“Bizim ülkede biri başarılı olduğunda mutlaka bir nedene bağlanılır ve binbir komplo ortaya atılır”

**İstanbul’da Ahmet Güneştekin’in sanat galerisinde bir araya geldik. Marlborough Gallery Güneştekin’in ‘Ölümsüzlük Odası’ adlı enstalasyonunu 20-23 Eylül 2018 tarihlerinde Contemporary İstanbul’da sergiledi. Ölümsüzlük Odası eseriyle ses getiren Güneştekin’le bu eser üzerine enine boyuna bir söyleşi gerçekleştirdik. Ölümsüzlük Odası şu anda sanat camiasının gündeminde yer alıyor. Dünyadaki saygın gazetelerde ve dergilerde yer alan bu eserin yurtdışındaki ilk durağı 15 Kasım’da Macaristan olacak. Güneştekin: “Ölümsüzlük Odası’nın daha bu Türkiye’deki yankısı. Şimdi dünyaya açılıyoruz ve o zaman neler olacağını hep birlikte göreceğiz” diyor. Dahası için buyurun söyleşiye…

Söyleşi: Yunus Arslan

-Ölümsüzlük Odası pek sevildi, sahiplenildi. Kısa sürede bu başarıyı sağlamanızı neye bağlıyorsunuz?

Doğru bir iş yaparsanız başarı sizi öyle veya böyle bulur. Ortada büyük bir emek var. Eserimin üretim sürecinde 20 farklı disiplin üzerinde çalıştım ve nihayetinde böyle bir eser ortaya çıktı. Aklımda ilk olarak şu vardı: ‘’Ben bu işi yapacağım. Evet, çok maliyetli ama yine de yapacağım.’’ Ölümsüzlük Odası’nın her noktasında bir anlam var. Eserle bütünleşmek pek mümkün çünkü bir yerden yakalıyor sizi. 130’a yakın farklı meslekten insanlarla aylar süren bir çalışma var ortada. Tabii Ölümsüzlük Odası’yla bazı algıları da değiştirdik. Kuru kafa normalde ölümün simgesiyken bizim enstalasyonumuzda çocukların oynadığı, üzerine çıktığı bir hal aldı. Çocukların, gençlerin, orta yaşlıların ve yaşlıların bütünleştiği bir eser ortaya çıkardık. Bir aile olduk bu eserle.

-Tabii Ölümsüzlük Odası için bir kesim de internet üzerinden saldırılarda bulundular. Bu eserinizin Damien Hirst, Hossein Edalatkhah, Jim Leedy gibi sanatçılardan intihal olduğunu iddia ettiler. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Biliyorsunuz ki daha önce bu konuda hiçbir yerde açıklamam olmadı. Açıkçası çok konuşmak da istemiyorum çünkü değen tarafı yok. Maalesef ülkemizde bu tür vakalar yaşanıyor ve açıkçası bu tip şeylerin geleceğini az çok kestiriyordum. Öncelikle azıcık mantıklı bakan bir insan öncelikle benim bu sanatçıların çalışmalarından haberim olduğunu bilir ve benim gibi böyle bir noktaya gelmiş bir sanatçının bu kadar ucuz bir hata yapmayacağını düşünür. Dikkat ederseniz intihal ettiğimi iddia ettikleri bütün sanatçılar yabancı. Biz de inanılmaz bir yabancı hayranlığı mevcut. Bu çamuru atmaya çalışanlar da ‘Ben yapamadım. Bizden biri de yapamaz düşüncesi’ hakim. Bizim ülkede biri başarılı olduğunda mutlaka bir nedene bağlanılır ve binbir komplo ortaya atılır. Geçmişte 50 bin tane suçlamalarda bulundular. Arkamda lobi, devlet, mafya, Kürtler var gibi bir sürü şey dediler. Dünyanın her yerinde haber olan ve olumlu birçok yazı yazılan bu eserim, benim ülkemde bütün sermayesi ve zekası bir akıllı telefona bağlı, klavye şövalyeliği yapan sanat trolleri tarafından lekelenmeye ve başarımın önüne geçilmeye çalışılıyor. Şunu da belirteyim: Eğer bu topraklarda doğmasaydım beni böylesine asılsız eleştirenler eserime bayıldıklarını belirteceklerdi. Öncelikle ben bir sanatçıyım, bu sebeple yaratıcılığım var ve yaratıcılığımdan beslenirim.  Bugünlere de özgünlüğümle gelmişimdir. Öncelikle en çok güldüğüm benzetme Damien Hirst’in eseri. Kuru bir kafayı mücevherle donatmıştı Hirst. Tek ortak yanımız kuru kafa kullanmamız. Ötesi değil. Yüzyıllardır kuru kafa sanat eserlerinde kullanılıyor. Bu mu intihal? Hossein Edalatkhah’ın çalışmasıyla da bir bağımız yok. Yine ortak noktamız kuru kafa kullanmak. İstanbul’da sergisi oldu ve o dönemler beklediği tepkiyi alamadı. Eserim bugün beğenildiği için mi bu insanlar bir anda piyasaya çıktı? Jim Leedy’nin eseriyle de konu farklılığımız var ve ben Leedy’nin bu eserini beğenirim. O konusunu savaş olarak belirlemiştir ve malzemesi de buna göredir. Benim eserimizin merkezinde savaş konusu mu var? Eleştirdiklerini düşünenler eleştirmek için eleştiriyor. Temelsiz eleştiriler hepsi. Sanatla uğraşmış bir noktaya gelememiş insanlar maalesef ki emek veren, işini yapanlara bulaşıyorlar.

-Peki, kuru kafasız Ölümsüzlük Odası tasarlanabilir miydi?

Elbette, neden olmasın. Bu eserime 20 farklı disiplinle çalıştım. Nihayetinde kuru kafaya karar verdim. Çalışırken en iyisini ararım ve anlatmak istediğim şeyi en iyi hangi yolla anlatırım derdinde olurum. Bu sebeple tek bir malzeme olmaz elimde. 20 farklı disiplin sonrasında kuru kafalara karar verdim.

-Ölümsüzlük Odası’nın bir duvarında 14 renk diğer duvarında 40’ı aşkın renk var. Siz rengi dil olarak yorumluyorsunuz zaten. Peki, bu sayıların bir anlamı var mı?

7 Benim için çok önemli bir sayı. Benim bütün sanatımın temeli 7 üzerine kuruludur. Ayrıca kutsal bir sayıdır. Mitolojinin anahtarlarından bir tanesidir. 14 7’nin katı zaten. Odanın bir duvarı coğrafyamın (Mezopotamya) renklerini barındırırken diğer duvarı ise dış dünyayı yansıtıyor. Bu eserin içi mezarı, dışı ise dış dünyayı anlatıyor. Ayrıca kuru kafalar insanları simgelerken, boynuzlar hayvanları temsil ediyor.

-Ölümsüzlük Odası’nı kurgularken hangi kaynaklardan beslendiniz?

4 bin yıllık tabletler olan Babil şiiri yani Gılgamış destanındaki iki tablet benim hep çok ilgimi çekti. Bu tabletlerde iki şeye odaklandım: biri ‘’ölümsüzlük’’, diğeri de ‘‘tufan’’. Tabii Göbekli Tepe’den de esinlendim. Ayrıca, Zülkarneyn ayetleri de bu eserde yer alıyor.

-Mitolojisiz bir Ahmet Güneştekin düşünebilir miyiz?

Evet. Benim çalışmalarım sadece mitolojiden oluşmuyor. Elbette mitoloji benim için çok önemlidir ve ana kaynağımdır ama önceki birçok çalışmamda mitolojiyi kullanmadım. Ben aynı zamanda çağı da yansıtırım. Örneğin, ‘’Yoktunuz’’ enstalasyonu buna örnektir. Bir de mitolojinin bilinen formlarına bağlı değilim, kendim form yaratıyorum.

-Contemporary İstanbul rakipsiz bir sanat fuarı olmasına rağmen 6 sanat galerisi katılmadı. Bunun sebebi olarak ise ekonomiyi işaret ettiler. Ekonominin sanata yansıması şu anda nasıl?

Evet, bazı sanat galerileri geri çekildi. Ekonomik problemlerin olduğu aşikar. Tabii bu üzücü bir durum. Belki bu tip zamanlarda devlet bu durumdaki galerilere destek olması gerekiyor. En azından fuar katılım ücretleri kendini kanıtlamış galerilerden alınmayabilirdi. Diğer yıllara oranla bu yıl pek parlak geçmedi fuar. Diğer yıllara nazaran ekonominin sanata yansıması gittikçe kötüleşecektir diye düşünüyorum.

Editör: TE Bilişim