İçimizden birilerinin kısa yoldan köşeyi döndükleri bir gerçek. Düne kadar hiçbir geliri olmayan kimi insanların, kısa zamanda köşeyi dönmesi elbette manidardır.

Genelleme yapmıyorum. Yani, düne kadar yoksul olup sonra zengin olan herkesi suçlayacak değilim. Ama kısa zamanda köşeyi dönüp zengin olan kimi şımarık tipleri gördüğümde onlar adına sadece üzülüyorum!..

Neden?

Biliyorum ki haram para ile semizleniyorlar da ondan…

Ciddi getirisi olmayan işlerle uğraşırken köşeyi dönenlerin helal para ile zengin olduklarını düşünen yok.

Oysa ki haram paranın, haram kazancın sonu yoktur…

Önemli olan helal kazançtır.

Dürüst çalışan memurları alaya alan tiplerle ilgili kimi sinema filmlerini bir yana bırakın, günümüzde gerçek yaşamda dürüst insanları aşağılayanların olduğu bir gerçektir.

ÖNEMLİ OLAN DÜRÜSTLÜK…

Benim sözüm düşünen gençlere…

Daha refah içerisinde bir yaşam özlemi içerisinde olan ancak yoksullukla boğuşan gençler biliyorum.

Babalarının neden kendilerine zorlu bir yaşam sunduklarını sorup isyan ediyorlar!..

Öylelerinin haberlerini çok duyuyorum. “Helal-haram anlamam, bizi bolluk içerisinde yaşat” diyenleredir sözüm.

Önemli olan onurlu bir yaşamdır…

Önemli olan helal kazançla yetinmektir…

‘Kazancımız helal olsun, varsın evimizde her zaman et pişmesin’ demelisiniz, demeliyiz…

Allah’a hep şükretmişimdir.

Darlıkta da, bollukta da şükreden, helal olduğuna inandığım kazancımla yetinen mutlu biriyim.

Özel yaşamımdan hemen hemen hiç söz etmediğimi bilirsiniz. Ama bu yazımda perdeyi biraz aralayıp, birkaç vurgu yapmak istiyorum.

Babamın hayatı boyunca hep dürüst çalıştığını, dürüst davranışlar sergilediğinin tanığıyım. Hayatı büyük zorluklarla geçti, ama O, dürüstlüğünden taviz vermedi hiç…

Yoksul bir aile çocuğu olarak değişik yerleri dolaştım.

5 yıllık ilkokulu bile, bir ilçe merkezi ile iki ayrı köyde, 5 ayrı ev değiştirerek okuyabildim.

Tütün ekerek cenanlık-yarıcılık yapan bir aile olarak çok zorlu bir yaşamımız oldu. Sonraki yıllarda durumumuz biraz iyileşti.

Yıllarca başkasının evinde yaşam sürdükten sonra babamın bir evi oldu. Şahsen ciddi borçla aldığım evde otursam bile halime çok şükrediyorum.

Belki çok zengin olsaydım, yoksulların haklarına duyarlı olmazdım. O nedenle yoksulluğun, fakirliğin ders verecek yanının olduğunu düşünüyorum.

Hem ne kadar cömert davranmışsam, kazancım artmıştır. Ne kadar şükretmişsem, durumum iyiye gitmiştir. Bunu da pratik yaşamımdan biliyorum.

ENAYİ GÖZÜ OLSUN DA…

Vatani görev dediğimiz askerliği yapmamın üzerinden epey yıllar geçti. Subay ve astsubay lojmanlarının bulunduğu büyük bir birlikte(!) görev yapıyordum. Bulunduğum görevde parasal işler söz konusuydu.

Askeri lojmanlarda kalan yüzlerce aile, tek sorumlusu olduğum yerden alış veriş yapıyordu. Büyük kantinin yanındaki özel büfe gibi görev alanımda yüksek rütbeli subaylar bile bir sıcak ekmek ve bir pepsi cola almak için sıraya girerdi. Aileler meşrubatlarını benden alıyordu. Her gün bir şehirden gelen kasalar dolusu coca cola ve benzeri meşrubatları indiriyor ve satıyor, sonra hesabını bir başçavuşa veriyordum.

Benden önce görev yapan terhis olunca, görevi devr almıştım. Daha yerine çalışmaya başladığım ilk günlerdi. Sayımını ve faturasını teslim aldığım kasaların yanı sıra, yan tarafta üst üste yığılmış onlarca kasa meşrubat dikkatimi çekmişti.

Araç şoförü-sorumlu şahısa, “Bu kasalar da neyin nesi?” diye sormuştum.

Şoför, “Bu hesap dışı, ikimizin arasında kalsın. Bunun hesabını ayrı yapalım” diye cevap verince, meseleyi anlamıştım.

Firmadan belki de gizli çıkarılan onlarca kasa meşrubatı satarak hem ben, hem o kazanacaktı. Bunu anladığım için tepkim sert olmuştu. ‘Kasalarınızı yükleyip gidiniz’ dediğimi hatırlıyorum…

Bu çıkışım üzerine, “Asker ocağındasın, gurbettesin. Paraya ihtiyacın olacak. Ailene de bol bol para gönderebilirsin” diye nasihatler duyacaktım…

Bu ifadeler üzerine beni hırsızlığa teşvik eden şahsa, “Gözümün içine bak!” diye seslenmiştim…

Adam, “Ne demek istiyorsun?” deyince, “Hiç hırsız gözü var mı?” diyecektim…

Adamın cevabı aynen şöyle olmuştu: “Hırsız gözü yok, ama enayi gözü var. Enayi gözlü olduğunuzu görüyorum.”

Kendisini şikayet edeceğimi anlayınca, umudunu kesip ayrıldı ve bir daha da o teklifte bulunma cesaretini gösteremedi.

Enayi gözü olsun da hırsız gözü olmasın yeter…

Terhis olduğumda Tabur Komutanımızdan hatır istemeye gitmiştim. O günün Binbaşı rütbelisi olan komutan, “Senin görevini yaparak ayrılmış bazı askerlerin, altlarına özel otolar çekerek veya kendilerine sivil hayatta bir daire yaptırarak terhis olduklarına inanıyorum. Ama senin hakkında hep olumlu ifadeler duydum” diye konuşacaktı.

Terhis olup eve döndüğümde, başımdan geçen bu hadiseyi anne, baba ve diğer aile fertlerim de duymuştu. Aradan çok uzun zaman geçmiş olmasına karşın, hala aile bireyleri olarak yan yana geldiğimizde bana; “Gözümün içine bak!” diye takılıp, espri yaparlar…

Bugün yine aynı göreve gitsem, yine bana ‘enayi’ denilmesine itirazım olmayacak!..

Enayi olarak nitelenmek, hırsız olmaktan iyidir.

Bugün çocuklarım da başımdan geçen o hadiseyi biliyor. Dürüstlüğü, helal kazançla yetinmeyi kendilerine ilke olarak sunduğum bir yaşam biçimini inşallah onlar da benimseyecektir…

Özel yaşamımla ilgili bu ifadeler için hoşgörünüze sığınıyorum. Kendimi övmek veya dürüst göstermek amacıyla bu ifadeleri köşeme taşıma niyetinde olmadığımı özellikle bilmenizi isterim.

Ameller niyetlere göredir. Amellerin, yani davranışların niyete göre olduğuna inanan biri olarak tüm iyi davranışlarımı bir övgüye feda edemem. Ama günümüzün gençliğinin bazı değerlerden haberdar olması gerektiğine inandığım için bu örneği verdim.

Dünya malı burada kalacak. Onurlu bir yaşam her şeyden evladır, değerlidir diye düşünüyorum. Kısa yoldan köşeyi dönmek isteyenleri, hayatı bir kere daha derince düşünmelerini diliyorum. Nereden geldik, nereye gidiyoruz, beraberimizde neler götürebiliriz sorularını da düşünerek yaşama bakalım…