Meltem Uzuner

Babam Fahri Uzuner’i  hem kendisi için erken çünkü  öldüğünde 54 yaşındaydı hem de  bizler için erken kaybettik. Ben 16 yaşında, ağabeyim 23 yaşında  tek ve biricik eşi annem de 46 yaşında idik.

Ben lisede okuyordum, ağabeyim İTÜ / İstanbul Teknik üniversitesinde bir yıldır okumaya çalışıyordu, 80 Yılındaki olaylardan dolayı kapalı idi üniversite, daha önceki yazımda da belirtmiştim, ne benim karnemi görebildi, ne de ağabeyimin diplomasını. Bir yılda ağabeyim okul kaybı vardı, sonrası hayat.

Bize kalan bir arsası vardı, onu sattık ve ağabeyim ile babamın küçüğü ve canı gibi sevdiği, kolladığı kardeşi amcam Muammer Uzuner  birlikte çizimleri iyi de olduğu için mezarı  özel olarak çizdiler,  pembe Eskişehir mermerinden özel yapıldı, pembe rengi çok severdi ve her oturduğumuz apartmanın rengi pembeydi, oradaki evi de pembe olsun istedik. Mezarı da biraz fazla tuttu, ama annem iki çocukla kaldım demedi yaptırdı, o arsayı bugün yada yakın zamanlarda satmış olsaydık çok daha güçlü olurduk ama ikimizde okuyorduk, dayım annemin ağabeyi Türkiye’nin en önemli deniz avukatlarından Mehmet  Necati  Güler de vardı ama onunda ailesi vardı maddi destek birbirimize olmalıydık, araziyi sattık. Orası şimdi çok önemli  bir yer İstanbul / Yakuplu da bir arsa idi.

Çok daha fazla paramızda olurdu ama Raman Dağı’nda çalışmasındaki emeklerini ablasının eşine yine kendi kuzeni ,teyzesinin oğluna vermişti sermaye diye, onlar onu hep üzdüler. Hopa’daki amcam hiç halimizi hatırımızı sormadı, neden sordu, “sevgili gelinim, imza ver” dedi devamlı, Hopa’daki araziler için, ama iki çocukla ortada kaldın demedi, hala da 42 yıl oldu, bir tek ne çay gördük, ne su, ne hediye, hatta TEMA ‘ya bağışlayalım ağabey nasılsa bize faydası yok dedim, annem ve ağabeyim bana itiraz etmediler, büyük amcamın çocukları kovmuşlar TEMA vakfının avukatlarını, çünkü hala kullanırlar ama e- devlete bakarsanız  arazimiz varmış görünüyor, hiç kullanmadığımız arazinin vergisini de ödüyoruz, oysa o arazinin toplamı babasına da bakan Fahir Uzuner’in Raman’daki emeklerinin karşılığı, çünkü Murgul’daki fabrikada işçi olarak çalışan amcam o arazileri zaten alamaz, çocuklarının da alamayacağı ortadaydı,  bu  da  yetiştirdiği iki evladın ne karakterde olduğunu  biraz olsun sizlere anlatıyordur.

Bi iki kardeş çalıştık okuduk, birbirimize ve annemize baktık, babam kendine ait iş yerini kapatmak zorun kalmıştı, çünkü kalp rahatsızlığı ilerlemişti, ağabeyim idare ediyordu ama bilirsiniz arabacılık, oto makas işleri zordur, kamyonların altında makas sök tak, işçileri idare et, çok aklı başında bir ağabeyim vardı, Fahri Uzuner’in iki çocuğundan biri ilk ve tek oğlu ağabeyim tek isimli Mehmet Uzuner…  Ağabeyim teknik üniversiteyi kazandığı zaman postacı puanını ağlayarak getirmişti, ama öyle kolejler, özel  dersaneler yoktu onda, ya İTÜ de okurum ya İTÜ de dedi ve kazandı, babasının iş yerini, işçilerini idare ederek, sonra da kapadık. Babam ev de ölene kadar dinlendi tam iki yıl.

Hiçbir akrabasından da sana destek oldum geri verin verdiklerimi demedi, anneme bir gün demişti, “Nezih ( annemin adı  Can Nezahattir ,babam Nezih derdi) sana belki bir şey bırakamayacağım ama iki pırlanta, gözü tok evlat bırakıyorum” demiş !

Halam babam ölünce en sevdiğim kardeşim öldü dedi amcamın yanında, ben halamlarda Yeşilyurt’ta sömestr tatilindeydim, sabah aradı evden ‘kıııızıııım’ dedi, bana hep uzun kızım derdi, konuştuk, anneme neden gönderdin demiş, annem de “ayol halasına gitti, ablana, zaten hep gitmez mi” demiş, halamın çocuğu yoktu, biz İstanbuldaydık halamlarda çok kalırdım ben yeğeni olarak.

Akşam Yeşilyurt’taki ev de halam, eniştem ben oturuyoruz, annem telefon etti, babamın hayat boyu canını çıkaran eniştem attı telefonu, ben aldım babam ölmüş, çok bağırdım, ağladım, Ataköy’den geldi amcam aldı bizi gittik, benim ki yatağında yatıyor, hep gülerdi, yine gülüyor gibi geldi, dayım gelmiş çok üzgün, ağabeyim Memo suni teneffüs yaptırmış çok biliriz biz bu ilk yardım işlerini hem spordan hem babamız hasta olduğu için hep ilgi alanımızdı, ama bir şey yapılamazmış, sonra Avedis Çobanoğlu yaşça küçük çok sevdiği arkadaşı geldi, başını duvarlara vuruyor derken hüsran….

23 Ocak 1980 günü kar yağmıştı çok özel izinler alındı yasak olan Şişli camiinden kalktı cenazesi, sonra Zincirlikuyu, akrabalar çok hızlıca alıp yerini hallettiler babamın teyze oğulları da çok nüfuslu insanlardı, Bağdat caddesindeki evimiz araba kuyruğundan geçilmedi vs vs vs.

Sonrası kaldık baş başa  birbirimizle ve hayatla, ben okulu bitirdim hemen çalıştım, sonra ağabeyim, ben sonra yine kaldığım yerden devam, iyi bir evlat oldu ağabeyim, iyi bir eş, muhteşem baba, bana da on babaya bedel ağabey, sadece aklı  ile dürüstlüğü ile iki şeyi hiç bırakmadı okumayı ve sporu, babam gibi sporu çok sevdik biz, Arçelik’e mühendis olarak girdi ve tek şirketle  iş hayatını tamamladı, kalıphanenin sanırım  müstesna  müdürü olarak, Ankara’ya gönderelim dediler ,”hayır annem ve kız kardeşim var İstanbul’dan ayrılmam” dedi, gitmedi prensiplerinden ödün vermeden dimdik, şirketine zarar vermeden, sen mühendissin işçilerle voleybol  oynama diyen yöneticilerine aldırmadan, sonra Arçelik voleybol takımı ödül aldığında gururlanarak, onlar çalışırken ileri yaşlarında işi bitine eve gelmeden antreman yaparak, sakal istemeyiz dediklerinde sakalını hiç kesmeden sonraları da saçlarını uzatarak ama dürüst ve çok çalışarak, işçilerini hep savunarak, üst düzey ile karşı karşıya gelerek  yine de işçilerine zam alarak, her türlü hastalık ve ölümlerinde işçilerinin yanında olarak, asla hediye kabul etmeden, fotoğraflarda görünmeden, ödül törenlerine koşup gidenlerden olmadan, hayatın süslü kısımlarında olmadan iyi bir evlat, ağabey, koca ve baba oldu, kumaşı Fahri Uzuner’den olduğundan, Hopalı amca oğullarına malı siz yiyorsunuz, ben boşuna vergi ödüyorum demeden, taviz vermeden, ölen amca oğlunun cenazesine bile katıldı. Yüce ruhludur, ben onun kadar değilim, sıkıntı çeken kadınlar daha katıdır, ben daha ilahi düşündüm TEMA’nın avukatını kovan kuzenim ölünce, tüyü bitmemiş yetim bendim, bizdik çünkü tam anlamı ile.

Babamın mezarına gitmeyi hiç bırakmadım, ülkenin ve dünyanın neresinde olursam olayım, ölüm gününde ve babalar gününde gittim mezarına, araba aldım gittim, bak oğlun bana araba aldı dedim gittim, bak dedim “Sen köpekleri çok severdin bende sahiplendim sağ  patisi sakat ama  av köpeği tesadüf ve çok güzel, adını bana uysun diye Poyraz koydum” ne varsa anlattım.

Evlenmeden babasını benimle aynı tarihte kaybettiği için hep yakınlık hissedip sonra evlenme kararı verdiğim eşimi de götürdüm bayramda, sessizce dedim ki “bundan hayır gelmeyecek gibi ama evleneyim artık ayıp olur dönülmez” dediğim çıktı, onu da götürdüm. Annemle ağabeyime sormadan pembe cilalarını yaptırdım, maaşa bağladığım mezarcı  baktım işini iyi yapmadı doğduğuna pişman ettim, hep gittim, hep konuştum taki bu yıl Kaş’tan gelip lokma dağıtımını yaptırana kadar, bu sene Pazar gününe denk geldi ‘Cuma olsun’ dedim camilerden çıkanlar var, tam karşımızda hastane  var çok  iyi olur Pazar kar yağacak, hakikaten çok kar yağdı, ama içimize rahatlık geldi sonra kar yağdı ve çok tuttu  uzun zamandan sonra 23 Ocak Pazar günü yine Nezih, Memo ve ben gittik mezara zar zor.

Ve biliyor musunuz bütün bu sevgi gösterilerin yaparken annem babamdan bir kuruş maaş almamıştı, taki Kaş’ta bir emekli asker arkadaşım ya “Fahri amca Raman Dağı’nda çok emek vermiş, sigortadan maaş hakkı” diyene kadar biz 42 yıl hiç anneme emekli maaşı bağlatmadık, baktık ki hakkı, olsa gülerdi, olsa sevinirdi, yokluğu bile yıllar sonra maddi kazanç oldu, beni Raman’a, bizi Diyarbakır’a, bizi Batman ve sizlere bağladı.

Selam olsun Diyarbakır’ın bereketli topraklarına ve selam olsun Batman insanına, tüm babaların ya da baba olmayan ama baba gibi şefkatle kucaklayanların babalar günü kutlu olsun, babama bu yıl en büyük hediye sizlersiniz, her Batmanlı ile yaşıyor babam, her Raman’lı benim babam, ömrünüz uzun, sağlıklarınız iyi, şansınız çok olsun…

Editör: TE Bilişim