Barış Arslan

* Türkiye’de diplomalı ilk sondörler, Sanat mektebinden Raman dağındaki sondaj çalışmalarına katılmışlardı. İlk petrolcülerden Abdurrahman Durukal, Raman dağında tahtadan yapılı bir baraka barınakta kalmıştı. Yine eski petrolcülerden Ahmet Ardıç, uzun bir süre çardak gibi biri yapıda yatıp kalktıklarını dikkat çekiyor. İşte o dönemin petrolcülerin hikâyelerinden bir kesit...

SANAT OKULU MEZUNLARI

RAMAN’DA İŞE BAŞLADI…

1948 Yılında MTA Türkiye’deki tüm teknik okullara genelge göndermişti. Barajın üstündeki notlarla okulu derece ile bitirenler, Raman Dağında kursa tabi tutulacaktı. Bu kursları dereceyle bitirenleri MTA, Amerika’da okutup petrol mühendisi yapacaktı. Bu sözlerin sahibi ilk petrolcülerden Hasan Hüseyin Ural’a ait. O dönemi yaşayan Ural, bakın neler diyor:”Okulu bitireli bir hafta olmuştu. Yetkili bir müdürün yanına gittim. İlk defa yüksek makamdaki bir kişiyle karışlaşmıştım. Yaşım 17 idi. Heyecan tir tir titriyordum. Bana babacan bir tavırla yaklaştı. Karşısına oturttu. Utancımdan çay bile içemedim. Benimle pazarlık yapmaya başladı. ‘Seni Rmaan dağına göndereceğim, kaç para istiyorsun?’ dedi. Tarih 13 Temmuz 1948 idi. ‘Ağabeylerimiz 5 lira yevmiye alıyorlar, onlar bununla geçiniyorlar. Ben sizden ne isteyebilirim’ diye cevap verdim. ‘Oraya giderim ama nereye gideceğimi bilmediğim için bir arkadaşım var, oda dereceyle bitiremediğinden okul ona aday göstermedi. Onu da gönderirseniz, beraber gideriz’ deyince İhsan Ruhi Berent hemen ‘Getir arkadaşını” dedi. Ertesi gün Ahmet Ardıç’ı da getirdim ve birlikte Raman dağına yolculuğumuz başladı.”

“RAMAN’DA ÇARDAKLARDA YATARDIK”

1948’in Ortalarında Hasan Hüseyin Ural ile birlikte Maymune boğazına gelen Ahmet Ardıç da o yılları şöyle anlatıyor: “MTA’da yolluklarımız ile yatak, yorgan ve iş kıyafetlerinden oluşan kocaman bir bavul hazırlandı. Hepsini yanımıza aldık. İçinde portatif karyolalarımız bile vardı. Ayrıca temiz giyeceğimiz kıyafetlerden ayakkabıya kadar her şey vardı. Trene eşyalarımızı yükledik, ailelerimizle vedalaştık. 17 yaşında Batman’a geldim. Yaşam koşullarının zor olduğunu öğrenmiştik. Bizi karşılamak için damperli kamyon göndermişlerdi. Batman’da bina olarak sadece istasyon vardı, Batman’ın adı ‘İluh’ köyüydü. Maymune boğazına gittik, bizi Nuri Cankaya karşıladı. Cankaya bizi korkutmak için önümüze ölü bir yılan attı. Çok korkmuştum. Orada biraz kaldıktan sonra bizi jiple Raman’a götürdüler. Orada ağaç barakalar vardı. Abdurrahman Durukal’ın kaldığı tahta barınak ev şeklindeydi. Bize işçi barakalarında yer vermediler. Açıkta çardak gibi yerde yattık.”

“TATİLLERİ SENDİKA İLE ALDIK”

Eski petrolcülerden Ahmet Ardıç, MTA’dan o dönemlerde Tool-pusher uzmanı olarak görev yapmış. Aylık 212 olarak net maaş aldığını anlatan Ardıç, 1950 yılından sonra sendikalaşmayla hafta sonu tatil yapabildiklerini söylüyor: “Yeni geldiğimizde 9 lira yevmiye alıyorduk. Elimize ayda net 212 lira maaş geçiyordu. O dönemler bu rakam iyi yara idi. Ayrıca tabldot yemeğini karşılamak üzere bize mesai de veriyorlardı. Bir yıl sonra İzmir ve diğer illerden bizim gibi Sanat Okulu mezunu gençler geldi, kalabalıklaştık. Amirlerimizin bize karşı tavrı kötü değildi. İlk dönemlerde çok zorlandık. Sonra alışmaya başladık. Yöredeki işçiler bize karşı iyiydi. Sıkıntılarımız ustalardandı. İşleri kısa zamanda onların ellerinden alacağımızı zan ediyorlardı. Halbuki biz oraya teknisyen olarak gitmiştik. Stajyer gibiydik, hiçbir yetkimiz yoktu. Çok uzun süre sonra sondör olduk. O dönemler kendiliğinden kaldırılan kuleler yoktu. Kuleleri teker teker kendimiz kuruyorduk. Üstü açık kamyonlarla vardiyaya giderdik. Hafta sonu tatil yoktu. Haftanın 7 günü işe giderdik. 30 Günde bir tatil yapabiliyorduk. 1950 Yılından sonra sendikalaşma hareketinin ardından hafta sonu tatillerimiz olmuştu.”

“120 SANAT OKULU MEZUNU RAMAN’DAYDI”

Hasan Hüseyin Ural, Raman Dağı’nda 1950 yılından önce Sanat Okulu mezunu öğrencisi sayısının 120’yi bulduğunu anlatıyor ve ekliyor: “Raman Dağı’na geldiğimizde içimizden bazılarının petrol mühendisi yetiştirilmek üzere Amerika’ya gönderileceği söylenmişti. Bu proje, 1950 yılında yapılan seçimlerde Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden sonra rafa kaldırıldı. Bu olay beni müthiş bir şekilde üzdü. O dönemin yöneticileri ‘Ya sondaj teknisyeni olarak devam edersiniz, ya da tazminatınızı alıp ayrılırsınız’ dediler. Biz de kalmayı tercih ettik. Raman kampında bize iyi davrandılar. Sonradan kampta aşçımız, tenis sahamız, hamam ve barakamız oldu. Dağların başında üç öğün yemek bizim için lükstü. Biz sondaja gidip yalnızca gözlem yapıyorduk. Başka da işimiz yoktu. Kampta bir salon vardı. Akşamları bizi Raman’da topluyorlardı. Abdurrahman Durukal ve Hulusi Berilgen sondaj bilgileri verip bizi sınavdan geçiriyorlardı. İşi öğrenip öğrenmediğimizi kontrol ediyorlardı.”

Editör: TE Bilişim