Hasankeyf, belediyelik olalı birkaç yıl olmuş, belediyenin alt katında iki sınıflı ortaokul açılmıştı. Okula esmer çehreli, toparlak müdür ile sarı tenli, uzun boylu bir öğretmen verilmiş, öğrencilerin bazı dersleri de biraz ötesindeki beş sınıflı ilkokul öğretmenleri tarafından doldurulmuştu.

Ortaokul öğretmeni Selman, çok çalışkan, insan sevgisi yüce olan, sabahleyin erken kalkan, çocukların bir şeyler öğrenmesi için çırpınan yiğit biriydi. Müdür ise rahatına düşkün, karnında su çalkalamayan bir kimseydi.

Reis vekilliği, birçok gerçek başkandan daha fazla sürmüş, ilçede sevilip sayılan, özellikle eğitime çok önem verip kasabada ortaokul açılmasına ön ayak olmuş Agit Efendi, okula geldi bize sordu:

“Arkadaşlar, çocukların İngilizce dersi boş geçiyor, bunu verecek kimse yok mu?”

Diğer arkadaşlar bana baktı; “Orta birinci sınıfın İngilizce dersini verebilirim. Ancak ortaokul müdürünün saatleri ayarlaması gerekir. Buradaki dersi bırakıp oraya gidemem.”

Müdür, bunu kabul etmeyince, kasabada bu konu dedikodu haline geldi. Derken müdür, yanımızda postaneden Mardin İl Milli Eğitim Müdürünü aradı. Müdür ona: “Oranın müdürü sensin. Saati geri ve ileri alabilirsin” dedi. Bunun üzerine saat 09.00’da başlayan ders saat 07.30’a alındı. Müdür okula erken gelmek zorunda kaldı...

Akan Müdür'ün sene sonunda tayini çıktı. O zaman gelenekti. Eşyasını ilçedeki öğretmen, memur, hatta çavuş bile yardım ederek kamyona yükledik. Kamyon köprüyü geçince Uzman Çavuş bana şöyle dedi:

“Bir gece yarısı, ilçeden yüzbaşı, Akan'la karakola geldi. On hane şikayet edilmiş, evler aranacaktı. Listede senin de ismin vardı. Ben ile başçavuş, şaşırdık. Yüzbaşıya: “Komutanım, bu çocuklarımızın öğretmenidir. Dürüst, görevine bağlı, çalışkan biridir. Bunun niye ismi var?”

Komutan, sırtı bize dönük Akan’ı işaret ederek: “Onun listesi” dedi.

Akan’a:  “Bu ne. Hoca ne yapmış? Senden benden dürüst” dedim. O bana:

“O ağalık yapıyor. Her gün masasında onlarca kişi oturuyor” dedi.

“Oğlum, o buralı, aşiretin bütün köylüleri onu tanıyor, senin gibi çulsuz değil ki. Hem sen de bazen onun yanında kahvede oturuyor, çayını içiyorsun. Ne var bunda, O bizim gibi bencillik yapamaz.”

“Ben görevimi yapıyorum” dedi.

“Bunu duyan komutan, bize göz etti. Biz de şifreyi aldık. Dokuz haneyi aradık. Şimdi, bu adamın ev eşyasını kamyona yüklerken en fazla sen yoruldun da üzüldüm... Onun senden bir kuyruk acısı vardı da anlayamadık...”

“Adamı, okula erken getirttik. Ona kalsa ilkokul dersi mühim değil, 'o boş geçsin' diyordu.

Haksız olarak iki yerden de para alacaktık. Anlayacağın ona sabah uykusunu kaçırttık. Zaten kendisi müdürlükten başka her şey yapıyordu. Her neyse o bizim misafirimizdi. Burada iken onun için söylemedin.” Doğrusu, bir şey yaparsın diye düşündüm.” “Olmaz olmaz. Misafire kötü davranılmaz. Ancak ağalığın bir çay ikramına düşeceğini de hiç düşünmezdik...

Editör: Yunus Yasak