** 7 Haziran sonrası çözüm sürecinin, yerini çatışmalı sürece bırakmasıyla tedirgin olan yurttaşlar, akan kanın durmasını istiyor. Sık sık sokağın nabzını tutan Batman Çağdaş, bu kez kadınların görüşünü aldı...

 

** 30’u aşkın kadınla görüştük ama sadece 10’u isminin ve fotoğrafını yayımlanmasını istedi. Kadınların mesajı ortak ve net; “Asker, polis, dağdakiler bizim çocuklarımız. Artık çocuklarımız ölmesin” diyor...

 

 

“CİĞERİMİZ YANIYOR”

Batman Çağdaş, sokağın nabzını tutmaya devam ediyor. 7 Haziran sonrası yeniden başlayan çatışmalı süreç herkesi tedirgin ederken, 7’den 70’e yurttaşlar, ‘çözüm süreci’ne yeniden dönülmesini istiyor. Bu kez sözü sadece kadınlara bıraktık. Sokak röportajlarımızda 30’u aşkın kadınla görüşmemize rağmen sadece 10’u, fotoğraf ve isimlerinin açıklanmasını istedi. İşte kadınların görüşleri...

 

Zübeyde Göze: (54) “Kanın durması bana göre Erdoğan’a bağlı. Erdoğan isterse anında barış olur. Biz annelerin ciğeri kan ağlıyor. Bizler hem askerin, hem gerillanın anneleriyiz. Erdoğan’a sesleniyorum; senin de evlatların var. Evlat acısı nedir çok iyi bilmen gerek. Barış isteyen polis ve askerlerin aileleri susturuluyor, onlarla ilgili karalama kampanyaları yürütülüyor. Hiç kimsenin evladının tırnağına zarar gelmesini istemiyorum. Üç oğlum var biri dağda. Üç oğlum da askerliğini yaptı. Askerin de, polisin de ölmesini istemiyorum. Çünkü onlar da bizim evlatlarımız. Saraydakilerine hiçbir şey olmaz. Olan bizim çocuklarımıza oluyor.”

 

Zeliha Mengel: (40) “Benim bir oğlum askerde, bir oğlum gerilla. Hiç kimsenin ölmesini istemiyorum. Asker de polis de gerilla da bizden. Yani çocuklarımız. Artık dökülen kanlar son bulsun. Yeter artık biz canı yanmış anneler olarak ölüm istemiyoruz. Son bulsun bu ölümler. Şu günlerde seçimi konuşuyoruz, konuştuğumuz seçim olmamalıdır. Konuştuğumuz barış olmalıdır. Gece-gündüz anneler olarak ağlıyoruz. Uyku bizlere haram. Barış için acilen diyalog ve çözüm masası kurulmalı.”

 

Sultan Azboyu: (55) “Her zaman fakir fukaranın gariban çocuğu zulme maruz kalıyor. Biz Kürt anneleri olarak her zaman huzur ve barış için mücadele ettik. Türk, Kürt, Çerkez Laz, Gürcü, Ermeni bizler yani tüm anneler sokaklara çıkmalı ve barış için haykırmalıyız geç olmadan. Günlerdir sokaklarda gençlerimiz ölüyor. Yapılan bu zulümler gençlerimizi dağa çekiyor. Cumhurbaşkanı bizlere ‘ne istiyorsunuz’ diye sormalı. Bizler kanın durmasını, ölümlerin bitmesini istiyoruz. Günlerdir ceza evlerinde açlık grevi var. Barış isteyenler susturuluyor. Bir çocuğumuz polis, bir çocuğumuz asker, çocuklarımız ölüyor göz göre. Yeter bu kan dursun.”

 

Şükran Akkurt : (45) “Çözüm süreci çok iyi gidiyordu. Arada ölümler ve hak ihlalleri olsa da yine de bizler çözüm diye diretiyorduk. Taa ki seçim sonuçlarına kadar. Seçim sonuçlarından sonra masa devrildi. 90’larda Tansu Çiller döneminde Kürtlere ne yapıldıysa şu anda aynısı yapılıyor. Biz anneler dinleniliyoruz, izleniyoruz ve devamlı bir baskı altındayız. Bizler sadece barış savunucularıyız, kanın durmasını isteyenleriz. Suruç’a gelenler Kürt müydü? Hayır. Türk’tü, doktordu, mühendisti, öğretmendi, öğrenciydi, gencecik insanlardı, elin oğluydu yazık oldu. Peki, niçin gelmişlerdi sadece barış için gelmişlerdi.”

 

Narin Erol: (43) “Müzakere ve barış sürecinden tekrar 90’lı yıllara dönmek, o yılları yaşayan halkı hayal kırıklığına uğrattı. Bu çatışmanın 90‘lı yıllardan tek farkı daha çok sivil kayıpların verilmesi. Çatışmaların şehirlere ve mahallelere kayması gibi (HDP¬-DBP) yapılan operasyonlar tüm kesimlere zarar verdi. Diyalog ortamı yaklaşık iki yıl sürdü. Bu diyalog ortamı tüm halk kesimini mutlu etmişti. Beklenti de buydu. Bu tür olaylar biz kadınları daha çok etkiler. Biz kadınlar iki hafta önce Gülistan caddesinde toplanıp ‘barış istiyoruz’ diye haykırdık. 90’lı yıllarda eşini kaybetmiş bir kayıp yakını eşinin kemiklerinin bulunması için mücadele veriyor. O dönemde 1 yaşında olan oğlu şuan 23 yaşında. Şimdi ise onun için kaygılandığını belirtiyor. Müzakere ve barış süreci en iyi şekilde yürürken iki yıl boyunca insanlar huzurlu ve mutluydu. Toplumun her kesimi ne oldu da tekrar pervasız bir şekilde savaş sürer hale geldi. Herkes bunu çok iyi analiz etmeli. Bir kadın olarak bütün kadınlara sesleniyorum; hiç kimsenin saltanatı ve iktidarı için evlatlarımızın kurban edilmesine izin vermemeliyiz ve ülkemizin Suriyeleşmemesi için kadınların bu kirli savaşın önünde set olması gerekiyor. En demokratik bir şekilde tepkiler ortaya konmalıdır. Herkes bu savaşa karşı olduğunu; bezlere, kartonlara, pankartlara yazı yazarak balkon ve pencerelere asmalı. Bu tür demokratik eylemlerle tepkiler ortaya konmalıdır. Bu anlattıklarımızı savaş istemeyen herkesin yapması gerekir. Bir kesimin savaşa karşı olması siyasi olarak bir taraf olduğu anlamına gelmez. Toplumun herkesimi buna karşı gelmeli, aksi takdirde 90’lı yıllardan daha vahim bir süreç bizi bekliyor. Suriye gerçeği bizim önümüzde”

 

 

Sakine Demir: (79) “Tek isteğim barışın olması ve toplumun uzun süren bir huzura kavuşması. Yaşadığımız bütün ölümler bizleri derinden üzmektedir. İnsanoğlunun kılına zarar gelmesini istemem. Ölümler ve gözleri yolda olan acılı annelerin gözyaşları son bulsun. Toplum olarak uzlaşıp barışı istemeliyiz.”

 

Ceylan Duvarcı: (25) “Bence öncelikler kargaşa ve savaşın olduğu bölgeye karşı bir duygudaşlık kurulmalıdır. Her zaman bomba ve silahların patladığı bölgelerdeki insanların içinde bulunduğu  psikolojik durumu anlamaları lazım. Barış diye haykırmalıdır insan. Çaba sarf etmelidir insan. Kanın durmasına insanların gücü yeter. Güçlerimiz yetmez diye

kendilerini geri plana atmamalıdırlar. Zaten bu tür düşünceler gelişmeyi sağlayacak birçok olumlu olguyu engelliyor. Türk halkı artık hızla gelişen büyüyen Kürt realitesini tanımalıdır.”

 

Semira Erdinç: (28) “Kanın durması için önce vicdanların hareket etmesi gerekiyor. Geçmişte çok olumsuz tecrübeler yaşadık, bunları tekrar etmemek gerekir. Barış için önce demokratik bir zeminde barışçıl söylemler dile getirilmelidir. Toplumu bu kargaşa ortamından çekmek gerekir. Daha açık, net adımlar atılmalıdır. Buna da en fazla öncülük edecek olanların da kadınlar ve gençlerin olduğunu düşünüyorum. Başka toplumlarda olduğu gibi siyasetçilerin değil halkın buna vesile olacağına inanıyorum.”

 

Adile Koç: (28) “ Bu savaşta ölen gençlerin bizi üzdüğünü ve her geçen zamanın bizim aleyhimize olduğunu söyleyebilirim. Bir an önce aksayan sürece kalındığı yerden başlanılmalıdır. Ve bunun içinde en fazla kadınlara iş düştüğünü söyleyebilirim. Çünkü kaybettiklerimiz; oğlumuz, eşimiz, babamızdır. En fazla kadınlar bedel ödüyor. Gerçek anlamda birilerinin bu duruma dur demesi gerekiyor tek taraflı değil tüm kesimce bu ateşe su dökelim.”

 

Gülan Doğan: (23) “Bu durumun tek taraflı olduğunu düşünmüyorum. Farklı düşüncelerde olan herkes ego ve düşüncelerini bir kenara bırakıp barış için çaba sarf etmelidir. Yetkililer sağır, dilsiz, kör gibi davranıyor. Söz konusu barış olunca herkes üç maymunu oynuyor. Bu durumun ortaya çıkmasındaki tek sebep başkanlık için diretmeleridir. Şehit cenazelerinde şehit ailelerinin de söylemleri bu yönde. Olan fakir fukara garibanın evladına oluyor. Hep kaybeden yoksul halk oluyor. Paran varsa canın sağ olsun, paran yoksa vatan sağ olsun.”

 

 

Editör: TE Bilişim