Gıybet, bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek, başka bir deyimle, kendimize söylendiği zaman hoşlanmayacağımız bir şeyi, din kardeşimiz hakkında arkasından konuşmamız anlamına gelir. Halk arasında dedikodu, gıybet ile aynı anlamda kullanılır.

Gıybet aileler, toplumlar, kavimler ve tüm Müslümanlar için telafisi mümkün olmayan bir afettir. Gıybet nedeniyle insanlar arasında kin, nefret ve kavga meydana gelir. Gıybet yapılmadığı zaman Müslümanlar birbirlerine daha fazla yaklaşırlar, birbirlerini daha iyi severler ve her konuda birbirlerine daha iyi yardımcı olurlar. Çünkü gıybet kalpleri kırıp param parça eder, aileleri ve tüm Müslümanları birbirlerine düşman eder.

Kınamak maksadıyla göz ve diğer bütün uzuvlarla yapılan işaretler de gıybet sayılır. Gıybet yapıldığında onu duyan bir kimse hemen karşı çıkıp engellemelidir. Susup duymazlıktan gelindiği takdirde o da yapılan gıybet günahına ortak olur.

Aşağıdaki ayet ve hadislerde de görüleceği gibi gıybet basit bir şey değildir. Kul hakkına girdiği için bağışlanması da kolay değildir. Çok çirkin bir günah olduğu için, Kur´an´ı Kerim´de, ölmüş bir insanın etinin yenmesine benzetilmiştir.

Gıybetin İşlenmesi de diğer günahlara göre daha kolaydır. Çünkü zina, içki, hırsızlık ve adam öldürmek gibi bazı günahların işlenmesinde hem zorluklar hem de dünyevi sorumluluklar vardır. Ancak gıybet öyle değildir. İki kişi bir araya geldikleri zaman farkında olarak veya farkında olmadan hemen üçüncü bir şahsın kusurlarını saymaya başlarlar. Bunun için herhangi maddi bir masrafa da gerek yoktur. Allah kendi hakkını af etse bile, gıybet edilen bunu af etmediği takdirde günahı af olunmaz. Çünkü tıpkı çalınan mal gibidir. Allah (c.c) bu yetkiyi mağdur olan kuluna vermiştir. Zira ayette buyrulur ki:"Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette bundan tiksinirsiniz. O halde Allah´tan korkun. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyendir.” (Hucurat: 12)

Görüldüğü gibi birini arkasından çekiştirmek, bir ölünün etlerini parçalayıp yemek gibi çok çirkin bir davranış ve bir tür canavarlıktır. Dolayısıyla da bu benzetme, hem dinî olarak hem de aklî olarak gıybetin ne kadar çirkin bir huy olduğu, bu yakışıksız durumdan müminlerin tiksinmelerinin ne kadar gerekli olduğu  istenmektedir.  Resûlullah (s.a.v) de buyurur ki: "Mi´raca çıkarıldığımda yüzlerini ve göğüslerini bakırdan yapılmış tırnaklarla deşip (kanatan) bir topluluğun yanından geçtim.  Ey Cebrâil! Bunlar kimlerdir? diye sordum. Bunlar, (gıybet etmekle) insanların etlerini yiyenler ve onların şeref ve namuslarıyla oynayanlardır,  cevabını verdi. “(Ebu Davud)

İşte gıybet öyle korkunçtur ki, ölümden sonra gıybet yapanın tırnakları demir taraklar haline dönüşüyor ve sahibi, bu tırnaklarla yüzünü kazıyıp parçalamak mecburiyetinde bırakılır. İnsanın hiçbir uzvu başı boş değildir. Zira ayette buyrulur ki: "Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi, yaptıklarından sorumludur." (İsrâ :36)

"İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın."  (Kaf :18)

Bu âyet-i kerimelerden; başta dil olmak üzere insan organlarının başıboş olmadıkları, dil, kulak, göz, gönül ve diğer organların kendi sahalarında sorumlu oldukları, ağızdan çıkan her sözün yazıcı melekler tarafından hemen yazıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla da dilin çok sıkı kontrol altında tutulması gerekir. Çünkü dil diğer organların avukatlığını yapmaktadır. Düşünmeden ve araştırmadan dil konuşturulduğu takdirde müvekkilleri durumunda bulunan diğer organları hem dünyada hem de ahirette büyük felaketlere sürükler ve Cehennem´de azap içinde sızlanıp kıvranmalarına sebep olur. Bu nedenle de dilin gıybet yapmaktan sakındırılması, din ve dünya için faydalı olan şeylerde kullanılması bir mecburiyettir. Aksi takdirde telafisi mümkün olmayan sıkıntı ve eziyetleri göğüslenmeye peşinen rıza gösterilmiş olur. Peygamber (s.a.v) aşağıdaki hadislerde buyurur ki: "Allah´a ve âhiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun." (Buhârî, Müslim)

Özet olarak: Bir kişinin bedeni, fiziki yapısı, dini, dünyası, ahlâkı, malı, çocukları, anası-babası, eşi, hizmetçisi, evi, arabası, yürüyüşü, güler yüzlülüğü,  asık suratlılığı, konuşması vs. gibi  onunla ilgili hususların sözlü veya yazılı olarak dile getirilmesi, işaretle veya kaş-göz, el-kol hareketleriyle anlatılması, kısacası,  bir başkasına bir Müslüman'ın herhangi bir noksanını anlatmaya yeten her söz ve  hareket bu gıybetin tarifi içine girer. Hatta bir kişinin bir eksiğini anlatmak maksadıyla, onun bulunmadığı bir ortamda, sözlü veya fiilî olarak taklidini yapmak da bu tarif içine girer ve gıybet sayılır.

Selam ve dua ile... Allah'a emanet olun!