Batman kent merkezine ilk geldiğimde henüz çocukluk evresindeydim. O zaman ikamet ettiğimiz kenar mahallenin hiçbir sokağında asfalt veya beton olmadığı gibi, hiçbir kaldırımları da yoktu…

Tabi bütün kentin sadece ana arter caddelerinin kaldırımları vardı. Kaldırımlar lüks idi.

Yağmur yağmaya başladığında sokaklar tam bir çamur deryasına dönüyordu…

Sadece ikamet ettiğimiz kenar mahalle mi böyleydi? Hayır.

Günümüzdeki Turgut Özal Bulvarından Cumhuriyet Meydanına kadar, 12. Cadde olarak bilinen Komando Caddesi, eski Tekel Caddesi olarak bilinen Gülistan Caddesi ve SSK Kadın Doğum Hastanesi caddeleri dışında, bütün cadde ve sokaklar o tarihlerde asfalt yüzü görmemişti…

Asfalt olan söz konusu cadde ve sokaklar da çamurdan geçilmiyordu. Neden?

Çünkü bütün ara sokaklardaki çamurlar, trafikteki araçlar vasıtasıyla asfalt caddelere taşınıyordu…

YILLAR NE ÇABUK GEÇTİ…

O zaman Bağlar mahallesinde ikamet ediyorduk, şimdi Hilal olmuş. Cumhuriyet Meydanı olarak bilinen, ‘Çarşı’ dediğimiz alana gelmek istediğimizde, eğer hava yağışlı ise çizme ile giderdik…

Kent o zaman rafineriden ve İluh Deresinden yayılan pis kokuların etkisindeydi…

Rüzgar esintisine göre ya rafineriden, ya da İluh Deresinden gelen pis kokular burun direklerimizi kırıyordu.

O zamanlar sivil toplum örgütlerinin esamesi okunmuyordu…

Toplumun hakkını savunacak kimse yoktu…

Çevre örgütleri ve Çevreciler diye kavramla tanışmamıştım…

Batman Belediyesi, bugün 2000 İş Merkezi olarak bilinen yerdeydi. İki katlı belediye binasının yeşil bahçesinde kocaman ağaçlar bulunuyordu…

Kış ayları ve yağışlar döneminde belediyenin girişi çamurdan geçilmezdi. Belediye’nin girişi bile asfalt veya betonla kaplanmıyor idiyse, varın siz düşünün kentin o zamanki halini…

Sayın Ataullah Hamidi’ye sorabilirsiniz. İlk kez Belediye Başkanı olarak seçildiğinde, iki bin iş merkezi yerindeki belediye hizmet binasına nasıl girmişti?

Yıllar ne çabuk geçti. Dünkü kent yaşamı bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Bizzat Sayın Hamidi’nin basındaki şu beyanları var; “Belediye Başkanı olarak seçildiğimde, belediye girişindeki çamur içerisine bırakılmış priketleri basarak, seke seke makamıma geçmiştim.”

Aynen dediği gibiydi. Sayın Hamidi, Batman’da ilk asfalt ve daha çok beton hizmeti ile takdir toplayacaktı. Hatırladığım kadarıyla ilk döneminde Aydınlıkevler mahallesine kadar sokakları betonla buluşturmuştu.

ZORLU YAŞAM KOŞULLARI...

Kentin dününe baktığımda ve yıllar öncesine hayalen gittiğimde gerçekten yaşadığımız sıkıntılar adına üzülüyorum…

Kentimiz çocukluğum ve gençliğim evrelerinde geceleri zifiri karanlığa teslim olurdu. Bazı ana caddeler hariç, sokak aydınlatmaları yoktu…

Mahallemiz ve daha nice mahallede altyapıdan eser yoktu…

Bütün evlerin foseptik çukurları vardı…

Kanalizasyon sistemi yıllar sonra gerçekleşecekti…

İçmesuyu hatları vardı. Kanalizasyon sistemi çalışmadığından bütün evlerin bahçeleri, banyo suları ve atık sular nedeniyle adeta lağım kokar, etraf karasinek ve sivrisineklerden geçmezdi…

Yaz gecelerinde damlarda yatmaya çalışıyorduk. Zira sivrisinekler hayatı çekilmez hale getiriyordu…

Hiç unutmam, yıllarca yaz aylarında her gece mahalledeki evlerin dam veya bahçelerinde tezekler yakılır, dumanlarıyla sivrisineklere karşı önlem alınırdı. Tezek dumanından dolayı sivrisineklerin kaçtığını daha köyde iken biliyordum. Güya kente taşınmıştık, yaşamımız değişmemişti…

O tarihlerde kimsenin evinde klima yoktu. Aşırı sıcaklardan bunalan insanlarımız, doğru dürüst soğuk suya da erişemiyordu.

Çünkü ilk yıllarda buzdolapları olan ailelerin sayısı hayli azdı. Buzdolapları olan aileler de kendilerinden buz isteyen komşuları nedeniyle sıkıntı yaşıyorlardı…

Evlerde televizyon yoktu. Siyah beyaz yayın yapan televizyonlar çıktığında, inanılmaz sevinmiştik.

Çok iyi hatırlıyorum, yakın akrabalarımda ilk yıllarda iki üç kişinin televizyonu vardı. Her gece evlerinde onlarca misafir ağırlamaktan kendilerine gına gelmişti…

Bir mahalleden başka bir mahalledeki akrabaların evlerine televizyon izlemeye gidilirdi, hem de ailece. Renkli televizyonlar merhum Turgut Özal döneminde, yanlış hatırlamıyorsam Star Tv ile gelmişti. O zaman herkes şaşkındı.

O zamanlarda yamalı elbiseler giyiyorduk. Varlıklı ailelerin çocukları da yamalı elbise giyerdi, ayıp değildi. Bugün yamalı bir elbise giyeni ayıplarlar…

O günün kent koşullarında feodalite egemenliği vardı. Aşiret bağları çok sıkı tutuluyordu…

Cumhuriyet Meydanında veya o günün kahvelerinde iki kişi arasında bir kavga yaşansa, aşiretler devreye girer, bir anda 50 kişi kavgaya tutuşurdu…

Her gün istisnasız kavgalar yaşanır, sayısız kişi kavgalarda yaralanırdı. Feodalite halkın kanına işlemişti…

Habizbini, Remi, Xerzi, Xi, Badıki, Koçer…

Aşiretçilikten o dönem de nefret ederdim. O dönemin çok iyi bildiğim en keskin aşiretçilik yapan şahsiyetleri, yıllar sonra en radikal devrimcileri ve aşiret karşıtları olacaklardı…

Zaman çok çabuk geçiyor. Kentin dünkü yaşamı ile günümüz yaşamı arasında müthiş uçurumlar var. Günümüz gençlerine, çocuklarına birilerinin dünü anlatmasında fayda görüyorum. Bu yorumu yeniden o nedenle takdirlerinize sundum. Dersler çıkarılması dileğimle.