koçero! Hayatın ta kendisiydi şaki olan!

O dağların gönlü geniş. Kendisine dağ gibi dokunanı tanıyor ve zamanla insanlıktan gelme hoyratlığından sıyırıp, hayat renginde elbiseler giydiriyor. Koçero’nun ‘zenginden alıp fakire verdiği” biraz da bu. Doğa insana karşılıksız hizmet eder ama insanın da doğa yararına çalışması gerekir elbet. Koçero hikayesini zamanın zirvesine asmış bir şarkı dilimizde: “Koçero bir vatandır yaşanır boydan boya Koçero bir vatansızlık Bir dağlaşmış yalnızlıktır

Mavzerleşmiş bir haksızlık Yanıtsız bir dilekçe.”

Kent hikayeleri zamanın tüm rengine dokunuyor, acıtıyor bazen, bazen de güldürüyor. Salih Özdemir’in fotoğrafı vardı kitapta, 1 Mayıs 1979’da Batman’ın ilk 1 Mayıs’ında ilk metni okudu Salih abi. Mazlum Doğan kaleme almıştı o metni. On binlerin karşısında Salih Özdemir, “Kürdistan’ın bir sömürge olduğu ve bağımsız olması gerektiği”ni anlatıyordu...

Kırmızı kar hala yerde...

 

Editör: TE Bilişim