1960 Yılında Raman’da (Yakıtlı) köyü ilkokulu (Zeve) üçüncü sınıfta okuyordum.

Raman Dağı’nda kışlar çok sert geçer.

Batman’da hava güllük-gülistanlık iken Raman’da kar yağardı.

Dicle’den gelen su boruları donar, kaskatı kesilirdi.

Çoluk-çocuk, ana-babalar boruların etrafına üstübü koyar, üstüne mazot dökerek buzu eritmeye çalışırlardı.

Kar metrelerce yağar ve aylarca yerde kalırdı.

Çok sert geçen bu kışlar bile sevilirdi.

Raman önemli bir yerdir.

Petrol orada bulunmuştur.

Emektar 8-nolu petrol kuyusu, tepede gagasını yerin yüzlerce derinliğine batırarak petrolü tasfiye edecek istasyona gönderir.

Raman’da üç  bölge vardı.

Köy, genelde hayvancılıkla geçinirlerdi. Buz gibi serin sulu çeşmesi vardı.

Uğradığımızda kana kana içerdik. Yazın da ayranlarını çok içerdik… Ayran satılmazdı.

Mahalledekiler, her sabah köye iner, istediği evden o şifalı bedava ayranı alırdı.

Mahalle, genelde petrol işinde çalışan işçi ailelerin bulunduğu, köyün üst kısmında yer alırdı. Burada Kürt ,Türk, Arap işçiler hep beraber yaşar, komşuluk yapar, gül gibi geçinirlerdi. Kimsenin birbiriyle alıp vereceği yoktu. Herkes kardeş gibiydi…

Üç değişik kültüre sahip bölge gençleri arasında ufak çaplı aşk meseleleri çok gizli de olsa devam eder ancak maalesef çoğu menfi biterdi…

Kamp, burası da mahallenin biraz ötesinde yer alan lojmanlardan ibaretti, Mühendisler, Ustabaşılar, İdare amiri ve karakol komutanı otururdu…

Bu üç kesimin de yaşama biçimi, birbirinden tamamen ayrıydı. Köydekiler, gelenek ve göreneklerine bağlı yaşar, mahalledekiler, biraz daha serbest bir hayatı devam ettirir, kamptakiler ise biraz sosyete  sayılırdı…

Köy, mahalle ve kampta yaşayan ailelerin çocukları hepsi mahallede bulunan okula gelirdi. Okulda bile  bu üç kesimin çocukların giyim tarzları birbirinden ayrı olmakla birlikte siyah önlük ve beyaz yaka onları yüzeyde eşit kılardı…

Haftada bir, özellikle cumartesi akşamı, kampa seyyar sinema gelirdi. Perde ya yemekhanenin duvarına veya top sahasındaki iki direk arasına asılırdı. Biz, o günü sabırsızlıkla bekler, akşamüstü kampa koşardık. Bazen arıza nedeniyle sinema gelmezdi. O vakit ordusu, yenilgiye uğramış bir kumandan ezikliğinde üzgün üzgün eve dönerdik…

O dönemde Raman’ın, memlekette petrol dolayısıyla önemi çok büyüktü. Gazete ve radyodaki ajanslar hep bahsederdi…

****

1960 İhtilalinden birkaç ay önce Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Raman’ı ziyaret etti.

Öğretmenimiz bizi aldı, kampın giriş kapısı önüne dizildik. Elimizdeki kağıt bayraklarla bekledik. Siyah bir arabayla gelen Cumhurbaşkanı Celal Bayar bir eskort araba eşliğinde kapıya geldi. Arabanın camını açarak bize;
“Merhaba çocuklar, nasılsınız” dedi.

Biz de hep bir ağızdan gür bir sesle; “Sağ olun efendim” deyiverdik.

Sayıları on kişiyi geçmeyecek heyetle birlikte petrol sahasına giderek özellikle emektar 8 Nolu petrol kuyusunu ziyaret ettiler.

Bir hafta boyunca öğretmenimiz Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes’ten sitayişle bahsetti.

Dünya öyle bir dünya ki, düşmeye gör… Birkaç ay sonra 1960 İhtilali oldu…

Bu kez öğretmenimiz tarih kitabında bulunan Celal Bayar’ın resmini bize kağıtla kapattırdı…

O günün çocuk aklıyla bile bu çelişkiyi kabullenemiyorduk. Kendi aramızda sessiz bakışlarla bunu anlamaya, yorumlamaya çalışıyorduk…

Editör: Yunus Yasak