Türkiye kamuoyu 1 Hazirandan bu yana artarak gelişen silahlı çatışmaların durdurulması için inanılmaz bir gayretle sorunun üzerine gitmektedir. Bunu ilk adımı doğal olarak basın açıklamalarıdır. Sermaye kesiminden tutun değişik alanlarda faaliyet gösteren STK’lara kadar herkes birinci adım olan basın aracılığı ile görüşünü açıklama işlevini yerine getirmeye çabalıyor. Yapılan çağrıların tamamında da ortak bir belirleme dikkati çekiyor. Bu belirleme silahların susmasına yöneliktir. Bu çağrılarda önemli üzerinde durulan ikinci husus karşılıklı olarak silahların susmasıdır. Devletten beklenti operasyonların durdurulması PKK’den beklenti meşru savunma çizgisine geri çekilmesidir. Bu amaçla Barış Meclisi Ankara girişimi de bir basın açıklaması yayınladı. Açıklamanın dikkate alınması dileğiyle paylaşıyoruz;
 
“Silahlar Susun Barış Elçileri Serbest Bırakılsın
Kürt Sorunu’nda açılımın rafa kaldırılmasıyla barış ve çözüm umutları büyük darbe aldı.  Uygulanan politikalarla Türkiye,  şiddet ve çözümsüzlüğe mahkûm edildi, ediliyor.
Çözümsüzlüğün bedelini gençlerimiz sınır karakollarında, dağlarda, şehir merkezlerinde canlarıyla ödüyorlar. Gençlerimizden, canlarımızdan, daha kıymetli bir şey yok. Olmamalı da. Onları bir an önce tek seçeneğin ölme ya da öldürme olduğu çatışmalardan kurtarmalıyız.
Türkiye’de acilen yapılması gereken silahları susturmak ve demokratik çözüm için sorunun muhataplarıyla konuşmaktır.
Ölenlerin hayatımızda bıraktığı boşluğu yeni ölümler dolduramıyor. Acımızı döktüğümüz gözyaşları dindirmiyor. Bunun için yeni ölümler ve yeni gözyaşı döken analar olmasın.
Milliyetçilik, linç girişimleri ve siyasetçi ve medya tarafından yaratılan, körüklenen nefret duyguları, halkı bir birlerden uzaklaştırıyor. Asker cenazeleri Türk halkını, ikiyüzlü imha siyaseti ve askeri operasyonlar Kürt halkını bezdirmekte ve toplumda milliyetçiliğin yarattığı linç ve nefret duygularını geliştirmekte,  halkı birbirlerine düşman hale getiriyor. Bu gidiş son derece tehlikelidir. Sorunu çözmeye değil daha çok kan dökülmesine yol açmakta, birlikte yaşamanın zeminin ortadan kaldırmaktadır. 
Çözümün tek yolu: Daha fazla demokrasi, daha fazla adalet, daha fazla özgürlük ve eşitliktir. Bunun için hükümet ve meclis gerekli değişiklik ve düzenlemeleri yapmak üzere çalışmaya başlamalıdır.
Değerli basın emekçileri ve kamuoyu,
Yürütülemeyen açılım faturasını “düz ovada” siyaset yapmak için dağdan ve Maxhmur’dan gelenlere ödetmeye ve Kürtleri, demokratik siyaset dışına atmaya çalışmak çözümsüzlüğü derinleştirmektir.
Hepinizin bildiği gibi hükümetin Demokratik açılım ifadesinden sonra 8 ay önce 19 Ekim 2009 tarihinde silahlarını bırakarak Kandilden gelen PKK’li bir grup ve devletin şiddeti nedeniyle evini yurdunu bırakıp Kuzey Irak’a geçerek Maxhmura yerleşenlerin oluşturduğu ikinci bir grup barışın koşullarını hazırlamaya destek olmak üzere Habur’dan giriş yaptılar. Türkiye’de ortaya çıkan milliyetçi militarist histeri,başka gelişlerin önünü keserken hükümet de gelişleri kolaylaştıracak adım atmadığı gibi açtığı dava ile silahların susmasını ve bırakılmasını istemediğini gösterdi. 8 ay önce onları tutuklamayan ve yargılamayan devlet ve hükümet 17 ve 24 Haziran 2010 da üç ayrı mahkeme tarafından görülen bir dava ile 13 barış grubu üyesini tutukladı. Yarın, 1 Temmuz 2010 da 3 kişinin tutuklanmasına karar veren mahkemede ikinci duruşma yapılacaktır.
 
Bu kadar çatışmanın ortasında barışı yükseltmek barışı konuşmak, barışı yasaklamamak, barışı tutuklamamakla mümkün olacaktır. Bu nedenle barış grubuna açılmış bu davalar kapatılmalı, tutuklular bırakılmalıdır. Hükümetin barış için ivedilikle yapabileceği silahlarını bırakıp gelenlerin özgürce konuşmasını güvence altına almak olacaktır.
 
Barışa hizmet için bu mahkeme tarafından tutuklananların serbest bırakılmasını istiyoruz. 30.06.2010”