Bebeğinizi kucağınıza alırsınız ve bu bebeğin hayatta kalmak için ihtiyacı olan her şeyde -beslenme, barınak, dünyadaki olası tehlikelerden koruma- size bağımlı olduğunu bilirsiniz. Çocuğunuz da ona vermeniz ve öğretmeniz gereken her şeyi kabul etmek zorundadır.

13-14 sene sonrasında ise aynı çocuk sessizliğe çekilir. Tavsiyelerinize hatta onun yaşamına ortak olma girişimlerinize bile tepki gösterir ve bu tarz girişimlerinize direnç sağlar. Tepki olarak öfke, kızgınlık, somurtkanlık gösterebilir. Peki ne oldu?

Olan şu ki; çocuğunuz hepimizin bir şekilde erişmek zorunda kaldığı ebeveynlerimizin gölgesinden dışarı çıkma ihtiyacı duyduğumuz ve kendi kimliklerimizi şekillendirmeye başladığımız noktaya erişmiş oldu.

Ergenlik fiziksel olarak büyümenin görüldüğü cinsel gelişim ve psikososyal olgunlaşmanın gerçekleştiği, çocukluktan yetişkinliğe bir geçiş dönemi olarak adlandırılır. Ergenlik dönemleri 9-11 yaşlarından başlayarak 17-18 yaşlarına kadar devam eder ve bu süreçte her ergende farklı fiziksel, zihinsel ve duygusal değişimlere rastlanır. Yaşanılan kaygı ve stres kız ve erkek ergenlerde farklı tepkilere yol açmaktadır.

Ergenlik döneminde bir çocuğunuzun olması demek sizin bir tarafa çekilmeniz ve bir ebeveyn olarak artık size ihtiyaç duymadığı anlamına gelmemektedir fakat bu sizin ve çocuğunuz için önemli bir geçiş zamanıdır. Çocuğunuzun sizden ne beklediği ve sizin nasıl bir ebeveyn tutumu sergileyeceğiniz, çocuğunuz bebeklikten yetişkinliğe geçtikçe gelecekteki birkaç yıl içerisinde değişecektir. Bu süreç içerisinde yaptıklarınız, yaşamınızın geri kalan kısmında çocuğunuzla nasıl bir ilişkiniz olacağını tanımlayacaktır.

Çocuğunuz bu süreçlerde birçok sınavdan geçecektir. Gerek psikosyal yaşamındaki sınavlar olsun gerek ise eğitim-öğretim sınavları. Peki çocuğunuzun eğitim-öğretim sınavlarındaki kaygısı nasıl başlar ve siz bunu nasıl en aza indirgeyebilirsiniz?

Sınav kaygısı, birçok öğrencinin sınav sırasında yaşadığı kaygının sınavda sergilenmesi gereken becerileri olumsuz yönde etkilemesi durumudur. Sınav kaygısı kesin olarak belli türlere ayrılmamakla birlikte kaynakları ve ortaya çıkış şekilleri açısından farklılıklar gösterir. Öğrenci hazırlığını tam yapamamışsa, kendisini başkalarıyla karşılaştırıyorsa, geçmiş sınavlarında istediği başarıya ulaşamamışsa sınav kaygısı yaşar. Ayrıca öğrenci çevresindeki önemli kişileri memnun etmeye çalışabilir, onların kendisinden çok şey beklediğini düşünür. Sonuç olarak öğrencinin deneyimleri ve inanışları sınav kaygısının hangi ölçüde ortaya çıkacağını belirler.

Sınav kaygısı olan bir öğrenci; gerçekçi olmayan başarısızlık korkularına sahiptir. Sınavdan çok önce kaygılanmaya başlar ve bu gitgide bir iç huzursuzluğa dönüşmektedir. Kendini sürekli eleştirir, özgüveni azalır. Kimi zaman kaygısını fiziksel belirtilerle de ortaya koyabilir. Örneğin; karın ağrısı, hızlı kalp atışı, terleme gibi. Öğrencinin kaygı düzeyi o kadar yüksek noktalara varabilir ki sınav başarısı bütün uğraşlarına rağmen düşer ve kendisinin başarısız olacağına dair inançları giderek güçlenir. Bir öğrenci sınav kaygısının başarısını engellediğini düşünüyorsa şu yolları denemesini önerebiliriz:

-Konuları günü gününe çalışmak ve bilgileri her koşulda anımsayabilecek kadar iyi bilmek,

-Zamanını iyi kullanmak,

-Sınav konularını sadece bir gece öncesine bırakmamak,

-Düzenli yaptığı çalışmalar sırasında ders notlarından ve kitaplarından sorular oluşturmak, anahtar

sözcüklere odaklanmak, grafikler ve özetler oluşturmak,

-Gergin olan bedeni rahatlatmak. Meditasyon gibi.

Peki siz bu süreçte nasıl bir tutum sergilemelisiniz?

Şöyle düşünün bir markette okul öncesi çağdaki bir çocuğu gözünüzde canlandırın. Çocuk önden koşmaya başlar ve köşeyi döndükten sonra kendini özgür hisseder fakat 1-2 saniye sonra çocuk sizin orda olduğunuzdan emin olmak için geri koşar. Sizin orayı terk etmediğinizden emin olduktan sonra tekrar öbür reyonlara doğru koşmaya başlar. Siz çocuğunuz bu bağımsız davranışlarda bulunabilmesine izin veren güvenceyi sağlıyorsunuz. Böylece çocuğunuz da bilir ki başına kötü bir şey gelse de siz güvenli bir sığınak olarak ordasınız. Yalın olarak, olayları akışına bırakın ve çocuğunuza güvenin. Hepimiz kötü birtakım seçimler yaparak ve bunların sonuçlarını yaşayarak iyi seçimler yapıyoruz. Tabi ki bu olayları tamamen kendi akışına bırakın demek değil.

Alışveriş merkezindeki çocuğu tekrar resmedelim. Ebeveynler olarak o durumda yapmaya çalıştığımız şey çocuğun özgüven ve özgürlük hislerini desteklemek ve aynı zamanda çocuğun güvende olduğundan emin olmaktır.

Belirli mesafeden izleme diyebiliriz bu duruma. Çünkü biz çocuğun yaptıklarını takip etmeye devam ediyoruz ve çocuğu, onun farkında olmadığı potansiyel tehlikelerden korumaya çalışıyoruz. Ama bunu yaparken de çocuğun omzunun tepesinde değil, belli bir mesafede durarak yapıyoruz. Çocuklarımıza, yetişkin statüsüne geçme yolunda bu şekilde yardımcı olabiliriz.

Kendi deneyimlerinizi veya geçmişinizi çocuğunuza da yaşatmaya çalışmayın. Çocuğunuzun gözünde dünyanın nasıl olduğunu öğrenmeye çalışın ve onun gözleriyle dünyaya nasıl bakılacağını anlamaya çalışın. Bugünkü gençlerin günlük olarak karşılamak zorunda oldukları ve tahmin edemeyeceğimiz birçok stres faktörü ve baskılar var. Çocuğunuza güvendiğinizi ona iletin ve çocuğunuzun bu güven ortamında yaşaması için cesaretlendirin. Son olarak şunu aklınızdan çıkarmayın; şu an çocuğunuzla aranızda geçen her şey ileride onunla bir yetişkin olarak kuracağınız ilişkinin temellerini oluşturacaktır.