Tarihi Hasankeyf kasabası (1990’da ilçe oldu)nda yakın tarihe kadar her sene Mayıs’ın son Cuma gününde orada “cemayi” denilen bir etkinlik yapılıyordu. Bölgenin yakın İl, ilçe ve köylerinden kadın, erkek, çoluk çocuk herkes toplaşıyordu Davullar vuruluyor, zurnalar çalınıyor, kemençeler konuşuyordu. Halaylar çeken genç gelinler, kızlar, delikanlılar oynuyordu.

Aslında orda İmam Abdullah (Peygamber Efendimizin soyundan olup Cafer Tayayr'ın oğludur. M.S 638 yılında Hasankeyf Kalesi'ni Bizans hakimiyetinden kurtarmak için, Halit Bin Velid komutasında bulunarak şehit olmuştur. Veli olan bu zatın türbesi ta Eyyübiler'den Osmanlı dönemine kadar ve zamanımıza dek hep saygı ile karşılanmıştır) adlı ziyaretgahta bir şehrayin düzenleniyordu. Herkes gücüne göre hayvan kesiyor, kazanlarda etler, pilavlar pişiyordu. Binlerce insana tepsi ve yer sofrasında yemekler ikram ediliyordu. Govend çeken kızlar, genç gelinler ve delikanlılar bir renk cümbüşü sergiliyordu. Allı, mor, eflatuni, kırmızı, mavi, yeşil ve sarı eşarplar havada uçuşuyordu. Orada birbirine aşk ilan edenler, hatta fırsatını bulup beraber kaçan gençleri görmek mümkündü...

Güneydoğu'da yatırlar için sene de bir defa yemek verme geleneği asırlar boyu süre gelmiştir. Raman’da Zeve köyünde bulunan yatır (veli) için de bir zamanlar böyle bir adet vardı. Her hane karınca kararınca etli pilavı getirir, yatırın önüne kor ve herkes yerdi. Ayrıca bu tür etkinlikler, Seyyit Bilal, Sultan Şehmus, Keçika Kadişke gibi yatır türbelerinde de yapılıyordu.

İlk defa Hasankeyf’teki cemayi etkinliğine on iki yaşında rahmetli babaannemle katılmıştım. O devirde köprü yapılmamış, eski köprünün ayak harabeleri de Dicle Nehri ortasındaydı. Keçi derisi şişirilip “Kelek” denilen yüzgeçlerle karşıdan karşıya geçilirdi. Daha sonra kayıklar yapılmaya başlandı. Nehir boyu köyleri, kayıklar yaptırdı O günün en büyük kayık ustası ‘Sabri Simo’ denilen mahir biriydi. El üstünde tutulurdu. Herkes onu sayar, sever, değer verirdi. Onun yaptığı kayıklar o devirde markaydı. Sabri Simo, bu zanaatı ömrünün sonuna kadar devam ettirmiştir...

Hasankeyf'te yapılan cemai etkinliği, aynı zamanda bir bölge kongresine benziyordu. Her yörenin lider ve önemli şahsiyetlerini bulmak mümkündü. İstişare, görüşme hatta bir sürü barış ve köylerdeki sürtüşmelerin hal yeriydi...

Gençler eğlenirken orta yaşlı ve yaşlı kadın, erkekler Hasankeyf camilerinde ve İmam Abdullah türbesinde dua ve ibadet yapardı. Yine Nehrin kenarındaki künbette yatan Otlukbeli Savaşı'nda ölen Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın oğlu Zeynel türbesini de ziyaret ederlerdi...

Hasankeyf'te bu tür etkinlikler olurken Batman da 1957’de  ‘ilçe’ olmuş, günden güne gelişiyordu. Raman’da ise ard arda yeni petrol kuyuları açılıyor, gazeteler bunu memlekete ve dünyaya bildiriyordu, Mahallede petrolde çalışan işçi sayısı günden güne artıyordu.

Batman'ın gelişimiyle köylerdeki mahalli particilik (berberi) önceleri buraya taşındı. Hatta buradan idare edilmeye başlandı. Daha sonraları bu hareketler azalmaya yüz tuttu. Git gide bu çekişmeler azaldı, bazı yerlerde hemen hemen bitti...

Petrol hareketlerindeki gelişmeler, o günün ses sanatkarlarının ilgisini çekti.

Nuri Sesigüzel gibi kişiler buralara turneler yaptılar.

Ayrıca film şirketlerinin de nazarını toplayınca Batman, Raman ve Hasankeyf’te filmler çekilmeye başlandı...

Bu filmler, bölgenin sorunlarının daha iyi anlaşılmasına sebep oldu...

Daha sonraki yazılarımızda inşallah bu konulara daha detaylı gireceğiz...

Editör: Yunus Yasak