Değerli Okurlar, son günlerde Beşiri ilçemiz kırsalındaki araziler meselesi yerel basınımıza haber olmaktadır. Beşiri ilçesine bağlı Kuşçukuru (Kelhok) köyündeki arazilerle ilgili mahkeme kararına rağmen, hak sahiplerinin mağduriyetler yaşaması vicdanlarımızı ve adalet duygularımızı sarsıyor…

Mağdur tarafın ‘Ezidiler’ olması, kentimiz, Batman’ımız için çok olumsuz algılara neden olmaktadır. Farklı bir inanç grubu olmaları hasebiyle sanki Müslümanlar tarafından zulme uğruyorlarmış gibi bir algıdan oldukça rahatsızım…

Sosyal medyada da görüşümü ifade etmiştim; onlar Ezidi oldukları için haksızlıklarla karşılaşmıyorlar. Köylerde güçlü (sayısal açıdan çokluk, maddiyat) olanlar güçsüzlere genelde haksızlıklar yapıyorlar. Beşiri’deki dava bir inanç davası değildir. Mahkeme kararına saygı duyulması ve hiç kimseye değil, dünyada kalacak basit toprak için kimsenin hukukuna girilmemesi önerisinde bulunuyorum. Bir gazeteci ve insan hakları savunucusu olarak 6 yıl önceki davayı yakından takip etmiştim. 2013 yılı Ekim ayındaki yazımı bu vesile ile barışçıl sonuçlar temennisiyle sunuyorum:

6 YIL ÖNCEKİ YAZIM

İslam dini Müslümanlara önemli bir sorumluluğu hatırlatıyor, kişilerin anne-baba ve atalarının dinlerine bağlılık yerine araştırarak gerçeğe ulaşmalarının önemi üzerinde duruyor.

Aile bireylerim ve yakın akrabalar ile arkadaş çevrem çok iyi bilirler, şu satırların acizane yazarı olarak yaklaşık 30 yıl önce tüm dinleri imkanlarım ölçüsünde araştırmıştım.

Kur’ani Kerim, Tevrat, Zebur ve İncillerin dışında dünyadaki başka bazı dinleri de öğrenmeye, temel mesajlarını anlamaya çalışmıştım. İncilleri okuduğumda aile fertlerim dahil bazıları, “Hıristiyan mı olacaksın?” diye bana sorular soruyordu.

Onlara verdiğim cevap özetle şöyleydi: “Kendimi baba ve atalarımın dini üzerinde buldum. Başka dinlerin hak olmadıklarını nereden bileyim? Araştırıyorum. Hak din hangisi ise ona teslim olacağım.”

Halbuki çocukluğumdan itibaren namaz kılan ve oruç tutan biriydim. Uzun süreli araştırmalarım sonucunda hak dinin İslam olduğu kanaatine varmıştım.

İslam’ı herhangi bir izm’e, idelojiye veya dünya görüşüne karşıt olarak benimsemiş değilim. İslam’ın tevhid inancı, yani kainatın tek bir yaratıcı (Allah)tarafından yaratıldığı yolundaki düşüncesinin doğruluğuna inandığımdan ve Hz. Muhammed’in (SAV) öğretilerinin de doğruluğuna kanaat getirdiğimden (araştırma sonrasında) sanki yeniden Müslüman olacaktım. Hatta bunu açıkça dillendirmiştim de.

Değerli Okurlar, neden bu satırları yazma gereğini duydum diye sorabilirsiniz. Bu yazımda kentimizde arazi davaları süren ‘Ezidiler’ ile ilgili bir değerlendirme yapmak istiyorum. Haklarında değerlendirme yapacağım Ezidiler bilsinler ki inançlı bir Müslüman olarak haklarını savunuyor ve onlara yönelik haksızlıkları eleştirmeyi dini ve insani bir görev biliyorum…

Adalet duygularına zarar veren her uygulamaya karşı çıkmamız gerekiyor. İslam, aleyhimize bile olsa adaleti savunmamızı emrediyor.

Mezopotamya toprakları asırlarca farklı din, dil ve kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Pek çok medeniyetin izlerinin olduğu bu coğrafyada ‘Ezidiler’ de yaşamıştır.

Asırlardır inançlarını koruyarak bu topraklarda yaşamış Ezidiler, son dönemde bir dava ile yerel basınımıza konu olmaktadır.

İşte basında yer alan Batman’daki dava ile ilgili en son haberlerden bir kesit: “Batman’ın Beşiri ilçesine bağlı Kuş çukuru (Kelhok) köyünden Almanya'ya göç eden Êzidi ailelerinin, arazilerini emanet ettikleri aşiretlerin köylerini geri vermesi amacıyla Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne açtığı davanın 4'ncü duruşması 25 Eylül 2013 tarihinde görüldü.

Duruşmaya dava için Almanya'dan gelen Êzidi ailelerin yanı sıra avukatları ve davalı aşiret mensupları ile avukatları katıldı. Davalı ve davacıların dışında BDP, HDK, İHD, MAZLUM-DER, Batman Barosu'ndan oluşan komisyon üyeleri davayı izledi. Dava gelecek haftaya 2 Ekim Çarşamba gününe ertelendi. Aşiret mensupları mahkemede bulunan Ezidilere ‘Devlet sizin arazileriniz verse bile biz vermeyiz. Sonu ne olursa olsun’ şeklinde tehditte savurdular.”

Basında yer alan benzer haberler oldu. Yerel basınımızın tümünde Ezidiler’in tehdit edildiğine dair bilgiler yer aldı.

DİNLERİ FARKLI OLABİLİR, ADİL OLACAĞIZ…

İşte bunu kabul edilemez bir gelişme olarak değerlendiriyorum…

Yazımın girişinde ifade ettim, inançlı bir Müslüman’ım. Ezidiler dini inançları açısından bana çok uzaktırlar…

Ancak dini inançları nedeniyle ve azınlık olduklarından zulme maruz kalmalarına seyirci kalmamalıyız, kalamam…

Söz konusu olan bir arazi davasıdır. Ezidiler inançları nedeniyle davalık olmuş değiller. Öncelikle bu gerçeği kabul edelim.

Evet, Batman’da duruşması yapılan davanın inanç boyutu yoktur. Ancak dini inançları farklı olduğundan ve sayısal olarak az oldukları için baskı altına alınmamaları gerekiyor. O nedenledir ki haberde ifade edildiği gibi aralarında, Batman Barosu, Mazlumder ve İHD gibi insan hakları kuruluşlarının da bulunduğu Batman’daki insan haklarına duyarlı çevreler bir ‘izleme komisyonu’ oluşturarak davayı izlemişlerdir…

Duruşma salonunda bazı basın mensuplarına yönelik saldırı girişimlerinin olması da kabul edilemez gelişmelerdir…

Orada bulunan izleme komisyonu gönüllülerinin Ezidilikle ilgileri bulunmuyor. Onlar vicdanlarının sesini dinleyen duyarlı insan hakları savunucularıdırlar.

İnsan hakları savunucuları tarafsızdır. Mahkemeye etki etmeye gitmemişlerdi.

Komisyon üyelerinin Ezidi olmadıkları da bilinen bir gerçektir.

Onlar silahlı güç değildir…

Saldırıya uğrayacak bir tarafın safında olmak için değil, adaleti izlerken olası insan hak ihlalleri yaşandığında ‘raporlama’ çalışması için orada oldular…

Orada görevlerini yapmaya çalışan basın mensuplarına yönelik herhangi bir tehdit, tüm basına ve kamuoyuna yönelik olarak kabul edilmelidir…

Neden?

Çünkü gazeteciler taraf değildir. Onlar sadece görevlerini yapmaya çalışıyorlar.

Herkesin malumudur, gazeteciler mahkeme koridorlarında elde edecekleri bilgileri servis edip kitlelere ulaştıklarında, zaten mahkeme bir kararını vermiş olacak. Dolayısıyla onların mahkemeye etki yapma güçleri de yoktur.

Mahkeme koridorlarında yapılacak tehditleri sağduyu sahibi hiç kimsenin onaylayacaklarını sanmıyorum.

Bahse konu olmuş aşiretin içerisindeki bir iki kişinin yaptığı yanlışa büyüklerinin onay vermediklerini öğrendim. Basın mensuplarının gönlü o an alınmış.

Ezidilere yönelik yanlış için de aynı anlayışın gösterilmesi gerektiğine inanıyorum. Kamuoyundaki algıyı herkesin iyi hesaplaması gerektiğini hatırlatıyorum. Önümüzdeki mahkemede hiçbir olumsuzluğun yaşanmaması dileğimdir. İnşallah meselenin takipçisi olacağım.