Hazin bir çelişkidir sağlık ile şiddetin yan yana gelmesi.

Oysa Sağlık;yaşatandır.

Şiddet ise; yaralayan,yıkan ve yok eden.

Sağlığı ve önemini herkes biliyor

kabul edelim.

Ya şiddeti kim biliyor?

Mesele budur.

İnsan İmalatı Bir Felaket: Şiddet

Sözlüklerde şiddet;Bir kişiye, güç veya baskı uygulayarak

isteği dışında bir şey yapmak ya da yaptırmak.

Şiddet uygulama eylemleri ise;

zorlama,

saldırı,

kaba kuvvet,

bedensel ya da

psikolojik acı çektirme

ya da işkence,

vurma ve

yaralama.

Evet genelde bedensel saldırıdır olarak şiddet.

Şiddeti salt başkalarının fiziksel bütünlüğüne saldırı ya da

tehdit kavramı ile sınırlanamaz.

Şiddet olaylarını/olgularını ve eylemlerini çok yönlüdür.

Şöyle ki; “ Bir karşılıklı ilişkiler ortamında taraflardan biri veya

bir kaçı doğrudan veya dolaylı, toplu veya dağınık olarak ,

diğerlerinin veya bir kaçının bedensel bütünlüğüne veya

töresel/ahlaki/moral/manevi bütünlüğüne veya

malların veya simgesel ve sembolik  ve kültürel değerlerine,

oranı ne olursa olsun zarar verecek şekilde davranırsa,

orada şiddet söz konusudur”

(Kaynak: Yives M; Şiddet. İletişim Yay.,İstanbul ,1991).

Bu tanımı ile şiddet hem bir “araç” hem de “dışavurum” halidir.

Ancak ister özel (bireysel),

isterse kollektif şiddet kabul edilemez.

ŞİDDET: KÖTÜLÜK VE UTANÇ

Geldiğimiz noktada “Şiddetin her türlüsüne karşıyız” veya

“sıfır tolerans” demekle iş bitmiyor maalesef.

Şimdiye kadar “sağlıkta şiddet” olayını

salt “sağlıkta zorbalık” olarak gören hukukçular, siyasiler ve yöneticiler!

Şiddeti ve özellikle eskiden de var olan ve

giderek artan “sağlıkta şiddet” olayını

yeni bir bakış açısı getirmeli çözümü için.

Mesela; sosyo-psikolojik ve etik açılardan bakmalı.

Şiddet Yanılsaması

Şiddet olaylarının görüldüğü her toplumda,

belli bir süre sonra şiddete “alışmakta”dır.

Şiddet eylemlerine ilgili haberlere “duyarsızlaşmaktır”.

Sonuçta; acımasız şiddet olaylarına karşı duyarsızlaşmış olan

ve şiddet eylemlerini gündelik yaşamın bir parçası gibi görmek ve

düşünmek “kanıksanma” durumunu ortaya çıkarır.

Bana necilik başlar,

ta ki sıra kendisine ya da

çok yakınına gelinceye kadar.

O zaman da “ateş düştüğü yeri yakar” geçer.

Ve “iş işten geçer”.

Evet: Şiddeti kabullenmek, şiddetin artmasına yol açar.

Şiddet; “bastırılmış saldırganlık” olarak örtüktür.

Aynı zamanda “insan yapımı” bir felakettir.

Özelikle KOVİD-19 döneminde: “Bastırılmış saldırganlık” kol gezer.

BASTIRILMIŞ SALDIRGANLIK

Bastırılmış saldırganlık dürtüsünün eylemsel hali ise şiddet.

Şiddetin içgüdüsel bir kökeni olduğu aşikar.

Belki de kişilikle alakalı.

İçgüdüsel bir varoluş gizili;

insanların toplumsallaşma sürecinde çok az değişir.

Çevre koşullarından kaynaklanan şiddet eylemi de vardır.

Bildiğiniz: Sosyal, kültürel ve ekonomik etmenler.

Bu durumlarda “insan yapımı” bir felakettir şiddet.

Şiddetin Kurbanı:Hekimler

Peki Fail Kim?

Kurban salt hekimler değil elbette.

Sağlık çalışanlarının hepsi (Hemşireler,teknisyenler,vb).

Potansiyel birer kurbandır şiddete.

Üstelik şiddet eylemini gerçekleştiren her kim ise;

ruh halinin,planladığı bir şiddet eylemini haklı görüp vicdan rahatlatarak.

Sağlık işyerlerinde şiddetin faili hastalar mı?

Hüsrana uğramış,

kafası karışık,

görmezden gelinmiş,

horlanmış,

ve korkmuş hisseden refaketçiler

ve aileler de şiddetin kaynağı olamaz mı?

Olabilir.

Lakin şunu da unutmamalı:

Toplumsal şiddet, sağlıkta şiddeti de körükler.

Sağlıkta şiddetin altında yatan neden:

Çoğu kez hekimler ve hastalar arasındaki veya

hekimler ile hastaların aileleri arasındaki ilişkinin

bozulması değildir çoğu kez.

Bu önemli ilişkilerin yok olabilmesinin başka nedenleri;

Hasta güvenliği yasaları,

Meslek sigortası,

Malpraktis ile ilgili durumlar olamaz mı,

ve bu konularla ilgilenen taraflar mesela?

Ayrıca "hasta merkezli(odaklı) bakım" çağında,

sorunun bir kısmı sistem tarafından körüklenmiyor mu sizce?

Hekimlere Zorbalık ve Saldırı

Hekimler sistemin günah keçileridir aynı zamanda.

Hekimlik ve hekimler;

a) Profesyonel kimlik krizi yaşıyor,

b) Aşırı iş yükü altında eziliyor,

c) Sendikal gücü yok,

d) Özellikle özel sektörde “iş güvencesizliği” tehdidi altında.

e) Sistemin sağlık hizmet kısmı ve kapasitesinden sorumlu, ayrıca hastalarla ilgili tüm sonuçlardan da sorumlu, ancak kararların alınması ve işlerin gidişatı konusunda çok az söz sahibi durumunda.

Hasta ve toplum yönüne gelince;

1. Hastalar genellikle cebinden de ödüyor.

2.Hekimlerden yüksek beklentileri var.

3. Doktorları pahalı ilaçlar yazmakla, gereksiz tetkikler ve ameliyatlar yapmakla suçlayan sorumsuz medyanın yarattığı olumsuz kamuoyu imajı.

4. Birçok insanın hastayı görmek için toplanması/ziyareti bunaltıcı.

5. Tazminat beklentileri.

7. Güvenlik Koruma eksikliği/yokluğu.

8. Toplum olarak şefkat/nezaket ve iş birliği duyguların kaybolmaya yüz tutması.

9. Daha az personel, çok iş ve verimlilik beklentisi.

Liste daha da uzayabilir.

Çuvaldızı biraz da kendimize batırırsak uzun süren nöbetler,                                                                                                      Nöbet ertesi çalışmaya devam.         

Bitkinlik,Yorgunluk,   Hasta yoğunluğu, Performans uygulamaları,

Kişisel olarak kendini haklı hisseden sağlık çalışanları da

şiddet ortamına zemin hazırladığı söylenebilir.

Nihayet hekimlerde bir peygamber sabrı yoktur.

Hekimler de insandır.

Yorulurlar,

Üzülürler,

Hiddetlenirler,

Öfkelenirler de…

Her şeye rağmen.

HEKİMLİK ASİL BİR MESLEKTİR

Sağlıkcılar/Hekimler çok özel bir mesleğin üyeleridir.

Sağlık,doğası gereği hekimlerin

çalışma dönemlerinde insanlarla çevrili olmasıdır.

Başka hiç bir meslek grubunun kişisel,

ahlaki ve entelektüel mükemmellik için

Uzun süreli ve aynı zamanda yüksek gereksinimleri yoktur.

Meslek gereği bunun büyük bir kısmı,

bir doktor ile benzersiz bir sorumluluğu olan bir hasta arasındaki

neredeyse tanımlanamaz ilişkiye bağlıdır.

Mesleğin özü olarak başka biriyle sorumluluk

ve ilişki fikri hekimleri yüceltir.

Bence toplum, yaşamlarını başkalarını kurtarmaya adadığı için

hekimlere borçlu.

ALO 184

Şunu bir düşünün:

Günün herhangi bir saatinde,

dünyanın neresine hizmete gidebilir,

istediğiniz kıyafeti giyebilir,

istediğiniz her şeyi talep edebilir,

o yerde çalışanlara hakaret edebilir

ve sonra bir anket ile

veya bir telefonla şikayet edebilirsiniz.

Türkiye’de mümkün.

Ve sonra hekimlerin tükenmişliğini merak ediyorsunuz?

Hemen söyleyelim.

Hekimlerde tükenmişlik hali ;

Kendi yaşamlarını ve sevdiklerini ihmal etmesinin

fedailiğe değer mi sorusunun sorulduğu son aşamadır.

Gerisi malum…

HEKİMLERDE TÜKENMİŞLİK SENROMU

Unutmamalı:

Şiddet,hekimlerin tükenmişliği yol açar.

Hekimlerin (özellikle sahada gerçekten çalışan) tükenmişliğinin;

sadece bir “doğa gücü” sonucu ya da

"kendileğinden" olmadığını herkes bilmeli.

Yanısmaları ise korkutuyor.

-Gençler tıbba yönelmiyor,

-Yeni mezunlar zor ve riskli branşları ( Cerrahi ve hatta Dahili) seçmiyor.

-erken emekliği yeğliyor,

Bu gidişle;

Yakında iyi tedavi edecek hekim bulmak zorlaşacak,

Belki de “ithal hekimler”’e zounlu kalacağız.

Atatürk ne demişti “ Beni Türk Hekimlerine emanet ediniz!”

Ne yapmalı?

1) SIFIR tolerans.

a) Şiddet faili tüm suçlular yargılanmalıdır.

b) Hekimler istismarcı hastalarla ilgilenmek zorunda kalmamalı. Hastayı bakmama hakkını kullanmalıdır. Tek etkili çözüm: Hekim Bağımsızlığı.

 3. Personeli için yeterli koruma ve politikalar olmadan tesislerde saldırıya uğrayan veya desteklenmeyen sağlık çalışanları,kuruma karşı yasal başvuruda bulunmalı ve hatta sorumlu yöneticiler aleyhinde işlem yapmalıdır.

4. Tekrarlayan veya ciddi suçlular işaretlenmeli veya sağlık hizmetinden yararlanmaları kısıtlanmalı veya yasaklanmalıdır( özel durumlar hariç).

5.Ne yazık ki, tıp eğitimi bir uysallık ve boyun eğme tutumunu aşılamaktadır. İstediğini elde etmek için alışkanlıkla gözdağı veren bir hastayla uğraşmak zorunda kalınabilir ama bu hekimi incitir.Yapılması gerekeni yapmalı ama hekim her zaman kendini savunma hakkına da sahip olduğunu unutmamalı.

6. Hekimin hastayı reddi olsa, daha az sağlık korsanlığı olabilir. Ancak sağlık hizmeti bir hak olarak kabul edildiğinden sıkıntılı durum yaratıyor.

7.Sağlık hizmeti bir hak değil, bir ayrıcalıktır normalde. Sağlık hizmetlerindeki şiddet ve istismarın bir kısmı, hakların ayrıcalığa baskın çıkması nedeniyle talep edilen inanca dayanmasının yansımasıdır.

8. Sağlık hizmetlerinde maliyet etkin iş modelinin şiddeti teşvik etmesi olası.

9. Görünür olmak ya da post-modernlik durumları. Eskiden insanlar kötü davrandıklarını kimsenin görmesini istemezdi ama “TV”, “YouTube”, “Sosyal Medya” toplumunda, olumsuz davranışların kutsandığı ya da “Beğeniler” aldığı bu toplumda artık insanlar utanmıyor ve hatta daha kötü davranış sergileyebiliyor. Ancak Kötü davranışın sonuçları olmalı!

10.Tele sağlık daha güvenli bir uygulama ise istimar ve şiddet üzerine azaltıcı etkisi araştırılmalı.

Bütün bu önerilerin yanında;

Gerginliği azaltma ve çatışmayı çözme hala her zaman en iyi yoldur.

Editör: TE Bilişim