Dünden devam

Değerli Okurlar, korona vakalarının ülkemizde bir günde 60 bin vaka sınırına dayandığı bir zaman diliminde Ramazan ayına girdik. Bu pandeminin ağır faturası olmaktadır.

Pandemi nedeniyle kapatılan işyerleri, işsiz kalan yığınlar…

İşsizlikte zaten Türkiye dereceleri yapan Batman’da, sosyal patlamaların yaşanmamasının bir nedeni yardımlaşma ve dayanışmada iyi bir çizgide olmamızdır.

Bazı büyük kentlerde insanlar açlıktan ölse, komşuların birbirlerini gözetmediklerini biliyoruz.

Herkes kendi dünyasında ve maişetiyle uğraşmaktadır.

Oysa Ramazan ayı rahmet, bereket, yardımlaşma ve dayanışma ayıdır…

Yanı başındaki komşumuz korona nedeniyle işsiz kalmış ve açlık sınırına dayanmış ve bizler seyretmekle yetiniyorsak, inanın boşuna oruç tutuyor, kendimizi aç ve susuz bırakıyoruz…

**

**

“RAMAZAN SADECE ORUÇ İLE BEDENLERİMİZİN TERBİYESİ DEĞİLDİR”

Dünkü yazımda duyarlı aktivist Sayın Beytullah Önce’nin, “Kendi halimizi değiştirmeyecek miyiz?” başlıklı yazısından kısa bir alıntı yapmıştım. Önemine binaen o yazının kalan bölümünü de bilginize sunmak istiyorum:

“Merhametsiz dünyaya vicdan, zulümden kararmış düzenlere aydınlık, kötülükten bunalmış insanlığa iyilik çağrısı var mıdır?
Şahsen, gönül rahatlığıyla “Evet, vardır!” diyemiyorum; çünkü varlığından şüpheliyim.
Yeryüzü ümmetinin, İslam milletlerinin hali pürmelâline bakınca; ister istemez şüphelerim derinleşiyor.
Hangi parçasına dokunsak elimizde kalıyor.

Hangi coğrafyasına baksak içten içe kanıyor.
Hangi beldesine varsak, savaşlardan, işgallerden ve iç çatışmalardan harap ve bitap vaziyette.
Şüphesiz bunlar için “dışarıda” suçlayacağımız yeterince düşman var. Küresel düzeni fitne, fesat ve sömürü çarklarıyla döndüren egemenler mevcut.
Savaş endüstrisi, politik hırslar, askeri stratejiler, karanlık dehlizler, kirli ilişkiler ile örülü dünya sisteminde; insanlığı cehennem çukuruna sürükleyecek kadar çok hile, desise var.
Lakin oyunu kuranların suçlu da, oyuna gelenlerin bu halde hiç mi payı yok?
Niye düşünüp, akletmiyoruz?
Sömürülmeye müsait hale getirilmemize neden rıza gösteriyoruz? Kandırılmaya hazır hale getirilişimizle neden yüzleşmek istemiyoruz?
Özümüzle yüzleşip, hem şahsi hem de toplumsal nefsimizle hesaplaşıp, olanla olması gereken arasındaki farkın hesabını neden çıkartmıyoruz?
İslam; zulme karşı adaleti, yozlaşmışlığa karşı güzel ahlakı, layüselleşmiş güç ve kibir sahiplerine karşı sabırla mücadeleyi teklif etmişken, biz bu çağrıya nasıl sağırlaştığımızın cevaplarını neden düşünmüyoruz?
**

**

Allah, tüm varlıkları yaratılışta eş kılmışken, yeryüzünde büyüklük taslayanların bu hakkı kendilerinde nasıl bulduklarını neden sorgulamıyoruz?
Keşke şu günler, bu sorulara daha fazla zaman ayırdığımız günler olsa…
Çünkü Ramazan, sadece oruç ile bedenlerimizin terbiyesi değildir.
Aç kaldığımız günlerin toplamından ibaret bir ay değildir.
Ramazan, aynı zamanda Kur’an ile zihnimizin, ruhumuzun yenilenmesidir.
O yüzden, hiç değilse şu aziz günler vesilesi ile kendimizle birlikte, yaşadığımız zamanın, coğrafyanın her halini müşahede edelim. Yeryüzünü ifsad eden yerel ve küresel tüm hırsların ve çıkar gruplarının yol açtığı sorunları düşünelim. Allah, dünya nimetlerini tüm varlıklara hakkaniyetle dağıtmışken, bunları kendi tekelindeymiş gibi hükmeden, kendini Rezzak zanneden yeryüzü egemenliklerine bakıp, bu hali düzeltmenin çaresini arayalım.
Lazım gelen işler bu kadar çok iken, bizde neyin eksikliği var, bunu da hesaba katalım.
Ramazan ayı, işte böyle aciliyet arz eden tafsilatlı bir muhasebe için güzel bir imkân sunuyor.
Bize, üç kuruşluk dünya saltanatı için insanlığı ve tabiatı mahveden hırslardan vazgeçmemiz gerektiğini öğütlüyor.
Yeryüzü sofrasındaki nimetlerde eşitlenmeyi öğretiyor. Hiçbir güç ve iktidarın ilanihaye süremeyeceğini hatırlatıyor.
Gelip geçici heva ve hevesler için neleri ateşe attığımızı fark etmemizi istiyor.
Kardeşliğin, parçalara bölünerek değil; rızkımızı bölüşerek geleceğini gösteriyor.
Yeryüzünde ilahlık taslayanların tuzaklarına ve oyun düzenlerine karşı bizi uyarıyor.
Adaletin, herkesin hakkına rıza göstermekle, herkesin hukukuna uymakla sağlanacağını vurguluyor.
Hakkaniyeti, adaleti, barış ve esenliği, sadece kendimiz için değil herkes için istemedikçe, tam olarak iman etmiş sayılamayacağımıza işaret ediyor.
Her şey bu kadar açık iken, Ramazan’ın çağrısına kulak verip vermeyeceğimizi, içinde bulunduğumuz hazin hali değiştirip değiştirmeyeceğimizi, nefsimizde olanı ıslah edip etmeyeceğimizi kendimiz belirleyeceğiz.
Belirlediğimiz, kaderimizdir.”

Evet, Ramazan üzerine çok şeyler söylenebilir, yazılabilir. Ramazan ayında nefsimizi sorgulamalıyız. Açlığın, susuzluğun ne demek olduğunun bilincine varmalıyız. Dünyanın pek çok ülkesinde insanlar bir tas temiz suya, kuru ekmeğe muhtaç iken, bolluk içerisinde yaşam sürenlerin nefislerini sorgulamaları gerekir. Bu duygu ve düşüncelerle Ramazan ayının hayırlara vesile olmasını dilerim.