Son bir aydır köyümdeyim.

Hazan mevsimi başladı.

Köyler terk.

Köyler yaşlıların,

Yaşlı ana babaların yurdudur.

Şehir hayatı boğar onları.

Tam bir sosyal soyutlama.

Evde kapanma.

Çevre kısıtlı.

Hareket az.

Eklem hastalıkları sıkıntı.

Hele kronik olaylar.

Çocuklar okulda,

Evlatlar işte, güçte.

İlişkiler kopuk.

Akşamdan akşama sohbet.

Kısaca mutsuz bir hayat.

Hayata küskünlük.

Hemen köye dönme isteği.

Tut tutabilirsen.

Köyde ise;

Akranlar, hatıralar

en önemlisi toprak bağı.

Hayat bir oyundur onlara.

El ayak tutarken

evden camiye,

camiden köy kahvesine.

Biraz hoş sohbet,

geçmiş hatıralar canlanır,

Evlat ve torun hasreti çekilir.

Türkiye’de ileri yaş oranı

Nüfusunun yüzde 10.

Orta yaş ağırlıklı ülke.

Giderek yaşlanıyoruz.

Yaşlı bakım evleri,

huzur evleri daha da

yaygınlaştırılmalı,

kurumsallaştırılmalı.

Çünkü kalabalık aileler dağıldı.

Evlatların her biri bir tarafa.

Çekirdek aile.

Eski zamnlarda ailenin en yaşlı

ninesi, dedesi evde kalır

torunlara göz kulak olurdu.

Hasta ve sakat olanlar da

kalabalık ortamda bakılır giderdi.

Devir değişti.

Yalnız başına idare edemeyen yaşlılar.

Hele bir de elden ayaktan düşmüş,

Bakıma muhtaçsa vay haline.

Köylerde bile hasta bakıcı bulmak zor.