Belgesel programlarının hayranıyım. Vakit buldukça televizyon karşısına geçer, belgesel programları izlerim.
Doğa, hayvanların yaşamları, Himalaya dağlarında yaşamlarını sürdüren insanların zorlu hayat mücadeleleri görülmeye değer programlardır…
Defalarca izlesem bıkkınlık gelmez…
O programları izlerken rahatsız olduğum görüntüler ve çekimler de oluyor. Hayvanların birbirlerini boğazlama anlarını izleyemiyorum.
Orada sansür uygulanmalıdır. Hayvanların yaşam mücadelelerini görüntülerken, o boğazlanma anlarını sansürlemek, izleyicilere bir şeyler kaybettirmez diye düşünüyorum.
TRT’nin de çok önemli bir kanalı güzel programlara imza atıyor…
‘TRT Belgesel’ adlı televizyon kanalından söz ediyorum..
Bu kanalın başında saatlerce vakit geçirebilirim. Çünkü çok kaliteli çekimler yapıyor, çok ilginç enstantaneler yakalıyorlar.
Öncelikle o programı gerçekleştirenleri tebrik etmek istiyorum.


BU GİDİŞLE ÜRETİCİLER KALMAYACAK…
Geçtiğimiz günlerde TRT Belgesel’de Kastamonu’ya bağlı bir dağ köyündeki yaşlı insanların zorlu hayat koşullarını izledim. O programı izlerken de hayli derin düşüncelere daldım…
75-80 yaşlarındaki iki üç insanın kaldığı köyün güzelliğine doyum olmuyordu.
Göz alabildiğince güzelim sık ormanların çevrelediği köyde sadece üç yaşlı insan yaşıyordu. Yaşları 80 dolayındaki karı koca çift ile 75 yaşındaki yalnız yaşayan köylünün yaşamlarından kesitler sunuluyordu.
Aşırı kar yağışının olduğu köydeki vatandaşlar, İstanbul’a göç eden aile fertlerinden söz ediyorlardı.
Yaşlı amcanın yazın yetiştirdiği dev kabaklar ve mevsiminde topladığı mantarları nasıl yakınlarına otobüsle gönderdiğini izledim…
Yaşlı amca, artık köyde tek başına yaşam sürmesinin mümkün olmadığını, İstanbul’a yerleşmek zorunda olduğunu belirtip, yetiştirdiği ve gözü gibi baktığı büyük baş hayvanlarını satıyordu…
Bu değerlendirmeyi yapma nedenim, o yaşlı amcanın yaptığı konuşmaydı.
Bütün aile fertlerinin İstanbul’da yaşadıklarını belirtirken, bunun çok vahim olduğunu, köyün viraneye döneceğini belirterek iç geçiriyordu yaşlı amca.
Kendilerinden önceki neslin köydeki son takipçileri olduğunu belirten yaşlı amca, “Pek çok köyde benim gibi yaşlılar kalmış. Bu nesil de gitse, köylerde kim yaşayacak? Herkes şehir hayatını istiyor. Köyler kime kalacak? Kim bu güzelim kabakları yetiştirecek, kim bal arılarının kovanlarından hakiki bal üretecek?” diye konuşarak vahim tespitlerde bulunuyordu…
Program Kastamonu köyünde çekilmiş, oradaki yaşam üzerine kurgulanmıştı. Ancak ülkemizin çoğu köylerinden kentlere korkunç bir akının olduğunu unutmamalıyız…
Kastamonu’daki köy, ülkemizdeki binlerce köy için bir örnektir. Herkes kentlerin rahat yaşamını arzuluyor.
Köylerde sadece yaşlıların kalmaları üzerinde düşünülmesi gereken vahim bir durumdur.
Herkes şehirlerde yaşamaya başlayacak olursa, bu ülke nasıl kalkınacak, nasıl kendi kendine yetebilecek?


KENTTEN KÖYE DÖNÜŞ…
90’lı yılların tanığıyım. Çatışmalı süreçten kaynaklanan bir yoğun göç olayına tanık olduk…
Batman ve bölgedeki pek çok kent sayılı yıllar içerisinde çarpık şekilde büyüdü, köyler viraneye döndü.
Bunun faturası çok ağır oldu…
Yüz binlerce dönüm ekilebilir arazi yıllarca ekilip biçilemedi. Yüz binlerce üretici insanımız, tüketiciler kervanına katıldı…
Hayat pahalılığı arttı, et ve hayvansal gıdaların fiyatı tavan yaptı…
Ülkeyi idare edenler durumun vahametini görünce kentten köye geri dönüş meselesine kafa yormaya başladılar…
Düne kadar kendilerine yetebilen ve ülke ekonomisine büyük katkı sunan emekçi insanları yeniden köylerine göndermek için teşvik programları düzenlendi…
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın bölge genelindeki teşvik için döktüğü paranın denetimi yapılmadı.
Hala köylerden kentlere akın söz konusudur. İnsanlarımız şehirlerde yaşam için can atıyorlar…
Doğalgazlı, kaloriferli konutlarda yaşam sürmek hoşumuza gidiyor…
Köyde kazma kürek sallayıp, alın teri dökerek üretken olmak bize zor geliyor…
İyi de Kastamonulu amcanın söylediklerini düşünmemiz gerekmez mi?
Herkes tüketici olursa, üretenler kim olacak?
Ülkeyi idare edenlerin bu meseleye kafa yormaları gerektiğine inanıyorum. Habire tüketicilerin sayısını arttırmanın çok büyük acı faturaları karşımıza çıkacaktır…
Köylerde elektrik var, enerjinin bütün nimetlerinden rahatlıkla faydalanabiliyoruz. Köylerde insanlarımız karanlıkta yaşamıyorlar. Odun yakmadan ısınmaları da mümkün.
Ulaşımda da eski sıkıntılar yok. Buna rağmen köy yaşamı zor geliyor. İnsanlar şehirlere akın ediyorlar…
Göç tersine çevrilmelidir. Üreten ve ürettikleri değerlerle hem kendilerine, hem de ülke ekonomisine artı değerler kazandıran insanlarımızın sayısını arttırmalıyız. Çare ne ise bulunmalı, teşvikse teşvik, destekse destek verilmelidir. Aksi halde Kastamonulu yaşlı amcanın dikkat çektiği tehlike yakındır ve kaçınılmazdır…

(Bazı nedenlerden dolayı yeni bir yazı yazma fırsatım olmadı. Hoşgörünüze sığınarak önemli gördüğüm eski bir yazımı takdirlerinize sunuyorum