1980’li yılların ortasıydı. Ankara Sıhhiye’de kaldığımız öğrenci evini sel felaketi olunca öyle bir su bastı ki tavana kadar kirli sularla doldu. Evimiz, Sıhhiye pazarının içinde, 20-30 merdivenle inilen bir bodrum katındaydı. Çaresiz, parasız vaziyette, müşkül durumdaydık. Başka bir konuyla ilgili dönemin milletvekili Kutbettin Hamidi, yaptığımız bir telefon görüşmesinde, akşama doğru dönemin Batman Belediye Başkanı Ataullah Hamidi’nin de katılacağı ertesi sabahki kahvaltıya beni davet etti.
Ertesi sabah sel sularından can havliyle kurtardığım son elbisemle yaya olarak kahvaltı mekanına doğru yola çıktım. Vardığımda kahvaltı başlamıştı, doğrusu mükellef bir sofrada olmak o gün için pek hora geçmişti.
Sohbet esnasında Ataullah Hamidi, hal hatır sorunca ben de ona başımıza gelen felaketten bahsettim. Zor durumda olduğumuzdan söz ettim. Kendisi haliyle çok üzüldü, geçmiş olsun dileklerini iletti.
Kahvaltıyı müteakip konuklar yavaş yavaş ayrılmaya başlayınca ben de vedalaşıp kapıya yöneldim. Baktım kapıda Ataullah Bey bekliyor, çıkacakken kolumdan tuttu beni kapı arkasındaki boşluğa çekti. Sonra elini cebine attı, bir tomar para çıkardı. Tahminim bugünkü bir memur maaşı kadar bir paraydı.
Para tomarından bir tane aldı, bu taksi parası, bir tane daha aldı, bu da sigara parası, bir tane daha aldı bu da öğlen yemeği parası diye saydı. Ben de içimden sevindim dedim 3 parça para acil ihtiyaçlar için yeterli, diye düşündüm. Sonra hayatım boyunca unutmayacağım o hareketi yaptı, ayırdığı 3 parça parayı gömleğinin cebine koydu, geri kalan tomarı, kocaman para demetini bana uzattı. Dedim, Başkanım bana 3 parça yeter de artar bile, bu kadar parayı ne yapayım, alamam vs. İfade etmeye çalıştım.
Hayır, dedi, bu para senin, madem sel felaketine maruz kalmışsınız, git arkadaşlarınla birlikte bütün ihtiyaçlarını karşıla, tekrar lazım olursa bana haber et, yine yollarım, dedi.
O para tüm hayatım boyunca hiç unutmayacağım, ilaç gibi gelen, tüm ders notlarımız sele kapıldığı için ders notlarını cilt cilt fotokopi yaptırmamıza imkan veren, okul bitinceye kadar tüm sorunlarımıza çözen bir meblağ olmuştu.
Ataullah Hamidi, 1980’li yıllarda büyük şans eseri Belediye Başkanı olmuştu. Onu ilk gördüğümde çok genç olması dikkatimi çekmişti. Deyim yerindeyse karizmatik ve yakışıklıydı. Tane tane ve ikna edici konuşurdu, karşısındakini ikna etme konusunda adeta uzmanlık yapmıştı. Çok güzel giyinirdi, uyumlu, şık ve sade. Saçının ön tarafında beyaz perçemi vardı, ona derinlik katıyordu, büyümüş de küçülmüş gibi hem cesur hem akıllı hem zeki hem de fevkalade çalışkan idi.
Nitekim belediye başkanı olmasıyla Batman’ın makus talihi değişmeye başladı. Yazın toz, kışın çamur olgusu yerini modern kentleşme olgusuna terk etti. Rahmetli Turgut Özal’ın Ataullah Beye yakın ilgi ve sevgisinin olması, süreci daha da hızlandırdı. Her Batman’a gidişimde değişimin, yapılaşmanın, altyapı ve üstyapı hizmetlerinin daha net göze çarpması beni heyecanlandırıyordu. Batman bir üst lige hızlı bir şekilde tırmanmıştı.
Mensubu bulunduğu Hamidi ailesi yapısal olarak genel itibarıyla munis, mülayim, naif, adap usul bilen, çalışkan ve sempatik bir yapıyı temsil ediyordu. Aile fertleri komple güleryüzlü, mütevazı, vefalı, dine-diyanete bağlı, temiz giyimli, güzel konuşan, medeni ve saygıdeğer insanlardı. Ataullah Hamidi’de bu özellikler tümüyle ve de fazlasıyla vardı. Sonradan büyük abi Kutbettin Hamidi’nin milletvekili sıfatıyla Ankara ayağını sağlam tutmasıyla birlikte Batman’daki değişim ve dönüşüm çok daha büyük bir enerjiyle atağa kalktı.
Bugünkü Batman, büyük oranda Ataullah Hamidi’nin eseridir. Bugün bile aktif kullanılan belediye hizmet binası onun eseridir, bir çok ana artel, kenar mahallelerdeki asfaltlamalar, şehrin baştan sona kaldırımlarla donatılması, bir çok sosyal ve kültürel faaliyetin temelinin atılması vel hasılı Batman’ın mütevazı bir kasabadan il olmaya kadar uzanan hikayesi..
Daha lise öğrencisi idim. TMO’nun arkasında bir mezarlık vardı, etrafında ihata duvarı olmadığı için hayvanlar otluyor, insanlar mezarlara basarak karşı tarafa geçiyor, hasılı çok kötü bir tablo vardı. Dönemin kaymakamı merhum Ali ÜLGER’e gittim, hazırladığım dilekçeyi verdim, uzun uzun baktı ve bana dönüp, çok iyi düşünmüşsün, mezarlıkların bakımlı, korunaklı ve temiz olması lazım, sen bu dilekçeyi al götür belediye başkanına ver, dedi.
Dilekçeyi aldım, gittim özel kalemde Başkanın gelmesini bekledim. Gelince beni gördü, içeriye buyur etti. Hal hatır sorduktan sonra kendilerine izah ettim, dilekçeyi verdim. Aldı, baktı, sonra fen işleri müdürünü çağırdı, hemen icabına bakın diye talimat verdi. Belediyeden çıktığımda, umarım ilgilenirler düşüncesiyle eve döndüm.
Üzerinden daha bir hafta geçmeden bir gün oradan geçerken baktım ki ekipler harıl harıl çalışıyor, ihata duvarı örüyorlardı. Nitekim, kısa sürede pırıl pırıl oldu, duvar örüldü, otlar temizlendi. Ben ise öyle çok gururlanmıştım ki. Sonuçta daha lise öğrencisi iken sosyal sorumluluk duygusuyla konuyu ilgili makamlara iletmiştim ve kısa zamanda da sonuç almıştım. Oradan geçerken arkadaşlara da hava atmıyor değildim, ‘burayı ben söyledim, yaptılar’ gibisinden onlara duyuruyordum.
Ailedeki asalet kuşkusuz babalardan, dedelerden geliyordu. Ataullah Başkanın babası merhum Şeyh Hifzullah, sadece Batman’da değil tüm yörede bir kanaat lideri, bilge ve cesur halk kahramanı idi. Halkın hizmetinde, geceyi gündüze katarak, tüm ömrünü memlekete hizmete hasretti.
Hamidi ailesi, yörede hurafe boyutu ağır basan geleneksel inançlara dayalı şeyhlik tipi bir yapı ile ağalık sistemi arasında kendilerine özgü bir model geliştirdiler. Radikal olmayan ama mukaddesata bağlı ve fakat bir tavuğa bile kışt demeyecek kadar başkalarının hak ve hukukuna saygılı bir model. Ekmekleri yenilir, suları içilir, sözleri dinlenir olmaları kanımca bu özelliklerinden kaynaklanıyor.
Geçen sene mübarek ramazanda Sayın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Ankara’daki yakın dostlarıyla, oğulları sevgili Ömer ve Tarık’la bizi iftara davet etmişti. Çok nezih bir ortamda keyifli bir sohbetimiz olmuştu. Rahmetli sosyal medya hesabından da o iftara ait fotoğrafı yayınlamıştı. Bunun kendileriyle birlikte yediğimiz son yemek olduğunu o gün hangimiz bilebilirdik.
Son milletvekilliği döneminde Kalkınma Bankası’nda yönetim kurulu üyesiydim. O dönemde beni en çok arayan kendisi olmuştu, hemşerilerimizin talep ve ihtiyaçları doğrultusunda bana ilettiği konulara çözüm bulma konusunda destek vermeye çalışıyordum. Öyle sanıyorum ki o dönem Batman’da Ataullah Hamidi’nin gerek belediye başkanı olarak gerekse milletvekili sıfatıyla dokunmadığı, iyilik yapmadığı hiç bir hane yoktu. Herkese yardım etmeye çalışıyor, elindeki gücü, imkanı hemşerilerine kullanıyordu.
O gün vefat haberini aldığımda içim burkuldu, çok üzüldüm, gözyaşlarıma hakim olamadım. Yurtdışında olduğum için cenaze törenine katılamadım. Dev bir çınar devrilip gitmişti, Batman adına gerçekten büyük bir kayıptı. Adam gibi geldi, adam gibi yaşadı ve adam gibi de gitti, Rahmeti Rahmana gark olsun, ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Hamidi ailesi ondan teslim aldığı bayrağı çok daha iyi yerlere çıkaracaktır. Ona yakışan neyse onu yapacaklardır, bu hizmet aşkı ailenin şahsı manevisinde dilerim ki sonsuza kadar devam edecektir.
Mührünü yaşadığı zamana, mekana ve özellikle çok sevdiği Batman’a vurup alnının akıyla, gözyaşlarıyla, dualarla ve tekbirlerle sonsuzluğa uğurlandı, kıymetli bir büyüğümüz idi, hatırası hep aziz kalacak, hizmetleri unutulmayacak ve dualarda eksik olmayacaktır.
Güle güle Ataullah Hamidi, güle güle Batman’ın hasreti ve gururu, güle güle yakışıklı Başkan…
Yolun açık olsun.