Hemen her gün ülke olarak, toplum olarak bir kadın cinayeti ile sarsılıyoruz. O sarsıntının bizlerde yarattığı travmatik etkileri devam ederken başka bir travmatik tablo ile karşılaşıyoruz! Haberlerin detaylarını okuyunca, duyunca bu tablo bizlerde daha da ağırlaşmaya başlıyor çünkü hayata gözlerini yuman da ve ne yazık ki buna sebep olan katiller de bu toplumun bir parçası ve beraber yaşıyoruz. O kadınlar biziz! Ailemiz, arkadaşımız, komşumuz ya da yanımızdan geçen biri..

Kadın cinayetlerini duymaktan daha korkunç bir şey varsa o da tüm bu olanlara rağmen durdurulamayan bu acı gerçekle sürekli karşı karşıya kalmak. Çok üzgünüz demekten, kınamaktan yoruldu KADIN’lar. Hepimiz çok yorulduk.

Kadınlar kendilerini ne yazık ki tam anlamı ile güvende hissedemiyor. Acaba sıradaki kim olacak kaygısı taşıyorlar, taşıyoruz. Önlemler alınsa da yeterli olmuyor. İçişleri Bakanı, Kasım 2020 itibari ile 234 kadının öldürüldüğünü açıkladı. Kasım ayından sonra listeye maalesef ve maalesef yenileri eklendi.  Sadece bugün 3 kadının yaşamına son verildiği haberlerini okuyup bu satırları yazmaya karar verdim. Ruhumuz inciniyor..

Ebeveynlerin kendilerine şu soruları sorması gerekiyor: Biz çocuklarımızı nasıl yetiştiriyoruz? Kız çocuğumuza ve erkek çocuğumuza aynı şekilde mi yaklaşıyoruz? Erkek bu, yapar mı diyoruz? Ya da sen kızsın asla yapmamalısın mı diyoruz? Erkek çocuk gece geç de gelebilir ona bir şey olmaz ama sen tek başına gündüz dahi çıkamazsın mı diyoruz? Kız çocuğu evi süpürür, yemek yapar bir de üstüne bulaşık yıkar ama erkek adam yemek yer tabağını dahi kaldırmadan sofradan kalkar mı diyoruz? Herhangi bir konu hakkında konuşulurken önce erkekler konuşsun ya da kızlar konuşmasın ayıp olur mu diyoruz? Şiddet gördüğünde, kocan o senin döver de sever de mi diyoruz? Evde ki bir problem de ağabeyine ya da babana söyleyeyim de cezanı versinler mi diyoruz? TV’de şiddet görmüş kadın haberi duyulduğunda çocukların yanında kim bilir ne yaptı o kadın mı diyoruz?! Daha da uzatabilirim bu örnekleri..

Toplumumuzun çocuk yetiştirirken ki doğru olmayan ama acı gerçeklerini söyledim. Ne çok yanlış var değil mi? Bu şekilde yetişen, buna maruz kalan bir erkek çocuğun kadına saygısı olabilir mi? Kadına değer verebilir mi? Hayır denildiği zaman bunun çok normal olduğunu anlayışla karşılayabilir mi? Cinsiyet eşitliği içselleştirebilir mi? Kadına mal/meta zihniyetinden kendini uzak tutabilir mi? Kadınla eşit haklara sahip olduğunu, kadından üstün olmadığı idrak edebilir mi? Üzgünüm ama koca bir HAYIR!

Peki, ama kadın cinayetleri nasıl önlenir? Kadına şiddet nasıl son bulur?

Bu, üzerinde durulması gereken son derece hayati bir durum hem de hepimiz için. Gerekli tüm önlemlerin çok ciddi bir şekilde uygulanmaya geçirilmesi gerekiyor. Yapılması gereken nedir? Sadece ceza vererek önüne geçilemeyecek bir konu.

 Her şeyden önce toplumu cinsiyet eşitliği konusunda gerçekçi ve net bir şekilde eğitilmesi gerekiyor. Toplumun belli bir kesiminde çıplak gözle görebildiğimiz eril zihniyetin tümüyle yok edilmesi gerekiyor. Kadınların ne yapmaları gerektiğini, sınırlarını, çerçevesini bir erkek ya da bir başkası değil bir birey olarak kendilerinin karar verecekleri bilincini aşılamamız gerekiyor. Yasaların, önleyici çalışmaların çok daha hızlı ve efektif bir şekilde uygulanması gerekiyor. Ailelerin cinsiyetin eşitliği ve kadının toplumdaki rolü ve önemi konusunda eğitimden geçirilip farkındalık yaratılması gerekiyor. İlkokuldan itibaren başlayarak tüm eğitim kademelerinde bu konuda içgörü kazandırmamız gerekiyor. Çocuklarımıza cinsiyet eşitliği konusunda eğitip, kadınları cinsel obje, mal/meta olarak gören zihniyetinden tamamen uzaklaştırmamız gerekiyor.

Bu hepimizin sorumluluğu. Özellikle de ebeveynlerin. Özellikle de kadınların çünkü ataerkil toplumlara psikososyal perspektiften baktığımızda bu zihniyetin, algının oluşmasına asıl önayak olanların, zemin hazırlayanların ne yazık ki kadınlar olduğunu görebiliyoruz. Çok ironik değil mi? Ama maalesef durum bu. Tabi bunun neden böyle olduğu da ayrı tartışma konusu. Kadınların çoğu zaman buna mecbur bırakıldığı da ayrı bir acı gerçek!

Kadın cinayetlerini önleme aşamalarından biri de öncelikle kadına olan şiddetin önüne geçebilmek. Aile içi şiddet vakalarında sadece hukuki yollar ve sonuçlar şiddetti ya da cinayetleri ne yazık ki tam anlamıyla önleyemiyor. Bu açıdan mutlak anlamda şiddet eğilimli kişilere psikolojik destek verilemeli ve tedavi edilmelidir. Şiddetin, ölümün bir sorunu çözemeyeceği konusunda içgörü kazandırılmalı ve psikolojik iyi oluşu arttırılmalıdır. Bu aynı zamanda proaktif bir çalışma görevi görüp önleyici de olacaktır.  Psikolojik destek sadece şiddet eylemi gerçekleştikten sonra verilmesi gerekmiyor. Öncesinde de verilmeli ve farkındalıklar kazandırılmalıdır. Bu açıdan toplumla, ailelerle sürekli kontakt halde olacak şekilde psikolojik danışmanlar ve gerekli diğer ruh sağlığı çalışanları da  istihdam edilerek bu sistem oturtulmalıdır.

Şiddet, ölüm kadınların kaderi olmasın! Her türlü şiddete ve kadına şiddete hayır! Kadına şiddet, aşağılık kompleksinin kişide yaratmış olduğu üstünlük çabasının farklı bir formudur.

Kadına şiddet uygulamak kişiyi daha cesur ya da daha güçlü kesinlikle kılmaz. Tam aksine kişinin insan olma erdemine varamadığını, yetersizlik ve değersizlik duygularına sahip olduğunu ve bir minus habentes olduğunu gösterir.

Kadıların öldürülmediği bir dünyada yaşamak umuduyla..