Söyleşi: Yunus Arslan

-Tiyatro Ritüel bu yıl neler yapacak?
Bu sezon 6 Ekim’de Edward Albee’nin ‘’Bir Hayvanat Bahçesi Hikayesi’’ oyunuyla sezonu açmış olacağız. Bu oyunumuz her salı ve cuma oynanacak. Kasım’ın ilk haftası gibi Tartüf oyununu seyircilerimizle buluşturacağız. Sonra bu 2 oyun dönüşümlü olarak her hafta oynanacak. Bir atölye duyurumuz oldu. Son başvurular 20 Ekim’e kadar. Bu yıl 3’üncü oyun olarak Murathan Mungan’ın ‘’Boyacıköy’de Kanlı Bir Aşk Cinayeti’’ öyküsünden hareketle bir oyun ortaya koymak istiyoruz. Yazma işlemi bana ait olacak. Bu oyun bu öykünün uyarlaması olmayacak. Öyküdeki bir karakterin daha sonraki sürecini yazıya alacağım. Yıllardır aklımda olan bir öykü bu. Bu öyküyü pek seviyorum ve tam da Murathan Mungan’ın yazabileceği bir öyküdür bu. 4’üncü oyunumuz da atölyeye gelen arkadaşlarla çıkaracağımız bir oyun olacak. Aslında 2 yıldır aklımda kalabalık bir oyun sergilemek var ama tabii ki şu andaki mevcut sahnemiz buna imkan vermiyor. Sahnemizdeki şartlar düzelene kadar Kültür Merkezi’nde kalabalık bir oyun ortaya koymak istiyorum. Hatta aklımda olan bir oyun var: Aziz Nesin; ‘’Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’’.

-Tiyatro Ritüel bu yıl dışarıdan oyunlar getirecek mi?
Olacak. Olması lazım. Bu konuda görüştüğümüz Diyarbakır’da olsun Van’da olsun bir iki grup var. Geçen sezon Diyarbakır’dan Mask Tiyatro’yu ağırlamıştık. Bu yıl tekrardan ağırlayacağız onları. 2 ayrı oyunla onları sahnemizde ağırlayacağız. Hakeza Van’dan bir grubu daha ağırlayacağız. Açıkçası sahne imkanımız iyi olsaydı dışarıdan getireceğimiz birçok oyun olurdu. Ankara’dan, İstanbul’dan iyi oyunlar getirebilirdik. Sahnemiz küçük olduğu için kalabalık oyunlara ev sahipliği yapamıyoruz. Konuk ettiğimiz grupların oyununa bakarken kişi sayısına ve dekora bakıyoruz. Ayrıca, söyleşi noktasında bir iki yetkin ismi ağırlama düşüncemiz var.

-Peki, Tartüf’ü nasıl ele aldınız? Uyarlamamı olacak karşımızda yoksa metne sadık mı kaldınız?
Öykünün kendisine yani iskeletine sadık kalarak belirli değişiklikler yaptık. Metinde olmayan karakterler ekledik. Tüm bunları yaparken de Moliere’in oyunculuk biçemi, oyunlarındaki aksiyon ve devinimi göz önünde bulundurarak kısmi değişiklikler yaptık. Moliere’in oyununu okumayan biri, bu karakter değişimlerini sezmeyecektir. Tabii bu ufak oynamaların metne zenginlik kattığını düşünüyorum. Bu oyunu şehir tiyatrosu döneminde de yapmıştım. Bu oyunda: oyunculara herhangi bir metin vermeden sahne üzerinde çalışarak replik oluşturuyoruz. Tabii bu tekniği uygularken karakterlerin özelliklerini göz ardı etmiyoruz. Bu teknik eğlenceli olduğu kadar riski de pek fazla. Oyuncuların elinde metin olmadığı için geride bıraktıkları sözleri de hesaba katmaları gerekiyor. Bu teknikte hem bir sonraki adım önemli hem de geride bıraktıklarınız. Bu teknikle birlikte sahne üzerindeki oyuncunun algısını, yaratıcılığını, merakını maksimum seviyeye getiriyoruz ve enerjisini de canlı tutuyoruz.

-Tartüf’de oyuncu dağılımını yaptınız mı?
Evet, roller dağıtıldı. Yaklaşık 20 gündür de provamızı alıyoruz. Tabii 6 Ekim’de çıkacak oyunumuzdan kaynaklı provalarımızı sıklaştıramıyoruz. Bir Hayvanat Bahçesi Hikayesi adlı oyundan sonra çalışmalarımıza daha da yoğunlaşacağız. Tartüf’ü oynayacak oyuncu Ercan Çelik. Tiyatro Ritüel’in oyuncularındandır kendisi.

-Edward Albee’nin epey beğenilen bir eserini sahneleyeceksiniz. Yine aynı soruyu soracağım. Uyarlamamı göreceğiz yoksa metne sadık mı kalınacak?
Elimizde çok güçlü bir metin var. Bu metnin şöyle bir özelliği de var: Aristoteles’in Poetika’sındaki klasik dramatik yapıyı kıran bir oyun. Bu oyunu biraz kısalttım. Özellikle Jerry karakterinin özellikle 4-5 sayfa bir köpeği anlattığı sahneyi kırptım. Oyunda olmayan birkaç repliği oyuna dahil ettim. Bu oyunun seçmemin gerekçelerini bazı sahnelerde göstermeye çalıştım. Amerikan oyun yazarlarını pek beğeniyorum ve seviyorum. Amerikan yazarlarının oyunlarını sahnelemeye iten güçlü yönler şunlar: Karakterler karşılaşır, son derece basit görünen bu karşılaşmalar aslında geçmişte bir hikayeyi barındırır.  Bu oyunda da 2 karakterin karşılaşması söz konusu. Ve bu ani görünen ve tesadüf olarak adlandırılan bu karşılaşmadan muazzam bir hikaye doğmuş.

-Sezona bu 2 oyunla başlamanızda muhakkak bir altmetin vardır diye düşünüyorum…
Bilinçli bir tercih elbette. Yaşadığımız zamanın durumu, şartlar, koşullar elbette oyunları tercih etmede önemli faktörler oluyorlar. İnsani ilişkiler ve bu insani ilişkileri yönlendiren duygular metinleri belirlememizde en önemli faktörler.

-Bir Hayvanat Bahçesi Hikayesi 2 karakter üzerinden gidiyor: Peter ve Jerry. Bu karakterleri 2 yabancı olarak mı ortaya çıkardınız yoksa bir insanın farklı yüzleri olarak mı?
Bir karakter üzerinden şekillenen iki ifade ve duygu hali olarak ortaya çıkardım. Benim getirdiğim yorum şunun üzerinde şekilleniyor: 2 karakteri bir arada tutan zıtlık durumu. Biri geçmişinde belirli travmalar yaşayan, köhne bir pansiyonda yaşayan diğeri ise bir yayınevinde editörlük yapan biri. Biri toplumun kabul ettiği ve öngördüğü; orta tabakadaki evli, çocuklu, işine gidip gelen biri, diğeri ise toplumun uzak durmaya ve kendinden uzak tutmaya çalıştığı bir kişi. Oyundaki hikayede bu 2 karakterin bir araya gelmesi. Final kısmı pek vurucu. Beklenmedik bir son bekliyor seyirciyi. Oyunun sonunda neler olacağını kestirmek seyirci için bir hayli zor olacak.

-Peter ve Jerry üzerinden şu soruyu sormak istiyorum: sizce toplum mu insanı ikiye bölüyor yoksa insanın yaradılışında mı bir ikililik söz konusu var?
Zor bir soru. Biraz da hangi açıdan ve nerden baktığımızla ilgili bir soru bu galiba. İlk akla gelen toplum. Çünkü bir toplum içerisinde yaşıyoruz. Doğal olarak bu toplum içerisinde ne kadar kendimiz olabiliriz veya ne kadar kendimizi gerçekleştirebiliriz?  Bir yerden sonra zorunlu olarak toplumun kaidelerine uymamız gerekiyor. Böyle düşündüğüm için değil ama bu zorunlu olarak karşımıza çıkıyor. Aslında, ben buyum demek bile toplumdan kendini bir nebze de olsa ayırmak demektir. Tabii bununla birlikte bir öteki olarak da kendini ifade etmiş oluyorsun. Kendini öteki ilan ettiğinde toplumda seni öteki kabul ediyor. Böyle bir şema içinde 2 yönlü durum söz konusu.

-Peki, Ritüel Türkiye’deki tiyatronun durumunu nasıl görüyor?
Okumalarımız ve takiplerimiz sonucu bu olayı anlamaya çalışıyoruz. Şu anda her yerde her zaman oyun izleme şansımız olmuyor ama takip ettiğimiz kadarıyla şu anda Türkiye’de ana iskelet devlet tiyatroları ve şehir tiyatroları üzerinden yürüyor. Özel tiyatroların kuşkusuz takdire şayan tarafları var. Genel olarak bir değişim var ama bu olumlu yönde mi? Pek değil. Seçilen oyunlarda bile görüyoruz ki tekrara düşülüyor ve başarılı işler pek ortaya çıkmıyor.

Editör: TE Bilişim