Geçtiğimiz günlerde kaleme aldığım yazımda faiz üzerinde durmuştum.

Amerika, Rusya, Çin ve Avrupa ülkelerinde yüzde 3’ün altında olan faiz konusuna dikkat çekerken, ülkemizde yüzde 16’dan bir puan düşürülerek yüzde 15’e çekilmek istenen faiz oranları üzerine çıkarılan kıyamete dikkat çekmiştim.

O ülkelerde düşük faiz nedeniyle bankalar kıyamet koparmazken, ülkemizde İş Bankası Genel Müdürü bile, Merkez Bankası’nın faizleri düşürmemesi için açıklama yapmıştı.

Bu gelişme üzerine “Faiz lobileri mi devrede?” başlıklı iki günlük yazımda, paradan para kazanan bir bankanın genel müdürünün hangi hakla bu konuda konuştuğunu sorgulamıştım.

Geçen sayılı günlerde dolar daha da arttı, hepimiz ağır bedeller ödemek zorunda kaldık.

Hala ülkenin yoksul kesimleri çok ağır bedeller ödemeye devam ediyor…

Hayat pahalılığı milyonların belini büktü…

**

**

YOKSULLAR DAHA DA YOKSULLAŞTI…

Bir yandan stokçuluk arttı, öte yandan ise pahalılık…

Ekmeğimizin fiyatıyla ve gramajıyla oynandı…

Kırmızı et alamayan yığınlar, beyaz et de alamaz oldu…

Beş litrelik ay çiçek yağı 120 TL oldu, hayırdır?

Hayat gittikçe zorlaşıyor…

Tabi mali durumu iyi olanlar için bir sıkıntı söz konusu değil.

Paradan para kazananlar, sermayedarlar, stokçular için hayat pahalılığı bir fırsattır.

Büyük ihalelere girenler, arkalarında kodamanlar bulunanlar, birkaç yerden maaş alanlar için hayat daha da güzel…

**

**

İyi de yoksulu, yetimi, işsizleri, doğru dürüst geliri olmayan kitlelerin hak ve hukuklarını kim savunacak?

Zaten geçim sıkıntısı yaşayan kitleler sadece hayırseverlerin, iyilikseverlerin insaflarına terk edilemez, edilmemelidir.

Her gün et, ekmek, süt başta olmak üzere temel gıda maddelerine gelen zamlar yoksulların bellerini iyice büktü.

Bu kötü gidişatı tersine çevirmek öncelikle ülkeyi idare edenlerin görevidir.

Ancak bizlere de önemli görevler düşüyor.

Fırsatçılık, stokçuluk yapanlar teşhir edilmelidir.

Vallahi stokçuluk yapanlar, fırsatçılık yapanlar iflah olmayacaklardır.

Onlar daha çok kazandıklarını sanıyor olabilirler ama asıl kaybedenler onlar kaybedenlerdir…

**

**

ÜŞÜYEN ÇOCUKLAR!..

Bu zorlu süreçte yine yoksullar, üşüyen çocuklar hatırıma gelir. Çünkü odun alacak parası olmayan yığınla yoksul aile bilirim…

Bu konudaki düşüncelerimi bir kere daha dillendirmek isterim.

Ne zaman havalar soğumaya başlasa, kızgın sobanın başında bulunsam, kaloriferli ve doğalgazlı evde otursam da üşümeye başlarım!..

Üşüyen ellerim, ayaklarım, sırtım değildir..

Bütün benliğimle üşürüm…

Bilirim sokağımda ve kentimin gecekondularında, gecenin bir vaktinde soğuktan üşüyen çocuklar vardır…

Anne ve babalar çaresiz…

Ne zaman meteoroloji raporlarında hava sıcaklığının eksilere düştüğünü görsem, yüreğimin taa derinliklerinde bir acı ve sızı duyarım…

Soğuktan üşüyen çocuklar gelir gözlerimin önüne…

O minik avuçlarını ellerime alıp, dudaklarıma götürüp ısıtmak isterim…

**

**

Evet, son günlerde özellikle geceleri havalar soğumaya başladı.

Bilirim kentimde, yoksulların yaşam sürdüğü kenar semtlerde, gecenin bir vaktinde soğuktan üşüyen çocuklar vardır.

O nedenle rahat uyuyamam, sarsılırım…

Sarsılan vicdanımdır…

Aklıma, kentime savaştan kaçıp sığınan Suriyeliler, Afganlar, Ezidiler gelir…

Sadece sığınmacılar değil, kentimin yoksullarını düşünürüm…

Nice babasız büyüyen yetimler var kentimde.

İş arayıp bulamayan, düşük ücretle köle gibi çalıştırılan emekçileri düşünürüm her gece…

Elimde kalem, her gün yazdığım bir köşe, geniş kesimlere hitap edebileceğim sosyal medya var.

Duruma seyirci kalamam…

Bu bir çağrıdır vicdan sahibi herkese…

Hepimizin sorumluluğu vardır.

Hepimiz çevremizdeki sığınmacıları, yoksulları, yetimleri düşünmeli, yardımlaşma ve dayanışma konusunda toplumsal bir duyarlılığın oluşması için üzerimize düşeni yapmalıyız…