Demokrasi Antik Yunan’da ortaya çıkıp kısa bir süre etkisini gösterdikten sonra uzun yıllar tarihin tozlu sayfaları arasında kalmıştır, ta ki modern döneme kadar. 17. yy’dan sonra liberalizmle birlikte yeniden etkisini göstermeye başlayan demokrasi, bugün ki birçok devletin yönetim anlayışını oluşturmaktadır.

Tarihsel gelişmelerle -Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinin oluşturulması, Fransız İhtilali ile Sanayi Devriminin gerçekleşmesi gibi önemli olayların yaşanmasıyla- birlikte, demokrasi zaman içerisinde öyle bir noktaya ulaştı ki, neredeyse bütün toplumlar kendi yönetim anlayışlarını demokrasi sıfatıyla bir araya getirerek tanımlama ve dönüştürme gayreti içerisine girmiştir.

Demokrasinin bu şekilde yönetimleri yücelten bir sıfat olarak kabul edilmesi ve yaygın bir kullanıma ulaşması, demokrasinin bizzat kendisinin iyi bir şey olduğu düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Nitekim bu düşüncenin argümantasyonunu demokrasinin bireye, özgürlüklere, haklara verdiği değer ve önem oluşturmaktadır.

Demokrasinin bu özelliği (yani yurttaşlara verdiği değer ve önem) kuşkusuz onu diğer yönetim anlayışlarından ayıran en önemli yönlerden bir tanesidir. Bu konuda diğer yönetim anlayışları her ne kadar halka değer verdiğini ileri sürse de, bu ‘sözde’ bir ifade şeklinin ötesine geçememektedir. Çünkü demokratik olmayan yönetim biçimlerinin neredeyse hiçbirinde halk siyasi alana katılım gösteremediğinden, yurttaşlar siyasi arenada söz sahibi olamayıp kendi hayatları ve gelecekleri üzerinde etkide bulunamamaktadırlar.

Ne var ki demokrasi ve onun uzantısı olan demokratik yönetim biçimleri bu soruna kökten olmasa bile ciddi anlamda bir çözüm geliştirmiştir: ‘Seçim sistemi.’ Bu sistem en basit anlamda, halkın düşünce, istek ve görüşlerinin ‘temsilciler’ aracılığıyla siyasi alana taşınması anlayışına dayanmaktadır.

Tabi bu yöntem dışında pek fazla alternatif bulunduğu da söylenemez; çünkü günümüz çağdaş dünya düzeninde toplumlar yapısal olarak çok uluslu kalabalık nüfuslardan meydana geldiğinden -Antik Yunan’daki gibi- halkın ‘doğrudan’ katılımının sağlanamayacak olmasından ötürü ‘seçim sistemi’ yöntemiyle ‘dolaylı’ bir katılım sağlanmaya çalışılmaktadır (gerçi Antik Yunan’da da tam anlamıyla bir demokratik katılımdan söz etmek mümkün değildir).

Bu yöntem sayesinde siyasi platforma taşınan halk, birey olarak değer kazanmaya, otonom bir varlık haline gelmeye ve bütün siyasi otoriteler ile kurumlar tarafından tanınmaya ve de muhatap alınmaya başlanmıştır. Böylece devlet politikaları başta olmak üzere tüm siyasi politikalar belirli kişilerin veya grupların çıkarları yerine yurttaşların ortak çıkarları etrafında şekillenmiştir.

Bu yönleri ve pratiksel bakımdan faydaları itibariyle bir hayli önem ihtiva eden ‘seçim sistemi’ günümüz demokratik toplumları ve modern dönem insanı için olmazsa olmaz bir konumda bulunmaktadır. Tam da bu nedenle ‘oy kullanma’ pratiği üzerinden gerçekleştirilen seçimlerde yurttaşlara ciddi görev sorumluluklar düşmektedir.

Peki, nedir bu görev ve sorumluluklar? Ne yapılmalı, nasıl bir tutum sergilenmeli?

İnsanlığın siyasi bakımdan geçirdiği tarihsel gelişim süreci içerisinde meydana gelen olaylar neticesinde gelinen nokta, bize bir şeylerin kolay elde edilmediğini, tam aksine zorlu süreçler ve fedakarlıklar sonucunda bir takım kazanımları elde edildiğini göstermiştir. Dolayısıyla bugün insanların bu tarihsel background’un bilincine vararak siyasal farkındalıklarını en üst düzeye çıkarması gerekmektedir.

Nitekim oy kullanma etkinliği üzerinden halkın siyasi alana katılım göstermesi, onların yönetimler tarafından kesintisiz bir şekilde değer görmelerini ve yurttaşların asıl aktör ünvanını elde etmelerini sağlamıştır. Böylece bu etkinliğin kendisi aynı zamanda demokrasinin ve bireylerin merkeze alındığı hukuk devletinin gözeticisi ve garantisi olmuştur.

Bu yüzden, böylesine önemli bir boyuta sahip olan oy kullanma pratiği büyük bir hassasiyet gerektirmektedir. Çünkü bu pratikle sadece X, Y veya Z partisine oy verilmiş olunmuyor; bununla tek tek bireysel çıkarlardan tutunda toplumsal çıkarlara, tek tek bireylerin geleceğinden tutunda tüm toplumun geleceğine kadar birçok şey seçilmiş ve yine birçok şeyin kaderi belirlenmiş olunuyor. İşte bu nedenden dolayı oy kullanacak yurttaşların siyasal platformda kendilerini temsil edecek ve kaderlerini tayin edecek temsilcileri iyi düşünerek belirlemeleri gerekmektedir.

Bu denli önem arz eden oy kullanma pratiği bazı kişi, kurum ve otoriteler tarafından ise önemsiz, değersiz gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu türden tavırların sebebi çok açıktır: İktidarlarının kaynaklarını halkın gücünden ve rızasından almayan veya alamayan otoritelerin (dini referansa dayanan ‘hilafet yanlısı’ yönetimler gibi) ‘anti-demokratik’ uygulamalara başvurarak halkı siyasi alandan uzak tutmaya, onların kendi geleceklerini belirlemeye izin vermeyerek iktidarlarını yeniden oluşturmaya çalışma çabasıdır.

Bunun gibi durumlarda yani yurttaşları ‘sandıktan’ uzak tutan, seçmenlerin kendi hür iradelerine etkide bulunacak olan her türlü girişim ‘anti-demokratik’ olacaktır. Dolayısıyla daha demokratik bir ülke ve yönetim için halkın oy kullanarak siyasi alana katılım göstermesinin teşvik edilmesi ve önünün açılması gerekmektedir.

Özellikle de seçim sisteminin büyük sorunlarla karşılaştığı bugünlerde daha dikkatli ve duyarlı davranılması elzemdir. Çünkü bugün bütün dünya temsil krizi ile halkın siyasal alandan uzaklaşma sorunuyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu nedenle yurttaşlar görev ve sorumluluklarının farkındalığından hareketle bilinçli bir şekilde bu seçimlerde ‘demokrasinin’ kazanması için gayret göstermelidir.

1 Kasım’daki seçimin bu ülkenin tüm yurttaşlarına barış, kardeşlik, refah ve huzur getirmesi temennisiyle…

Editör: TE Bilişim