*Aids, Sars ve Mers gibi salgınlarını bando çalarcasına sergilediği ölüm dansları ve kurban verdiğimiz on binlerce insan bize işaretti, anlamazdan geldik. Şimdi de bilinen bir virüsün kılık değiştirmiş haliyle evlere kapandık…

*Kürsel ısınmasıyla sıcaklar mevsim normallerinin üstüne çıktı. Yazla sonbahar, kışla ilkbahar başlangıç-bitiş zamanlarını şaşırdı. Sel baskınları günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Evet nereden nereye geldik…

ÇOCUKLUĞUMUZUN ZAMANI

47 Yıl önce… İlkokulu yeni bitirmiştim. Ortaokula gitmenin hazırlığını yapıyordum. Hava limanı yakınında bostan tarlamız vardı. Merhum babam, örnek bir çiftçiydi. Bir süre de TPAO’da çalıştıktan sonra emekliye ayrılmıştı. Bostanımızda yetişen her bir kavun ve karpuzun ağırlığı 20 kiloyu bulurdu. Koca bir çuvala 4 adet karpuz ile kavun sığdırmak meseleydi.

Batman çayı kıyısına giden avcılar, bostanımızın önünden geçerdi. Çulluk ve ördek avına çıkan avcıları hatırlarım.

Ard arda patlayan tüfek sesleri, Batman Hava limanı ile Batman çayı kıyısında yankılanırdı.

O dönemin av sahası; Kültür, Pazaryeri Mahalleleri, Oto galericiler sitesi ve Sebze-Meyve Hali’nin çevresiydi. Şimdilerde o yaban hayvanların yerleri, Batman’ın yeni yerleşim alanları oldu.

1968-69 Eğitim-öğretim yılında ‘Sanat Enstitüsü’ olarak açılan ve şimdilerdeki ‘Mesleki Teknik ve Anadolu Lisesi’ binasının çevresindeki verimli topraklara neredeyse kent merkezinin en büyük mahalleleri kuruldu.

Esentepe’ye komşu olan değerli arazilere AVM’ler, kafeler, çok katlı apartmanlar, hava limanına giden yolun, sağına soluna balık istifi gibi yerleştirmişiz.

Plansız, programsız; şehircilik ilkelerini paspas gibi çiğneyen bir anlayışla diktiğimiz çimento kutuları, artık Batman ovasıyla kucaklaşıyor.

İşte biz 60 yılda bu yörenin gerçek sahipleri olan yaban hayvanlarının yaşam alanlarını böyle yok ettik.

BALPINAR ETRAFI MUHTEŞEMDİ

Balpınar beldesinin dibinde berrak akan Batman Çayı’nda bir zamanlar yaban ördekler vardı.

O ördekler artık o akarsuda yok.

Bizler, şimdilerde o yaban hayvanlardan yoksunuz.

Balpınar’da o yemyeşil orman örtüsünü yok ettik. Doğal çim olan köy merasının ortasından yol geçirerek, o güzelim köy görüntüsünü çoktan ortadan kaldırdık.

Tarımla yok ettiğimiz sürüngenlerin beslendiği fareler, zararlı böcekler, sivrisinek filoları artık başlı başına buyruk.

Torunlarımız, kaplumbağa ile kirpiyi ayıramayacak kadar derecede bilgisiz büyümekte.

Doğal yaşam, kendini yok eden insanlığa alarm borusunu çoktan çalmıştı.

Küresel ısınmasıyla sıcaklar mevsim normallerinin üzerine çıktı.

Yaz sonbahar, kışla ilkbahar başlangıç-bitiş zamanlarını şaşırdı.

Kutuplarda buzullar eriyor. Sel baskınları artık günlük yaşamın bir parçası haline geldi.  

TEMİZ SU PARAYLA…

Evet artık temiz suyu parayla içiyoruz.

Temiz hava ve oksijene hasretiz.

Bütün bunların sorumlusu kuşkusuz bizleriz.

Aids, Sars ve Mers salgınlarının bando çalarak sergilediği ölüm dansları ve kurban verdiğimiz on binlerce insan bize işaretti; anlamazdan geldik.

Bilimi es geçtik, bilim insanlarının uyarılarına buruk kıvırıp dudak büktük.

Şimdi bilinen bir virüsün kılık değiştirmiş haliyle karşı karşıyayız.

Evlerimize kapandık, fal taşı gibi açılan gözlerimiz TV ekranlarında.

Bizi bekleyen muhtemel sonu tane tane izah eden ve bugüne kadar yaptıkları hiçbir uyarıyı dikkate almadığımız bilim insanlarını can kulağıyla dinliyoruz.

Ümitsiz miyiz? Hayır!

Elbette bu krizin çaresini yine bilim insanları bulacak.

Ardından ders alınmayan tarih bir kez daha tekerrür edecek.

Ve insanlık bu kaos günlerini kısa sürede unutup aymaz yaşantısına yeniden dönecek.

Yakacak, yıkacak, doğayı keyfince şekillendirmeyi sürdürecek ve bir sonraki bilinmez felaketi bekleyecek.

Emin olun, sağ kalanlar için bu böyle olacak…

***

KOLAY BULAŞABİLEN BİR SALGIN

Elbette bu günler de geçecek.

Kolay geçsin, daha az kayıpla bu süreci atlatalım diye sürekli ‘Evde kalma’ çağrısı yapıyoruz.

Ancak her gün, korona virüsüne yakalanan insanların sayısı artıyor.

Çünkü bu virüs çok kolay bulaşabilen bir hastalık salgın.

Hastaların bir çoğu virüsü nereden veya kimden kapmış olabileceğini bilmiyor.

Bu yüzden kendinde bu hastalıkla ilgili şüphe duyan kimse kendisini en radikal bir şekilde izole etmeli.

Hastalığa yakalanan da bunu saklamak yerine, son günlerde temas kurduğu insanlara ulaşıp kendisinin hastalandığını bildirmeli.

Özetle söylemek gerekirse; korona salgınına yakalanmak ayıp ve gizlenecek bir durum değil.

Aksine herkese duyurmak bir insanlık görevidir…