Kabir, dünya hayatının son, Ahiret hayatının da ilk merhalesidir. Kabir bir gerçek olduğundan inanan inanmayan hiç kimse onun zahiri yönünü inkar edemez. Kabir, İslam dininin insana gösterdiği saygının bir ifadesidir. İnananlar açısından kabir, yalnız şekilsel bir yapı olmaktan ibaret değildir. Belki ebedi hayatın, görkemli ve güzel saraylarda veyahut en kötü zindanlarda geçeceği kararın verileceği ve tebliğ edileceği yerdir. Ruhun alınmasıyla birlikte kabir alemi başlar. Ruhun alınması da sanıldığı gibi kolay değildir.  Zira Celaleddin Es-Suyuti İmam Ahmed’den naklettiğine göre;

Hz. İbrahim (a.s) Allah’a kavuştuğu zaman ona denilmiş ki; “Ölümü nasıl buldun?” Demiş ki: Sanki, ruhum, dikenlerle alınıyor gibiydi.

Hz. İbrahim ruh alınmasını bu şekilde tarif etmişse, vay halimize! Allah yardımcımız olsun. Muhkem saray ve köşklerde yaşayıp da kabir ve kabir azabını akıllarından geçirmek istemeyenlere Allah Hidayet versin. Hz. Nuh’un oğlu iman etmeyip yüksek bir dağa çıkıp ölümden kurtulacağım dedi. Ancak kurtulamadı. Tufan kopunca da suyun altı onlar için kabir oldu.  “Resulullah (s.a.v)  ölümü, ölümün şiddetini ve sıkıntısını anlatıp buyurdu ki: Ölüm olayı üçyüz kılıç darbesinden daha şiddetlidir.” (İbni Ebi Dünya. İhya İmam Gazali)

Kabir azabı, Kur’an’ı Kerim’de ismen geçmediği için son zamanlarda Sünneti göz ardı eden bir kısım kimseler, kabir azabını inkar ederek kafalarda şüpheler bırakmaya çalışmaktadırlar. Oysa Kur’an’ı Kerim’de işareten, hadislerde de açık bir şekilde kabir azabı geçmektedir. Alimler de bu konu üzerinde ittifak etmişlerdir. Ancak azabın keyfiyeti hakkında bazı görüş ayrılıkları vardır. Azabın; ölünün bulunduğu mekanda mı? Ruhların bekletildiği yerde mi? Yoksa Cehennem’de mi? Yapıldığına dair görüşler vardır. Ancak neticede azap vardır. Aşağıdaki ayet ve hadisler okununca, gerçek anlaşılacaktır.

Azabın yalnız ruha mı? Yalnız bedene mi? Yoksa her ikisine mi? uygulanacağı konusunda Alimler arasında tartışma olmuşsa da çoğunluğun görüşüne göre her ikisine de uygulanacağı yönündedir.

Bazı alimlere göre kabir azabı şu ayet-i kerime ile sabittir: ”Onlar, sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı günde de; Firavun’un ailesini azabın en çetinine sokun (denilecek). (Mü’min:46)

Aralarında Mücahid, İkrime, Mukatil ve Muhammed b. Ka’b’da bulunan, Bazı ilim ehli, kabir azabının sabit oluşuna yüce Allah’ın: "Ateştir o, onlar sabah-akşam ona arz olunurlar" buyruğunu delil göstermişler ve bunun dünya devam ettikçe süreceğini söylemişlerdir.

Hepsi de: Bu ayet-i kerime kabir azabına delil teşkil ettiğini söylemektedirler. Nitekim ahiret azabı hakkında da daha sonradan: "Kıyametin kopacağı günde: Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine sokun" diye buyrulduğunu görmekteyiz  (Mü’min:46)

Hz. Aişe kabir azabını Resulullah (s.a.v) den sorunca, buyurdular ki; Evet şüphesiz kabir azabı haktır. Onlar kabirlerinde öyle azaplandırılacak ki, hayvanlar bu azabı duyacaklar. Aişe (r.a.) derki, bundan sonra Peygamber (s.a.v) her namaz kıldığında kabir azabından (Allah’a) sığındığını gördüm.” (Buhari, Müslim)

Yine Resulullah (s.a.v.) buyurur ki:”Şüphesiz bir kul kabre konulup gömülünce ve arkadaşları da ayrılınca, ayrıldıkları zaman da onların pabuçlarından çıkan sesi duyar. İki melek gelip onu oturtur ve sorar: Muhammed denilen bu adam hakkında ne dersin?  Mü’min olan bir kimse derki,”Onun Allah’ın kulu ve resulü olduğuna şahadet ederim.”Bunun üzerine ona denilir ki, Cehennem’deki yerine bak. Allah onu Cennet’te bulunan bir yerle değiştirdi. Her iki yere de bakıp görür ve Allah Cennete doğru kabrini açar. Kafir ve münafık kimseye gelince; derki,”İnsanların dedikleri gibi derdim.”Ona denilir ki, bildiğin halde söylemedin.”Sonra demirden bir tokmakla iki kulağının arasına vurulur ki bağırmaya başlar. İnsan ve cinlerin dışında her yaratık onu duyar.” (Buhari, Müslim, Ebudavud, Nesai, İbni Mace)

Hadislere bakıldığında kabir olayının ne kadar korkunç olduğu ortadadır. Gerçekten insanoğlunun kalbi taş gibidir belki taştan da daha katıdır ki, bu dehşete karşı tedbirini almıyor, inançsızlıkta, gaflette ve isyanda ısrar ediyor. Aslında ölüm ateistlerin dedikleri gibi yok olmak değildir. Belki ebedi yaşamın ilk kapısı ve ilk adımıdır. İnsan ister denizde boğulsun, ister yanıp kül olsun, ister canavarlar tarafından yenilsin ve isterse de kabre konulsun durum değişmez. Hangi hal üzere ölürse onun için kabir orasıdır. Aşağıdaki hadislerde de rivayet edilir ki:

Peygamber (s.a.v) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk (Laf götürüp getirme)yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında: "Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur" buyurmuştur. (Buhari,  Müslim,  Ebu Davud)

"Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçedir veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur" (Tirmizi, kıyamet)

"Biriniz öldüğü zaman, Ahirette kalacağı yer kendisine sabah akşam arz edilir. Eğer o kimse cennetliklerden ise, cennetliklerden olduğunu bilecek. Cehennemlik ise cehennemliklerden olduğunu bilecek ve kendisine, "Allah seni kıyamet günü diriltene kadar senin yerin burasıdır." denecek."(Buhari, Müslim)

Selam ve dua ile, Allah’a emanet olun!