Epey süredir ülkemize, bölgemize, kentimizin her metre karesine rahmet yağıyor.

Toplum olarak ciddi kuraklık felaketine hazırlanmışken, Rabbimizin büyük rahmetiyle karşılaştık.

Günlerdir yağışlı hava devam ederken, derelerimizden rahmet pınarları akmaya başladı…

Dini bayramımız sonrasındaki bu ilk yazımda pek çok mesele üzerinde durabilirim. Hakkında değerlendirme yapabileceğim çok önemli meseleler var.

Ramazan bayramı öncesinde Raman Dağında kurşunlanarak katledilen yaban atlarının cansız bedenleri hala gözümün önünde…

İlgili hiçbir kurum ve kuruluş alçakça, hunharca katledilen atlar hakkında kamuoyuna bir açıklama yapmadı.

Bayramdaki aşırı tüketim üzerine değerlendirme yapamadım…

Ramazan bayramından sonraki bu ilk yazımda hepimizi yakından ilgilendiren önemli bir meseleye dikkat çekmek istiyorum…

**

**

SİYANÜR VE SÜLFÜRÜK ASİTLİ DEVASA HAVUZ…

Ramazan bayramından sonraki bu ilk yazımda neden mi söz ediyorum?

Erzincan ilimize bağlı İliç ilçesi sınırları içerisinde “Çöpler Altın Madeni” işletme tesisi var.

Yıllardır o yörede altın arayan şirketler, ekolojik büyük bir tahribata yol açarken, toplum olarak gelişmeleri seyretmekle yetiniyoruz…

Sadece bir avuç duyarlı Çevreci insanımız bunlarla mücadele ediyorlar.

Ancak pervasızca hareket eden şirketler, toplum sağlığını tehdit etmekte sınır tanımıyorlar…

Bir süre önce Türkiye Çevre Platformu’na bağlı Doğu Anadolu Çevre Platformu’nun zoom toplantısına katılmıştım.

Zoom canlı yayınına Erzincan’ın İliç ilçesinden katılan Sayın Sedat Cezayirlioğlu’nu dinlerken dehşete kapılmıştım…

Vahim bir duruma dikkat çekiliyordu. Çöpler Altın Madeni’ni yüzde 80 sahibi olarak işleten Amerikalı şirket ile yüzde 20 ortaklı Çalık Gurubu’nun doğaya, atmosfere, soluduğumuz havaya her gün tonlarca sülfürik asit, siyanür ve 40 çeşit kimyasal zehir saçtığını belirten Ceziyarlioğlu’nun sözlerine inanmak istememiştim.

**

**

Kısa bir araştırma yaptığımda bununla ilgili sayısız habere, bilgi ve belgeye ulaştım.

Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası’nın genel merkez düzeyinde sorunla ilgili olduklarını gördüm…

Şu kısa bilgiye Google arama motorundan rahatlıkla ulaşabilirsiniz: “Anagold Madencilik ve Çalık Holding’in ortağı olduğu Çöpler Altın Madeni’nin kapasite artırımına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ‘Çevresel Etki Değerlendirme’ (ÇED) olumlu kararı verilmişti. TMMOB, kapasite artırımını yargıya taşımıştı.

İliç’teki madenin işletmesini Anagold Madencilik adındaki bir şirket yapıyor. Bu şirketin yüzde 80’i Kanadalı SSR Mining’in alt kuruluşu olan Alacer Gold’a, yüzde 20’si de Çalık Holding’in alt kuruluşu Lidya Madencilik’e ait. Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası Genel Merkezi ile emekli makinist Sedat Cezayirlioğlu, Erzincan İliç’te yüzde 80’i Amerikalıların, yüzde 20’si de Çalık Grubu’nun olan bir altın madeni şirketinin 197 futbol sahası büyüklüğündeki siyanür ve sülfürik asitli atık havuzunu 600 futbol sahası büyüklüğüne çıkaracağı bir projeye karşı ayrı ayrı dava açtı.”

Canlı yayın konuğumuz olan Cezayiroğlu, yazılı olarak medyada yer alan bilgileri teyit ediyordu. Konuyla ilgili bilgilere bakalım: “Erzincan İliç’te bulunan altın madenindeki siyanür ve sülfürik asitin doğaya salındığını ve doğayı korumak için verdiği mücadeleyi anlattı. Cezayiroğlu, 2019 yılında geliştirilen yeni proje ile sülfürik asit ve siyanürün birlikte kullanıldığını ve bu projede kullanılan 40 kimyasaldan 23 tanesinin doğrudan kanserojen olduğunu öne sürdü. Cezayirlioğlu, uygulamanın bilimsel raporlara göre kaçak nükleer tesisten daha tehlikeli olduğunu belirterek ‘Kullanılan kimyasallarda yüzde 14 bin artışa gittiler. Atık barajının 25 yılda dolması gerekiyordu, iki yılda dolduğu için resmi ismi evaporatör olan püskürtme cihazlarıyla barajdaki sülfürik asitli suyu çekerek atmosfere verdiler. Bütün Türkiye’yi kanser yapacaklar. Siyanür artığını, sülfürik asit artığını soluduğumuz havaya veriyor’ dedi.

TMMOB adına keşfe katılan isimlerden Cemalettin Küçük, madenin bölgenin topografyasını değiştirdiğini söyledi. Küçük, ‘Fırat nehrinin başlangıcı olan Karasu'nun başında siyanür ve birçok kimyasal kullanıldı. Bölge uzun yıllar boyunca kirletildi. Buradaki yıkımın madencilik faaliyeti olmadığını, bunların büyük bir kimyasal işletme olduğunu bildiğimiz için itiraz ediyoruz. İliç gözden uzak kalmış, uzun süredir kimsenin de müdahale etmediği, zaman zaman şahısların dava açtığı ama bütün o davaların reddedildiği bir yer. Buraya kimse sahip çıkmadığı için bir maden kasabası oluşturulmuş. Biz de TMMOB olarak bu büyük yıkıma bir itirazda bulunduk’ diye konuştu.”

Bu kadar bilgi yeterli. Eğer şu anda adına “evaporatör” denilen püskürtme cihazlarıyla barajdaki sülfürik asitli suyu çekerek atmosfere veriyorlarsa, bölgemizde kanser patlamaları yaşanacaktır…

Şu halde İliç’ten yayılan zehirden bize ne diyemeyiz. Doğayı, çevreyi, ekolojiyi, insan haklarını, toplum sağlığını savunan biri olarak şirketlerin kar hırsına dur diyerek bu yazıyla tepkimi gösteriyorum. Toplumun tüm kesimlerini duyarlı olmaya ve tepki vermeye davet ediyorum.