Hayatın her alanında hizmetimizde olan kaynaklar sınırsız değildir.

Su kaynaklarımız, topraklarımız, ormanlarımız, gıdalarımız, kısacası, bütün enerji kaynaklarımız sınırsız olmadığından, dengeyi gözetmeli ve ölçüye riayet etmeliyiz.

Dengeyi gözetmenin ve ölçüye riayet etmenin yolu ‘israf’ yapmamaktan geçer…

Evimizin önünden akıp giden nehirden bile su kullandığımızda, israftan kaçınmamız dinimizin tavsiyelerindendir.

İsraf’ın dinimizdeki tanımına bakarak devam edeyim. “İsraf; herhangi bir konuda aşırı gitmek, doğru ve gerçek olandan sapma, meşru sınırların ötesine geçme; imkanları ve sahip olunan değerleri, gerekli görülen yerler dışında veya gereğinden fazla harcama anlamına gelmektedir.”

“Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez."(Araf Suresi Ayet: 31)

**

**

KAYNAKLARIN İSRAFI VE DÜNYANIN DENGESİ…

Değerli Okurlar, pek çok kurum ve kuruluşların misafirhanelerinde, lüks ve yıldızlı otellerde, eğlence merkezlerinde sınırsız bir israf gerçeği açıktır.

Bu köşede düğün salonlarında verilen yemeklerin nasıl çöpe atıldığına da dikkat çekmiş ve aç yatan, açlıktan ve susuzluktan ölen insanlarımız gerçeğini hatırlatmışımdır.

Maalesef sanki sınırsız kaynaklarımız varmış gibi israfta ölçü tanımıyor, ölçüye riayet etmiyoruz. Özellikle dünyada açlıktan ve susuzluktan ölen on binlerce insan gerçeğine rağmen, israftan vazgeçmiyoruz. Bu konuda bir dini kaynaktan kısa bilgiyi paylaşmak istiyorum:

“Günümüz toplumlarına şöyle bir göz attığımızda, yapılan yiyecek ve içecek israflarının haddi hesabının olmadığını görmek hiç de zor olmasa gerektir. Çöplere atılan ekmeklerin, dökülen yemeklerin, boşa akan suların, milyonları bulan şehirlere yetecek miktara ulaştığından bahsedilmektedir. Oysa gerek ülkemizde gerekse dünyada, hoyratça atılan bir parça ekmeğe, dökülen bir tabak çorbaya hatta umursamadığımız miktarda musluklardan sızan bir damla suya muhtaç olan ne kadar da insan vardır.

Kaynaklar denildiğinde genel anlamıyla bir ülkenin sahip olduğu yeraltı ve yerüstü zenginlikleri akla gelmektedir. Denizler, akarsular, ormanlar, tarıma elverişli araziler, kara ve deniz hayvanları, madenler bu bağlamda bir ülkenin başlıca kaynaklarını teşkil etmektedirler. Çağımızda gerek dünya gerekse ülkeler bazında kaynak israfının göz ardı edilemeyecek boyuta ulaştığı bir gerçektir.

Yüce Allah, kâinattaki her şeyi insanın hizmetine sunmuştur. O, evrendeki hiçbir şeyi boşa yaratmamıştır. Yaratılan her şey, denge temeline oturtulmuştur. “Göğü Allah yükseltti ve mîzanı (dengeyi) O koydu. Sakın dengeyi bozmayın” ayeti(Rahman Suresi 7-8) bu gerçeği dile getirmektedir. Bu dengenin bozulması, insanlık âlemi için zor günlerin başlangıcının habercisidir. Denizlerin, akarsuların, hatta okyanusların, ormanların, geniş anlamıyla çevrenin tahribinde insanlık âlemi için fayda olduğu iddia edilebilir mi? Gerçek şu ki, genel anlamıyla kainatta, özel anlamıyla çevrede tahrip edilen her değer, aslında insanlığın hayatından, geleceğinden kaybettiği bir değerdir. Öyle ki, ekolojik dengenin altüst edilmesi sadece bitkiler ve hayvanlar âlemi için değil, insanlık için de büyük tehlikeler arz etmektedir. Dünyamızda yılda yüz binlerce hektar ormanlık alanın kül olduğu, verimli arazilere fabrikaların yapıldığı, şehirlerin kurulduğu, zehirli atıkların denizleri hatta okyanusları kirlettiği, binlerce hayvanın katledildiği dikkate alınırsa, kâinattaki bu dengenin bozulmaması düşünülemez. Bozulan denge sonucunda da insanlık âlemi, başta sağlık olmak üzere çeşitli problemlere muhatap olmaktadır. Kâinattaki dengenin bozulmasında, insanların eylemleri önemli yer tutmaktadır. Zira Kur'an-ı Kerim'de; “İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de, (tuttukları kötü yoldan) dönerler.” (Rum Suresi 41. Ayet) buyurulmaktadır. Bu ayet, insanların, yer üstü ve yer altı kaynaklarını, denizleri, ormanları, madenleri ölçüsüzce ve bilinçsizce kullanmaları sonucunda, kâinatta dengenin bozulacağına işaret etmektedir. Bozulan denge sonucunda hayatın ne derece problemlere gebe kaldığını, çağımızda çok daha iyi gözlemleme imkanına sahibiz. İnsanlık, sahip olduğu tabii kaynakları, önce eliyle tahrip ediyor sonra bu tahribatı düzeltmek için çareler arıyor. Allah'ın insanlar için verdiği nimetlerin olumsuz kullanımı, israftır. Yapılan her israf da, ister fert ister toplumsal bazda olsun, o nimetin elden çıkmasına neden olacaktır.”

Ne yazık ki toplumumuz bu gerçeği görmüyor veya görmek istemiyor.

Bunun acı faturasını hep birlikte ödüyoruz.

Toplumun bu konuda eğitimi şarttır. Aşırı savurganlık ve israftan kaçınan bir toplum olmalıyız.

Bu gerçeğin artık görülmesi dileğimle.