KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN SOSYAL BOYUTU

Kentsel dönüşüm çalışmaları, daha öncede tanımlandığı üzere, sadece fiziksel ve mekânsal müdahaleler ve uygulamaları içermemekte, aynı zamanda, bölgede yaşayan insanların sosyal ve toplumsal koşullarını da göz önünde bulundurarak, ortaya çıkan sorunları çözüm arayışında olarak, geniş kapsamlı bir yaklaşımdır. Kentsel dönüşüm projeleri, sağlıksız ve kalitesiz yapılaşma ve barınma koşulları içeren kentsel alanlarda, sosyo-ekonomik açıdan yoksul sınıflar için daha yaşanabilir ve sağlıklı bir kentsel çevre oluşturmayı hedeflemektedir. Dönüşüm uygulamalarında, mekânsal ve aynı zamanda sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik açıdan iyileştirilmesi hedeflenen kentsel alanlarda, toplumsal ilişkilerin devamlılığını sağlamak, mekânsal ayrışma ve sınıfsal çatışmaları ortadan kaldırmak ve suç oranlarını enaza indirmek kentsel dönüşüm projelerinin öncelikli amaçları olarak tanımlanabilmektedir.

Kentsel dönüşüm uygulamalarında, bozulmuş ve çökmüş kentsel alanlarda yaşayan insanların yaşam kaliteleri, yararlanabilecekleri kamusal hizmetlerin en iyi şekilde sağlanması, çevresel koşulların iyileştirilmesi, yıpranmış konutlar ve yerleşim alanlarının düzeltilmesi ve onarılması ve bu bölgelerde meydana gelen toplumsal sorunların çözümlenmesi büyük önem arz etmektedir (52). Dünyada, 1980 yıllarından itibaren, kentler yeniden yapılandırılmaya başlatılmıştır. Ancak, bu dönemde, yerleşim alanlarında ortaya çıkan toplumsal ve çevresel sorunlar nedeniyle, kentsel dönüşüm uygulamalarının sosyal boyutu öne çıkmış ve dönüşüm projeleri daha geniş kapsamlı bir yenileme yaklaşımı olarak ele alınmıştır. Ancak, Türkiye’de kentsel dönüşüm çalışmaları, genellikle, sosyal ve çevresel boyutları göz ardı ederek, sadece mekânın fiziksel boyutuna odaklanmaktadır (33).

Kentsel dönüşüm projelerinin sosyal boyutu, sağlık ve eğitim, konut ve kamu hizmetlerine erişim, suç oranlarının azaltılması, sosyal bütünleşme ve proje sürecinde kamu, özel sektör ve yerel halkın işbirliğinin sağlanması gibi koşullar ile ilgilenmektedir. Dünya ülkelerinde, 20. Yüzyıldan itibaren gerçekleştirilen başarılı kentsel dönüşüm projelerinde, stratejik planlama ile çok aktörlü ve çok sektörlü koalisyonlar yapılarak, yerel ilişkiler ve mekânsal nitelikler dikkate alınmış ve sosyo-kültürel bağlantılar öne çıkartılmıştır (53,54). Sosyal boyut, erişebilirlik, sürdürebilirlik, yaşam kalitesi, toplumsal ilişkiler,  işbirliği, yerel ve koşullar ile yakından ilgilenen çok yönlü bir yaklaşım olarak görülmektedir. Bu bağlamda, kentsel dönüşümün sosyal açıdan başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için aşağıdaki konuların detaylı olarak ele alınması ve incelenmesi gerekmektedir:

- Sosyal özellikler

- Toplumdaki alt sınıfların gereksinimleri

- Toplumun ekonomik durumunu ve iyileştirilmesi için stratejiler

- Toplulukların temsili

- Toplulukların yetkilendirilmesi

- Ortaklıklar ve işbirliği

- Kapasite artırımı (31).

Kentsel dönüşüm projelerinin tasarımı aşamasında, mekânın sosyal yapısına uygun stratejilerin oluşturulması için,  dönüşüm alanlarında yaşayanların demografik yapıları, kültürel nitelikleri, mülkiyet durumları, bilinçlik seviyeleri, gelir, sağlık ve eğitim düzeyleri, ihtiyaçları ve yaşadıkları sorunların detaylı olarak incelenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, toplumsal ihtiyaçlar ve istekleri belirlemek ve aynı zamanda, yerel halkın işbirliğini sağlamak amaçlı, bölgede çeşitli anketler uygulanmakta, elde edilen bilgilerin analizi sonucunda, sosyal sorunlar ve beklentilere bağlı olarak, projenin hedefleri ve tasarım kriterleri belirlenmektedir.Bu kriterler doğrultusunda, sosyal yapıda beklenen ve istenilen değişikliklerin fiziksel yapıya yansıması, alanda fiziksel dönüşümün toplumsal dönüşümle desteklenmesine sebep olmaktadır (55). Kentsel dönüşümün sosyal boyutu, “Demografik özellikler”, “Ekonomik özellikler”, “Arazı kullanımı” ve “Kültürel ve toplumsal ilişkiler” olmak üzere dört farklı değişken üzerinden incelenebilmektedir.

Demografik özellikler: Kentsel dönüşüm projelerindeki demografik analizler, bölge sakinlerinin yaş, cinsiyet, gelir, eğitim, meslek ve istihdam, göç, hane halkı büyüklüğü, medeni durum ve çocuk sayısı gibi değişkenler üzerinden yapılan araştırmaları içermektedir (27).  

Ekonomik özellikler: Kentlerde göç, işsizlik ve sağlıksız yapılaşma sonucunda ortaya çıkan bir diğer sorun, kentsel yoksulluk olarak bilinmekte ve kentsel yoksulluk, gelir azlığı, eğitim, sağlık, güvenlik ve kentsel hizmetler gibi hizmetlerden daha az yararlanma, varoşlarda yaşama ve kentsel şiddete daha açık olma gibi sorunları içermektedir. Kentsel yoksulluk kavramsal olarak, finansal ve toplumsal yaklaşımlar ile kentsel alanlarda yaşayan insanların belirli kaynaklardan yoksun olmaları anlamına gelmekte ve sonuç olarak, kentte dengesizlik ve düzensizliğe neden olmaktadır. Kentsel yoksulluk aynı zamanda, toplumsal etkinlikler ve kurumsal açıdan da yetersizlikleri ifade etmektedir (18, 30).

Arazi kullanımı: Düşük ücret ödeyebilme seviyelerine göre, kentin çeşitli bölgelerine yerleşen ve sağlıksız ve kalitesiz yerleşim alanlarının oluşumuna neden olan toplumun alt sınıf insanları, genel olarak altyapı ve üstyapı kamusal hizmetlerden ve aynı zamanda, kente özgü tüketim alışkanlıkları ve davranış kalıplarından da yoksun olmaktadırlar. Bu bölgelerdeki yaşayan insanlar, kalitesiz çevresel koşullar ve niteliksiz yapılaşma nedeni ile sorun yaşamaktadırlar (56). Kentsel dönüşüm projelerinde, kentte yaşayan insanların sağlıklı ve kaliteli konutlarda yaşama, temel kamusal hizmet ve donatılardan yararlanma, cami, pazar, alışveriş merkezi, okul, sağlık ocağı, hastane, çocuk parkı, açık yeşil alan ve rekreasyon alanları gibi yerlere erişebilme, ulaşım sistemini etkin ve kolay bir şekilde kullanabilme olanağının sağlanması, önem verilen unsurlar arasında yer almaktadır (13).

Kültürel ve toplumsal ilişkiler: Kültürel kimlik ve toplumsal farklılaşma, kentsel dönüşüm projelerinin tasarım sürecinde en önemli belirleyici faktör olarak tanımlanabilmektedir. Yerleşim alanları değişen yerel halk, yeni mekânlarında, kültürel açıdan uyum sağlamakta zorlanabilirler. Sosyal kimlik, aidiyet duygusunun bilinç düzeyine çıkmasına neden olmakta ve kentlerin kültürel yapısı bu kimliklerin etkileşimi sonucunda oluşmaktadır. Ancak, son yıllarda, fiziksel dönüşüm ağırlıklı, sosyal kimliği göz ardı eden dönüşüm projelerinde, kentlerin kültürel yapısı değişime uğramakta ve alanda sosyal dönüşüm ve değişimler yaşanmaktadır. Sosyal dönüşüm, toplumdaki kurumsal dinamiklerin işlevlerini yerine getirmesini sağlayan ve ilişkilerin çözülmesine neden olan, “toplumsal çözülme” kavramı ile bağlantı kurmaktadır. Aşağıda belirtilen faktörler, Toplumsal çözülmeyi meydana getirmektedir:

1- Yaşadıkları topluma aidiyet duygusunun bilinç düzeyine çıkmaması,

2- İş bölümü, toplumsal farklılaşma ve çeşitliliğin oluşmaması,

3- Bireysel çıkarların toplumsal çıkarların önüne geçmesi,

4- Geleneksel ve modern yaşam tarzı arasındaki dengesizlik ve uyumsuzluk (57).

Kentsel dönüşüm projelerinde mevcut yapıların korunması, rehabilite edilmesi ve iyileştirilmesi ile birlikte, bu yapılarda yaşayan insanlarında yaşam kalitelerinin yükseltilmesi ve topluma  kazandırılması, dönüşüm sürecinde önemli yer kapsamaktadır. Türkiye deki dönüşüm projelerinde, sosyo-kültürel açıdan gösterilebilecek en iyi örneklerden birisi gecekondulaşma mekânizmasıdır. Toplumun sınıfsal yapısını ve aynı zamanda, sosyal ayrışmayı içinde barındıran, konut ihtiyacının giderilmesi amaçlı, ülkenin toplumsal normlarına uygunsuz bir şekilde ortaya çıkan gecekondu alanları, kentlerde,  toplumun sınıfsal yapısını mekâna yansıtmaktadır (58). Kentlere göç eden insanlar tarafından ortaya çıkan, kamu veya kişilerin toprakları üzerinde izinsiz olarak kurulan, kalitesiz yapılar ve kendine özgü bir kültür oluşturan ve genellikle marjinal işlerde çalışan alt gelir grupların barındıkları yerleşim birimi olarak tanımlanan gecekondu olgusu, başladığı ilk dönemlerden itibaren, sadece barınma sorunu olarak değil, sosyo-kültürel ve toplumsal sorunları da içeren geniş bir kentsel problem olarak görülmektedir. Böylece, kentleşmenin bir ürünü olan gecekondular, kentte fiziksel sorunlara neden olmakla birlikte, bu alanlarda yaşayan insanlar kendilerine özgü bir alt kültür oluşturarak, toplumsal sorunları da beraberlerinde getirmişlerdir.

Editör: TE Bilişim