Türk Dil Kurumuna göre “Anakent” olarak açıklanan “Metropol” kelimesi, yoğun bir nüfusa sahip, çevresindeki diğer kentlere göre ekonomik ve kültürel olarak üstün olan yerler için kullanılmaktadır. Daha açıkçası, çevresindeki illere göre ekonomik olarak baskın, iş olanaklarının fazla olması nedeniyle göç alarak yoğun bir insan nüfusuna sahip kentlerin hedefi metropol olmaktır.

Bu tanıma en uygun örnek olarak ‘Batman’ gösterilebilir.

‘İluh’ adında küçücük bir köy iken, Raman dağlarında bulunan petrol ile devamında rafinerinin kurulmasıyla bir anda kaderi değişti. Önce bucak sonra ilçe ve nihayetinde de bağlı olduğu Siirt’ten ayrılarak ‘İl’ haline geldi. Rafinerinin faaliyete geçmesinden sonra sürekli olarak gereksinim duyulan yan sektörlerin kurulmasıyla iş olanakları da aynı oranda arttı. Bu nedenle çevresindeki illerde yaşayanlar için iyi koşullarda iş bulma açısından bir cazibe merkezi haline gelince de büyük bir göç dalgasına uğradı.

Dolayısıyla da oluşan etkileşimlerle Batman günümüzde 1 milyona yaklaşan nüfusu, ekonomisinin yüksek gücü, kültürel değerleriyle metropol olma yolunda hızla ilerlemektedir.

Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği Batman’ın bu hızlı yol alışına bizzat tanık olmaktan büyük mutluluk duydum ve duymaya da devam ediyorum.

Batman Çağdaş Gazetesi’nin açtığı nostaljik yoldan giderek, metropol olmaya aday kentin gelişimin ilk yıllarına dönelim.

En büyük ağabeyimin 1961 yılında TPAO’ya motor ustası olarak başlamasıyla birlikte Siirt’ten göç etmiştik.1970’lerin sonuna doğru, Site’de Atatürk Ortaokulunu bitirmek için gün sayarken bizi bir telaş sarmıştı. Peki hangi liseye gidecektik. Batman’da Lise ve Sanat Enstitüsü yoktu. Gerçi inşaatları başlamıştı ama ne zaman biteceği konusunda çeşitli rivayetler vardı. Bu nedenle 2 seçeneğimiz vardı. Ya Siirt ya da Diyarbakır’a gidecektik. Ama TPAO yönetimi, adreste mihenk taşımız olan Mobil benzin istasyonu civarında yapılan inşaatın, en fazla bir yıl süreceği konusunda bilgi alınca, Akyürek Mahallesinde işçi barakaları (Nissen diye adlandırılıyordu) olarak inşa edilen yeri, Batman Lisesinin ilk öğrencilerine tahsis etmişti. Ve lise maceramız böyle başladı. Sanat Enstitüsü öğrencileri bizden şanslıydı, onlar ilk yıllarına yeni binada başlamışlardı. Biz lise öğrencileri, ancak 2.yılı yeni okulumuzda geçirmeye başladık.

Lisemize kavuştuk ya Site’de oturan bizler için en ideal ulaşım aracı bisikletler oldu. Güruh halinde okulumuza gidip gelmeye başladık. Bir diğer ulaşım aracımız da Batman’ın o güzelim faytonlarıydı. Biraz tuzluya kaçıyordu ama sıkıştığımızda 4-5 kişi faytonlara doluşurduk.

Okulumuzun Müdürü Gülpaşa Sezer’di. O çok disiplinli, efsane bir müdürdü… Biraz da şanslıydı. Çünkü öğretmen açığını kapatmak için elinde büyük bir kaynak vardı. İngilizce, Kimya, Fizik, matematik dersleri için Rafineri ve diğer birimlerde çalışan mühendisler hazır kuvvet olarak duruyorlardı. Çünkü çoğunluğu yurtdışında eğitimlerini tamamlamış, kendilerini iyi yetiştirmiş kişilerdi. Kendisi de Batman Lisesindeki yıllarını hiçbir görev yerine değişmediğini sürekli olarak vurguluyordu. Allah uzun ve sağlıklı ömürler versin, hemen hemen her öğrencisini hatırlar, neler yaptığını takip eder… 

Biraz da yaramazlıklarımızı anlatalım, okul günlerinde Sanat Enstitüsü öğrencileri ile aramızdaki meydan muharebeleri unutulmazdı. Hele bizden yaşça epey büyük bir Mazhar dayımız vardı. Son derece iri gövdesiyle savaşın lise lehine bitmesi konusunda belirleyici bir güçtü. Siteli gençler olarak sinema konusunda oldukça şanslıydık. Kışlık ve yazlık sinema salonlarımızda İstanbul’da vizyona yeni girmiş filmleri izleme olanağımız vardı. Olimpik yüzme havuzlarımız, çay bahçelerimiz, mini golf sahamız, tenis kortlarımız, lojmanlar arasındaki mini futbol sahamız ve en önemlisi de çamlık alanlardaki sohbet yerlerimizi hiçbir şey bize unutturamaz. Fakat Site’nin sahip olduğu bu ayrıcalıklı durum, yeni ancak çarpık bir kentleşme anlayışıyla oluşan Batman’ın diğer mahallelerinde yaşayan okul arkadaşlarımız arasında ister istemez sorunlar yaratıyordu. Bir tepenin üzerinde kurulu olan ve kentin diğer mahalleleriyle tel örgülerle (ki buna Berlin’i 2’ye bölen utanç duvarından esinlenerek aynı isimle anılıyordu) ayrılan Site, sahip olduğu avantajlarıyla ön plana çıkıyor ve bundan yararlanamayan diğer arkadaşlarımızı üzüyordu. Ancak birbirimizi yakından tanıyınca aramızda soğukluk gitti, yerini dostluğa bıraktı.

Yazın Beşiri yolundaki Kıre dağındaki kaynaktan dolan minnacık havuz sefalarımız, Silvan yolundan ulaştığımız Batman Çayı’ndaki yüzme seanslarımız, hatta Seyran tepesini aştıktan sonra uçsuz bucaksız uzanan karpuz tarlalarında güneşte soğutularak yenen karpuzların tadı halen damağımızda duruyor.

Bir diğer alternatifimiz de Hasankeyf idi… O güzelim tarihi yerlerde en büyük keyfimiz Batman’ın en ünlü iki caddesi olan 1. ve 2. Caddelerindeki berberlerden satın aldığımız dinamit lokumlarıyla balık avlamaktı. Av verimsiz geçtiğinde de hemen Dicle nehrinin kenarında satın aldığımız oğlak etiyle eli boş dönmezdik. Bir başka unutamadığımız anımız da Silvan yolundaki büyük balıkların olduğu Malabadi Köprüsü yakınlarında dinamit lokumlarının sayısını abarttığımızda çıkan korkunç gürültüyle Jandarmaların peşimize takılmasıydı. Bir yandan su yüzünde gözümüzün önünde akıntıya kapılıp giden balıklara bakarken diğer yandan düdükler çalarak peşimizde koşturan jandarmalardan kaçmak bize inanılmaz bir adrenalin yüklemişti. Tabii sonuçta kazanan yolun ters tarafına konuşlanan bisikletli gençlik oldu. Ancak tarihi Malabadi köprüsünün yok edilme tehlikesi aklımızın ucundan bile geçmiyordu.

Bir de kültürel olarak Batman’ı tüm ülkeye tanıtan hem yaşamı hem de ülkemizdeki müzik anlayışını değiştiren TPAO Batman Orkestrası faktörünü göz ardı etmemek lazım… Üç yıl üst üste finale kalan ve 1968 yılında Erkin Koray, Moğollar ve Haramiler gibi çok güçlü isimler arasından sıyrılarak “Meşelidir Enginde Dağlar” isimli düzenlemeleriyle birinci oldular.  Değerli Hemşerimiz Metin Avdaç’ın yönetmenliğini yaptığı “Kara Altından, Altın Mikrofona” isimli belgeselde, TPAO Batman Orkestrasının Doğu’da müzisyenliğin ayıp olarak algılanmasını değiştirdiği belirtilirken bir döneme damga vurduğu ve bölgedeki hayatı da renklendirdiği ifade edildi.

Biz gençliğimiz böyle yaşarken Batman, cazip iş olanakları yüzünden her geçen gün biraz daha kalabalıklaşıyor. Şehir artan nüfusa oranla her yöne doğru bağımsız konut inşaatları, kooperatiflerle sürekli genişliyordu. Üniversite yıllarımızda da her memleketimize geldiğimizde bu gelişimi hayretle izliyor, şaşkınlığımız her yıl biraz daha artıyordu.

Sonraları ise kentleşme hareketliliğinin disipline edilmesiyle mükemmel bir kente dönüşen Batmanımızın, alt ve üst yapısıyla gelişimini tamamlayarak metropollerimiz arasında yer almasını heyecanla bekliyoruz.

Editör: TE Bilişim