Söyleşi: Yunus Yasak

Önce sizi tanıyalım isterseniz. Daha sonra ise Araf Tiyatro’yu kısaca anlatabilir misiniz?

Yunus Arslan: Şu an Batman Çağdaş Gazetesi’nde Kültür-Sanat sayfasının editörlüğünü yapıyorum. Yaklaşık 10 aydır ekip arkadaşlarımla bu sayfaya emek veriyoruz. İzmir’de üniversite eğitimim bittikten sonra şehre döndüm ve ağabeyim Barış’la konuşmalarımız sonrasında böyle bir sayfayı Batman’a sunmaya karar verdik. Bu konuda başarılı olabildim mi, bilmiyorum, fakat Batman’da böylesi kültürel ve sanatsal faaliyetler içinde olmak her şeyden önce şehir için pek önemlidir. 15 günde bir yayımladığımız bu sayfada Batmanlı yazar ve yazar adaylarına da yer verdik. Gönül isterdi ki daha çok yer verelim ama maalesef edebiyatımızda son zamanlarda pek de iyi şeyler çıkmıyor. Ne yenilik görebiliyoruz ne de risk alan metinler. Bu apayrı bir konu… Tanıma safhasına tekrardan geçecek olursak: Araf Tiyatro’da Murad Korkmaz’la beraber tiyatro eğitmenliği yapıyorum. Ayrıca, tiyatro atölyesinde ‘’edebiyat günleri’’ de yapıyoruz. Benim için bunlardan daha zoru ve ayrı bir heyecana da sahip olan ise Edgar Allan Poe’nun Kuyu ve Sarkaç adlı öyküsünü tiyatroya uyarlamaktır. Yaklaşık 2 ay sonra sahnelemeyi düşündüğümüz Kuyu ve Sarkaç adlı oyunun yönetmenliğini yapıyorum. Bu tek kişilik oyun için çalışmalarımız Murad Korkmaz’la devam ediyor. Araf Tiyatro’da yeni olduğumu söyleyebilirim bu sebeple Araf Tiyatro’yu sağlıklı anlatabilmem pek mümkün değil. Bu soruya Murad bey daha iyi cevap verecektir.

Murad Korkmaz: Aslında bu istek ve soru bir anlamda da kendini tanıma yolculuğudur. Eğer şu anda kendimi tanımlayabilseydim muhtemelen tiyatro yapmazdım. Muhtemelen siz ve okuyucular benim doğum tarihimi ve doğum yerimi merak etmiyorsunuzdur. Merak edilen muhtemelen şu olur: Bu şahıs neden tiyatro yapıyor ve bugüne kadar ne sundu? Bu sebeple Murad Korkmaz kimdir veya Araf Tiyatro nedir sorularını açıklamak için belli aşamalardan bahsetmek gerekiyor. Araf Tiyatro ilk yıllarında çok daha kolektif bir yapıdaydı. Bu coğrafyada kolektif olmak pek tutan bir durum değildir. Bu coğrafyada daha çok lider vasıflı bir tiyatro tutmaktadır; yani bir lider olacak, onun etrafında ise birkaç adam olacak, daha sonra bu serüvene gireceksin. Yine bu coğrafyada kan bağı üzerinden tiyatro yapılmaktadır; yani eşinden dostundan birilerini yanına alıp bu yolculuğa çıkılmaktadır. Zor olan ise şudur kan bağı olmayan biriyle bu yolculukta yürüyebiliyor musun yahut yürüyemiyor musun? Kısacası iki basit yöntemle bölgemizde tiyatro yapılıyor. Birincisi lider vasfıyla tiyatro yapılıyor, ikincisi ise kan bağı üzerinden. Aslında ikisi de arızalı durumlar. Bu iki tür, kolektif üretim sürecini sekteye uğratan durumlardır. 10 yıllık bir tecrübeden kanaat getirdiğimiz şey ise şudur: Bu 2 türü kullanmasan olmuyor. Ama bunu yaptığın zamanda nitelikten ödün veriyorsun. Aslında biz hala kolektif yapı ile ilerliyoruz ama bunun bedelini fazlasıyla ödedik. Beraber hareket ettiğimiz dostlarımız bizi yarı yolda bıraktıklarında bütün enkazı mecburen siz üstleniyorsunuz. Geniş bir zamanda Araf Tiyatro pratiğini aktarmayı istiyorum, bunun sadece bende kalmasını istemiyorum. Araf Tiyatro’nun ilk yıllarını konuşacak olursak, epey zorlu dönemler olduğunu söyleyebilirim. İlkin Siirt’te bir mekanımız vardı. Daha sonra bazı sebeplerden dolayı Batman’a geldim. Tabii Batman’a geldim ama hala Siirt Defterdarlığı’nda görevim devam etmekteydi. Git gel yapıyordum haftanın belirli günlerinde. Batman’ın balıkçılar pazarında küçük bir yer tuttum, oraya malzemeleri götürdüm. Yaklaşık 1.5 dönem atölye çalışmalarımız ve oyunlarımız bu şekilde devam etti. Tabii, Siirt Batman arasında mekik dokurken bazı günler Batman’da konaklıyordum. Tanıdığım bazı arkadaşlarımın bürosunda iki sandalyeyi birleştirerek uyuduğum günler çok olmuştur. Belki de bu yaşadığım dönemler Araf Tiyatro’yu var etti. Daha sonra Batman’a tayinimi istedim ve işler biraz daha rayına oturdu. Bahsettiğimiz gibi ilkin bir süre balıkçılar pazarındaki mekanda faaliyet gösterdik daha sonra Sanat sokağındaki mekanımıza geçtik. Çok karışık durumlardan kaynaklı Sanat sokağındaki mekanımızı kapattık. Şimdi Ahmet Çelik Sanat Galerisi’nin mekanını kullanıyoruz ve ortak hareket ediyoruz.

Peki Murad bey, Batman’a ilk geldiğinizde nasıl oyuncu bulabildiniz?

Murad Korkmaz: Bu da komik bir durumdur. A4 kağıtla şehrin işlek yerlerine duyurumuzu astık. 50-60 adet A4 kağıt afişlerimizi asıyorduk ve işin garip noktası ertesi gün bu afişleri yırtılmış vaziyette görüyorduk. Batman’daki ilk atölyemize 7-8 kişi geldi. Yeterliydi bu sayı. Bu atölye sonrasında Aziz Nesin’in ‘’Sen Gara Değilsin’’ oyununu sergiledik. Bu şehirde ilk özel tiyatroyuz diyebilirim aslında. Mekanımız ve atölyemiz vardı. Başka pratikler oldu tabii ki. Onlara da haksızlık etmek istemiyorum ama kendi kendine yetebilen Batman’da ilk özel tiyatroyuz diyebilirim.

Peki, Araf Tiyatro dünden bugüne hangi oyunları oynadı?

Murad Korkmaz: İlkin ‘’Sen Gara Değilsin’’i çıkardık. Sonra Gogol’un ‘’Bir Delinin Hatıra Defteri’’ni Kürtçe oynadık. Butoh dansı gösterisi yaptık. Kafka’nın ‘’Akademiye Bir Rapor’’unu Kürtçe çıkardık. Aziz Nesin’in ‘’Üzünç’’ünü oynadık. Bunlar yetişkinler içindi. 5-6 tanede çocuk oyunu çıkardık. Yalanın çirkin yüzü, Orman Masalları gibi oyunlardı bunlar.

En içinize sinen faaliyetiniz hangisiydi ve keşke şu oyunu daha iyi bir hale getirebilseydim dediğiniz oyun hangisi?

Murad Korkmaz: En içime sineni Butoh’tu. Bütün oyunlarımla ilgili keşke daha ileri bir seviyeye getirebilseydim diyebilirim ama biraz öne çıkanı ‘’Akademiye Bir Rapor’dur. Çünkü 3 defa oynayabildik bu oyunu ve iyi bir seviyeye getiremedik. Aslında çıkardığın bir oyun bir anlamda doğurmaktır. Çıkardığın oyunun öncesinde sancısı olur daha sonra doğar, büyür ve ölür. Bizde hiçbir zaman böyle bir şey olmadı açıkçası. Daha çok sancıyı çekeriz. Bizde oyunlar genellikle ya çocukluğunda ölür ya da ergenliğinde. Maksimum 30 defa oynayabiliyorsun bir oyunu fakat ‘’Bir Delinin Hatıra Defteri’’ni 80’nin üzerinde oynadık. Yine de yeterli bir sayı değil bu. 6-7 ilde de bu oyunu oynadık ama yine yetmiyordu çünkü oyun ergenliğinde gibi bir şeydi. Oyun dediğimiz yapı canlıdır. Mekanizması yaşam serüveni gibidir.

Araf Tiyatro şu anda neler yapıyor?

Murad Korkmaz: Araf Tiyatro şu anda Edgar Allan Poe’nun Kuyu ve Sarkaç adlı öyküsünü sahneye uyarlamanın uğraşında. Oyunun yönetmenliğini Yunus Arslan yapıyor. Ben de ilk defa tek kişilik bir oyunculuk deneyeceğim. Daha önce genellikle yönetmenlik koltuğunda oturuyordum. Bunun yanında Ahmet Çelik Sanat Galerisi ile ortaklaşa yürüttüğümüz bir atölyemiz var. Ahmet Çelik Sanat Galerisi ile yakın zamanda ortak bir oyun çıkaracağız; gençlere yönelik bir oyunun hazırlığı içindeyiz. Ayrıca, ‘’edebiyat günleri’’miz var. Bu noktada Yunus Arslan bize ilaç gibi geldi. Kendisinin edebiyat bilgisiyle atölyemizi daha da kuvvetlendirdik. ‘’Edebiyat Günleri’’ kapsamında yaklaşık 5 haftadır Shakespeare’yi işliyoruz. Shakespeare okumalarımız bittikten sonra atölyedeki öğrencilerimizle Klasik Yunan metinlerine yöneleceğiz.

Kuyu ve Sarkaç adlı oyundan konuşalım. Kuyu ve Sarkaç’ın sizin cephenizdeki hikayesi nedir? Klasik bir metin seçmenizi nasıl yorumluyorsunuz ve bu oyunla vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Yunus Arslan: Edgar Allan Poe, edebi anlamda beni pek doyuran yazarlardandır. Onun öyküsünü sahneleyeceğimi daha önce düşünmemiştim. Murad Korkmaz’la olan konuşmalarımız sırasında, ‘’Borges’inde hayran olduğu bir öykü var. Muhakkak okumalısın. Bu öykü buram buram tiyatro kokuyor.’’ minvalinde bir cümle sarf etmiştim. O da öyküyü okuduktan sonra beni arayıp ‘’Bunu oyuna hemen çevirelim’’ demişti. Konuşmalarımız sonrasında Murad Korkmaz’ın yönetmenlik teklifini kabul ettim. Açıkçası zorlu bir yola girdiğimizi söyleyebilirim. Araştırmalarımıza göre daha önce sahnelenmemiş bir öykü ile karşı karşıyayız. Birçok risk yanı başımızda duruyor ama bunu sorun etmiyorum. Eğer Edgar Allan Poe’nun öyküsü söz konusuysa elbette risk olacaktır. Kuyu ve Sarkaç’ın bizim cephemizdeki kısaca hikayesi bu. Klasik bir metin seçmenin kendi içinde zorlukları var ama metni didik didik ettiğinizde birçok kapı aralanıyor ve sunacağınız daha fazla malzeme ortaya çıkıyor. Şunu da belirtmek isterim, oyun metninden çok öykü üzerinde çalışmayı tercih ederim. Şablona oturtulmuş bir metin karşısında donup kalınabilir fakat her boyutuyla elinizde olan bir metinle oynamak, oyuna çevirmek yeğdir. Kuyu ve Sarkaç adlı oyunda vermek istediğim bir mesaj var ama bunu dile getirmeyi düşünmüyorum çünkü bunu yaparsam eğer imgelerin ve diyalogların arasında gezinecek seyircilere haksızlık edeceğimi düşünüyorum. Seyirci oyuna gelir, oyun içinde bir şeyleri anlamlandırır, oyun çıkışında arkadaşlarıyla oyunla ilgili yorum yaparken yeni anlamlar getirir daha sonra aradan birkaç gün geçer ve oyunu düşünürse eğer yeni bir şeyler kafasında canlanır. Ben bu sürecin içine dahil olup ne oyuna ne de seyirciye haksızlık etmek istemem. Hem benim söylemek istediğim şey benim için önemlidir, seyircinin de çıkardığı sonuç kendisi için önemlidir.

Oyununuz yoğun mu? Seyircinin anlamama kaygısını taşıyor musunuz?

Yunus Arslan: Oyunumuzda birçok isim yer alıyor. Romalı şair Catullus, Shakespeare, Kubrick, Stevenson, Canetti, Borges gibi birçok büyük sanatçının bu oyunun içinde izleri var. Metni olduğu gibi yansıtmaya kalksaydım pek mutlu hissetmezdim. Duygusu ve şekli itibariyle ekleme yapabileceğim yerlere muhakkak dokunuyorum. Bu Edgar Allan Poe kötü bir metin yazdığı anlamına gelmiyor. Aslında daha çok benim için şu anlamı taşıyor: Böylesi müstesna bir öyküyü daha çok nasıl yüceltebilirim. Bu sebeple bu oyuna yoğun veya yoğun değil demek pek doğru olmaz ama şunu diyebilirim: yeri ve zamanına göre yoğunlaşabiliyor. Seyircinin anlamama kaygısı içinde değilim. Bu oyunda yapmam gereken şey, seyir zevki yüksek bir oyun ortaya koymak. Her seyirci okuduğu ve bütünleşebildiği kadarıyla oyuna sarılır. Bu yüzden her oyunda her ihtimal söz konusudur. Belki de oyunumuz tek gösterim yapacak. Bu tür şeyleri normal karşılıyorum. Borges ve Turgut Uyar gibi usta kalemlerin bazı kitapları ilk basımlarında 50’yi aşmayan satışlar gerçekleştirmiş. Bu tip durumlar sanatta gırla var.

Bir oyuncu olarak bu oyuna yaklaşımız nasıl? Karakterle bağdaşıyor musunuz? Daha önce oynadığınız oyunlardan farkı nedir ve oyuna nasıl hazırlanıyorsunuz?

Murad Korkmaz: Karakteri ilk okuduğumda Araf’taymış gibi hissettim. Araf da bir karakter… Biz doğduğumuz andan itibaren ölüm kararımız verilir aslında. Yönetmenimiz oyunu nasıl yorumluyor bilmiyorum ama ben kuyuyu bilinç, sarkacı ise zaman olarak yorumluyorum. Haliyle böyle yorumladığım için hayattan hiçbir farkını görmüyorum. Ve haliyle bu oyuna hazırlanırken ister istemez günlük hayattaki tecrübelerimden besleniyorum. Kendi geçmişimden nasıl etkileniyorsam ve zaman baskısını nasıl hissediyorsam oyuna da öyle hazırlanıyorum. Sahnede tek kişi olacağımdan fiziksel olarak da kendimi hazır hale getirmeye çalışıyorum. Uzun bir aradan sonra spora başladım. Kondisyonumu iyi bir noktaya getiriyorum. Zihnim sürekli oyunda ve gün içinde alıştırmalarım fazla oluyor. Kör biri nasıl yürüyor, onu izleyip karanlıktaki tavırlarımı besliyorum. Işıkları kapatıp yürüyüş yapıyorum. Oyunda ne lazım geliyorsa, yönetmen benden ne istiyorsa ona hazır olacak şekilde besleniyorum. Daha önceki oyunlardan farkı ise şu; her şeyin senin elinde olması. Ekip arkadaşın yok ve zihninin berrak olması gerekiyor ki bu oyunda zihnin yorgun durumunu da yansıtmamız gerekiyor. Oyun içinde oyunu yaşıyorum.

Provalar nasıl geçiyor peki?

Yunus Arslan: Zor ama olması gereken bu.

Murad Korkmaz: Keyifli geçiyor. Karşılıklı güven içinde provalarımız geçiyor, en çokta bu durumu seviyorum.

Oyundaki uyumunuz nasıl?

Yunus Arslan: Eğer istediğim duyguyu sahnede yansıtabiliyorsam gerisi benim için pek önemli değildir. Uyum önceliklerim arasında değil. Hem sahnede arkadaşlık ve dostluk durumu da söz konusu olamaz. Bu sebeple uyumu da ihtiyaç yoktur. Provalarda en iyisi için tekrar tekrar uğraşırsınız. Budur önemli olan.

Murad Korkmaz: Tartışıyoruz. İkimizde fazlasıyla açığız ve uzlaşabiliyoruz. Bu da ilerlemeyi oluşturuyor.

Ödenek almayan tiyatro grubusunuz. Nasıl finanse ediyorsunuz çalışmalarınızı?

Yunus Arslan: Bu konuda birkaç yazı yazdım. Batman’da birçok tiyatro grubu var. İyisiyle kötüsüyle tiyatro yapılıyor bu şehirde. Daha nitelikli işler için maddiyat elzemdir. Tiyatro biraz da para işidir çünkü dekor tiyatronun olmazsa olmazlarındandır. Pek para işleriyle uğraşan biri değilim. Sadece bu konuda bir sözüm var onu söylüyorum: Bu şehrin sanatsal anlamda gelişmesi için Kültür Turizm’in ve şirketlerin sanatçılara destek olması gerekiyor.

Murad Korkmaz: 20 yıldır tiyatro yapıyoruz ve hiçbir yerden destek almadık. Sadece bir defa bir arkadaşımız bir oyunumuza sponsor oldu. Oyunlarımızı kendimiz kıt kanaat finanse etmeye çalıştık, hatta edemedik bu sebeple kendi mekanımızı kapatmak zorunda kaldık. Sağ olsun Ahmet Çelik mekanını açtı ve şimdi ortak hareket ediyoruz. İlk başlarda çok üzülüyordum, neden tiyatroya destek çıkılmıyor; neden iş adamları, Kültür Turizm ve Belediye destek vermiyor diye ama sonra buna alıştım. Bu desteklersiz de tiyatronun yapılabileceğini gördüm ve 20 yıldan sonra bu sorular artık beni üzmüyor. Gerçekliğin bu olduğu kabul edip artık şikayet etmiyorum. Bir dönemler çok şikayet ediyordum ama artık şikayet etmenin bir esprisinin kalmadığını düşünüyorum.

Editör: TE Bilişim