Barış Arslan

*Batman’ın ilk sondajcıları, bu coğrafyadaki petrol sahalarında yetişti. Aslen Midyatlı merhum Muhittin Eren, onlarca sondajcı yetiştirdi. İlk petrol mühendislerinin kırsalda petrol sahalarını keşfettiklerinde ilginç öyküleri geride bıraktılar. 1956 Yılında dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, petrol kuyusunda kesilen kurbanın görüntülerine dayanamamıştı. Baş sondör Ardıç, telefon açabilmek için bir gün süreyle Beşiri’de beklemişti. İşte iz bırakan o petrol emekçilerinden tarihi kareler…

ÇOCUĞUNU EŞEK SIRTINDA DOKTORA GÖTÜRDÜ
Geçmişten günümüze petrolcülükte sondajda çalışan petrol emekçileri çile dolu bir yaşamla karşılaştı. İlk sondaj işçilerinden aslen Midyatlı merhum Muhittin Eren, sondaj’ı kısaca şöyle özetlemiş: “Çok sıcakta, çok soğukta, sicim gibi yağmurda, şiddetli rüzgar-fırtınada her türlü zor doğa koşullarında dahi sondaj durmaz, sondajcılık zor iştir.” Maymuniye boğazındaki ilk kuyuda çalışan merhum Eren, ilginç bir anısını anlatıyor: “O günlerin şartları başkaydı. Yılanlı çatılar altında çocuk büyüttük. Şimdi ki gibi araba, taşıt yoktu. Hastalanan çocuğumu doktora götürebilmek için üzümcünün eşeğini üzümleriyle birlikte satın almak zorunda kalmıştım. İmkansızlıklar içindeydik. Çalışırken de yaşarken de. Matkabı dağa çıkarmak için kızak yapardık. Bir defasında sondaj halatı taşımak için halata ip bağlayıp, arkadaşlarımızla omuzladık. Şimdilerde teknik olanaklar çok. Buna rağmen sondajcılık yine zor bir iştir.”

HALİL AĞA İLE PETROLCÜNÜN HİKAYESİ
Yıl 1955. Garzan petrol sahasında uzun süre çalışan petrolcülerden Hasan Hüseyin Ural ile o dönemler bölgede yaşayan Halil Ağanın arasındaki yaşanan ilginç bir anı hala günümüzde petrol emekçileri arasında dillendirilir. Ural, o anıyı anlatıyor: “Petrolcülerin çalıştığı sondaj masası 7 ton ağırlığında. Yeni yerde monte edilecek diye iple bağladık. Dört-beş kişi iple tuttuk. Bize yardım edenlerden biri de Halil Ağa idi. Aşağıdan ‘Bir kişi’ diye ses geldi. Bir kişi gitti, arkasından yine ‘Bir kişi’ dediler. Bir kişi daha dediler, 1 kişi daha gitti. Velhasıl 5 kişi aşağıya indi. Bir ben kaldım, ama ip boruya asılı olduğu için bir kişi rahatlıkla tutabiliyordu. Aşağıdan ısrarla bağırıyorlardı, ‘Bir kişi, bir kişi’ diye. Ben de ipi bıraktım, aşağı indim. Bırakınca 7 tonluk masa, kulenin bir başından öbür başına nasıl sallandı. Herkes kendini korkudan kuleden attı. Bana ‘Niye bıraktın’ dediler. ‘Bir kişi, bir kişi’ diye ısrar edilince ben de indim’ deyince, ilginç bir yanıt aldım. ‘Biz sana demedik, biz aşağıdaki adamlara ‘çek’ dedik. Meğerse Kürtçe ‘Bikşi’ demek ‘Çek’ demekmiş. ‘Bikşi’ diyenlerden biri de Halil Ağa idi. Ondan biraz da Kürtçe öğrendim.”

KURBAN KESİLMESİNE
DAYANAMAYAN CUMHURBAŞKANI
Tarih 17 Kasım 1956. Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, petrolün bulunduğu kuyuda incelemelerde bulunurken, kurban kesiliyor. O sırada kurban kesimine dayanamayan dönemin petrol mühendisi ve idarecilerinden Selahattin Özkan ile Cumhurbaşkanı Bayar arasında ilginç bir anı yaşanıyor. Kesilen kurban sırasında Garzan çayına baktığı sırada omzuna dokunanın Bayar olduğunu söyleyen Özkan, bakın neler diyor: “Cumhurbaşkanı Bayar, Garzan-17’deki kuyuya geldi. Kuyu güzel petrol veriyordu. Adet olduğu üzere kurban kestiler. Kurban kesilirken de 4-5 metre uzaklaştım. Aşağıda akan Garzan çayına bakıyordum. Arkamdan birinin geldiğini hissettim, omzuma dokundu. Dönüp baktığımda Bayar, karşımdaydı. Şaşırdım. Ankara’dan gelen ekibi de ben gezdiriyordum aslında. ‘Ne yapıyorsun burada’ diyen Bayar’a, ‘Garzan nehrine bakıyorum. Kurban kesilirken bakamıyorum’ dedim. O da bana ‘Ben de Kurban kesimine’ dayanamıyorum’ dedi. Enteresan hikayedir. Çünkü Adana’da partili bir vatandaş o sıralar, Başbakan Menderes için oğlunu kurban etmeye kalkışmıştı. Gazeteler bu haberle çalkalanmıştı, tam o sırada oldu bu olay. Böyle bir dönemdeydik. Celal Bayar omzumu okşadı, ‘Ben de kurban kesilmesine dayanamam’ dedi.”

TELEFON İÇİN BİR GÜN BEŞİRİ’DE BEKLEDİ
Maden Teknik Arama (MTA)’nın petrol arama çalışmalarını yürüttüğü 1950’lı yıllarda Baş sondör olarak çalışan Ahmet Ardıç, o dönemin zorluklara dikkat çekiyor. Batı Raman’da 11 nolu kuyuda çalışırken kardan yolların kapandığını hatırlatan Ardıç, şehirlerarası telefon açabilmek için bir gün süreyle Beşiri ilçesinde kaldığını şöyle anlatıyor: “Kampla telefon irtibatımız vardı. Manyetolu telefonlarla iletişim kurabiliyorduk. Şehirlerarası telefon etmek ise oldukça zordu. Bir gün eve telefon edebilmek için izni aldım. Beşiri ilçesine gittim. ‘Yıldırım görüşme’ istedim, bir gün süreyle bekledim. Yine de konuşamadım. O dönemin koşulları böyleydi.”

Editör: TE Bilişim