2018/2019 Eğitim-öğretim yılının ilk yarısının tamamlanması ile birlikte Cuma günü öğrencilere birinci yarıyılın değerlendirmesini içeren karne belgesi verilecek.

Toplumdaki genel kanaatin aksine verilen bu karneler,  öğrencilerden ziyade önce ailenin, sonra da öğretmenlerin eğitim sürecindeki performansını ve başarısını temsil etmektedir.

 Eğitimci akademisyenlerin araştırmalarına göre bir öğrencinin başarı ve başarısızlığında etkili olan faktörlerin yüzdelik dağılımı şöyle; aile  % 60,  öğretmen  %25, öğrenci  %15. Dikkat edilirse en az yüzdelik dilimde öğrencilerin olduğu görülmektedir. Peki, burada neden eğitimin birinci öznesi öğrenci iken en az yüzdelik oran öğrenciye ait?  Şöyle ki öğrencilerin henüz çocuk ve etkiye açık varlıklar olduğunu gözden kaçırmamalı ve öyle değerlendirmeliyiz. Çocukların çevresel etkilere karşı aldığı pozisyonunu,  hamura şekil vermeye benzetebiliriz. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak çocuklarımıza karşı gerek aile olarak gerekse de öğretmenleri olarak verdiğimiz her bir tepkinin -olumlu ya da olumsuz olarak-çocuğun kişiliğinde tedrici olarak şekillendiği unutulmamalıdır. Ailenin %60 gibi büyük oranda çocuğun dünyasında etkili olmasını ise şöyle açıklayabiliriz. Aile, çocuğun hayatında büyük bir yere ve öneme sahiptir. Zira çocuk toplumsal bir varlık olduğunu, hayata ve dünyaya dair ilk izlenimlerini, alışkanlıklarını, karakterini ve hatta eğitimini ilk olarak aileden almaya başlamaktadır. Bu açıdan düşünüldüğünde ailenin tutum ve davranışlarının çocuğun üzerindeki tesiri yadsınamayacak derecede bir ehemmiyete sahiptir.

Şimdi bu çerçeveden durumu değerlendirecek olursak çocuğun ilk öğretmenleri anne ve baba olduğuna göre; anne ve babaya da bu konuda ciddi görevler düşmektedir. Eğitimci olarak çalıştığım yıllarda öğrencileri için okula gelen davranış ve tutumlarıyla birbirinden farklı ebeveynlerle karşılaşıyorduk. Kimileri, “öğretmen sizsiniz, çocuğun eğitimi ile ilgili bütün sorumluluk size düşer. Çocuğumu, her türlü ideal kabiliyetlerde yetiştirmek sizin göreviniz,  bunun için para almıyor musunuz?”  gibi tepki gösterirken kimileri de dönem sonu öğrencilerinin notunu beğenmeyip okul yolunu tutarak öğretmene:  “Niye çocuğuma düşük not verdiniz” ve ya “neden zayıf not verdiniz” ya da “Hocam valla çalıyoruz vaktimiz olmuyor. Anneleri de ilgilenemiyor çocuklarımız size emanet” gibi tepkiler gösteriyordu. Aralarında bilinçli velilerin olmadığını söylemek de haksızlık olur. Buna benzer davranışları örneklerle çoğaltmak mümkün... Ancak burada anlatmak ve üzerinde durmak istediğim olay; gösterdiğimiz bu yanlış tutum ve davranışlarımızın çocuklarımıza bir fayda getirmediği aksine eğitimciler adına önce bizim işimizi, sonra da ailelerin ve de karne zamanlarında kendilerinden çokça şey beklediğimiz çocuklarımızın işini gerçekten çok zorlaştırıyor.

  Bu nedenle çocuklarımızın daha iyi karneyle, aileler olarak bizlerin karşısına, kendine daha çok güven duyan ve mutlu olan bireyler olarak çıkabilmeleri için yukarıda belirttiğimiz başarıyı etkileyen yüzdelerden en çok payın da ailelerimize düştüğünü göz ardı etmeden öğretmen ve öğrencilerimize aileler olarak yardımcı olalım.

Karne çocuklardan çok ebeveynlerin performansını yansıtan bir geribildirimdir. Bu bakımdan karne sonuçlarına göre çocuklara abartılı tepkiler verilmemelidir. Notlar öğretmen, aile ve öğrencinin ekip olarak ortaya koyduğu performansı yansıtır. Bütün faturayı öğrenciye kesmek gibi bir hataya düşmemek gerekir.

  İkinci dönem okulların açılması ile birlikte bu perspektiften çocuklarımızın eğitimine katkı sunmak ve dönem sonunda mutlu bir karne ile karşılaşmak temennisi ile ailece hayırlı bir eğitim-öğretim dönemi geçirmenizi dilerim