Dünyanın ısınması ve buzulların çekilmesi ile Güney Doğu Anadolu’da, Dicle ve Fırat ırmaklarının yatakları ortaya çıkmış, bu iki ırmak arasında kalan ve Mezopotamya olarak adlandırılan bölgenin kuzeyini oluşturan bugünkü Güneydoğu Anadolu Bölgesi, insanların yaşamasına en elverişli coğrafyalar halini almıştır. Bitki ve hayvan çeşitliliği açısından oldukça zengin olan Dicle ve Fırat ırmakları ile bağlı kolları arasındaki bu bölge, henüz yerleşik hayata geçmeyen yani bir tür göçebe olan dönem insanlarının uğrak alanı haline almıştır. Bu süreç sonunda Batman-Kozluk sınırları içerisinde kalan dünyanın en erken yerleşme yeri olan Hallan Çemi, Sason Çayı üzerinde Kaletepe Köyü’nde  ( Dahlik) ortaya çıkmıştır. Erken dönemlerinde mevsim koşullarına göre yılın belli aylarını, olasılıkla ilkbahar ve kış arasındaki süreyi burada, bitki, meyve, kök ve kolay bulunan hayvanları avlama şeklinde geçiren insanlar, kışın gelmesiyle eski yaşamlarına dönmek üzere yakınlarındaki kaya kovuklarına veya mağaralara çekilmiş oldukları anlaşılıyor. Güneydoğu Anadolu’da doğal olarak yetişen “Emmer” ve “Eincorn” yabani buğdayları ile arpa, mercimek gibi baklagillere bağımlı bir yaşam sürdüren bölgenin insanları bu baklagilleri kültüre alarak yani evcilleştirerek yerleşik hayata geçmeyi diğer bölgelerden önce başarmıştır. İşte bu iki buğday türü ve baklagiller ile başlayan tarım süreci insanların devrim üstüne devrim yaratmasına zemin hazırlamıştır.  İlkelinden en gelişmişine kadar tarım aletleri ve edevatları, insanların işlerini kolaylaştırırken toplumun müzik, folklor, edebiyat, şiir, sanat, örf adet, gelenek-görenek gibi sosyo-kültürel özelliklerini de şekillendirmiştir.   

Çift Sürme; Sabandan Traktöre

İnsanların yerleşik hayata geçmeye başladığı Neolitik Çağda çift sürmenin önceleri insanın fiziki gücüyle gerçekleştiği kabul edilir. Ağaçlardan kesilen “V” şeklindeki uygun dallar sayesinde sürülen toprağa tohum atılmıştır. Boğanın evcilleştirilmesiyle insandan çok daha kuvvetli olan boğa çift sürmede kullanılmaya başlanır. İnsandan daha derin toprağı sürebilen boğa hububat tanelerinin daha derinden gelen zengin minerallere ulaşması sayesinde bire karşı kat kat daha fazla ürünler vermeye başlanınca boğa insanlar arasında çok tanrılı dinlerde tanrı olarak saygı görmeye başlamıştır. Günümüzde eski misyonel özelliğini kaybeden boğa Anadolu köylerinde evlerin ön cephesinde duvara yerleştirilen boynuzlar ile bir tür estetik veya nazarlık olarak halk kültüründe halen varlığını devam ettirdiği görülmektedir. Ardından daha hızlı olan At ile çift sürülmesi yer yer tercih edilmeye başlanır ki batı dillerinde atın adı olan “beygir” motor gücünün ölçüsü olmuştur. Önceleri ahşaptan yapılan saban ise Kalkolitik Çağ’dan sonra madenden yapılmaya başlanmıştır. Sanayii devriminden sonra motorun keşfiyle hayvan yerine çoğunlukla motor-traktör kullanılmaya başlanır ki günümüzde de devam etmektedir. Tabi ki ekonomik koşullara göre bazı bölgelerde neolitik gelenek olan boğa ile çift sürme veya at ile çift sürme varlığını halen devam ettirdiği gibi küçük bahçeler bel olarak adlandırılan keskin küreklerle ekime hazır hale getirilirdi.

Neolitik Dönemde çift sürme

Boğa ile çift sürme

At ile çift sürme

Traktör ile çift sürme

Oraktan Tırpana ve Biçerdövere

Neolitik dönemde buğdayı keşfeden insan, ondan taze başak iken faydalandığı gibi kuru iken tanelerini birtakım aşamalardan geçirdikten sonra başaktan ayırarak depolamayı başarmıştır.  Önceleri el imkanı ile başakları toplayan eski insan zekasını kullanarak yay şeklinde olan boğa boynuzlarının iç kısmını oyarak yuva açtıktan sonra bu yuvalara çakmaktaşı veya obsidien den mikrolit denilen küçük kesici parçaları yerleştirerek kesici bir yüz kazandırılmıştır. Bir el ile başaklar bir araya getirilirken diğer el ile tutulan yay şeklindeki boynuzun kesici iç kısmıyla biçim gerçekleştirilmiştir. Bu boynuzdan yapılan orak ilginçtir ki binlerce yıldır hemen hiç değişmeyen biçimiyle kullanılmayı sürdürmektedir. Yalnızca maden keşfinden sonra oraklar aynı şekliyle madenden yapılmaya başlanmıştır. Son dönemlerde orağa benzeyen daha geniş ağızlı tırpan işlevlik kazanmaya başlamıştır. Tarlaları ve çayırları biçen orak ve tırpan ile günler süren hasatlar yapılırken, kış öncesi bir yılın emeği alınacağı için bir taraftan insanlar mutludur. İmece olarak adlandırılan her evden bir insanın katılımıyla süren hasat bir şenlik havası içerisinde şarkılar türküler söylenerek neşe içerisinde sürdürülürken birçok türkümüzün ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sanayii devriminden sonra motor gücüyle çalışan traktör ve biçerdöverler büyük oranda orak ve tırpanın yerini almıştır.     

Boynuzdan yapılmış orak.

Van Kalecik’ten Urartu dönemi tarım aleti orak.

                                               

Modern orak.                                                                                  Modern tırpan

El Değirmeninden Un Fabrikasına

İnsanlar yerleşik hayata geçmeden önce ve geçtikten sonra bazı baklagilleri öğütmek için öğütme taşları kullanmıştır. Sonra keşfedilen üst üste konulan iki yuvarlak taştan oluşan ve üst taşa yerleştirilen bir ahşap kol ile çevrilen el değirmeni (dıstar) günümüze kadar kullanımını devam ettirmiştir. Eski Anadolu köylerinin hemen her evinde bulunan el değirmenleri en gerekli hayati aletlerden biriydi. Köylüler kışa girmeden önce hasatlarından elde ettikleri gelirle ailedeki fert sayısına göre “kut” olarak adlandırılan buğday satın alarak evin içinde yapılmış olan “kavar” olarak bilinen özel ambarlarda saklardı.  İhtiyaç hissedildiğinde bu ambarlardan alınan buğday evin kadını veya komşuların yardımıyla el değirmeninde saatlerce süren çevirmeyle (ki bu esnada söylenen türküler şarkılar, atışmalar müzik ve folklorumuzun temeli oluşturmuştur) un elde edilerek bu undan ortak olarak kullandıkları tandırlarda ekmek pişirirlerdi. Sonra su değirmenleri ile yel değirmenleri ve nihayet motorla veya elektrikle çalışan değirmenler kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde yok olmaya başlayan değirmenler yaşamın önemli bir parçası olarak çok sayıda Anadolu türkülerine şiirine ve romanına konu olmuştur. Yeni neslin pek görmediği ve tanımadığı değirmenler “bu saçları değirmende ağartmadım” gibi atasözlerine de konu olmuştur. Pek yakında yeni nesil değirmen kelimesinin anlamı için sözlüğe bakmak zorunda kalacak. Görüldüğü gibi teknolojik değişimler toplumun işini kolaylaştırırken aynı zamanda binlerce yıllık kültürlerini yok ediyor. Ama dünya böyle çünkü dönüyor ve döndükçe yeni neolitik kültürler şekillenecek. Bu gün farklı kültür tercihi ile algılanan “Z” kuşağı, yarın “Alfa “ kuşağı tartışılacak. Ama yeni oluşumlar kaçınılmaz olacaktır…

Neolitik öğütme taşı                                      El değirmeni (dıstar)

Editör: TE Bilişim