Evlilik bizim için zorunlu kılınan bir şey midir? Bireyler belli bir yaşa geldikten sonra kimi kalıplara sıkıştırılarak “-eee artık vaktin geldi de geçiyor değil mi?” gibi sorularla karşılaşmak zorunda mı? Neden sürekli olarak “Evlenmelisin!” diye ailevi ve toplumsal baskıya maruz kalırız? Özellikle evlenmeyen kadınlara yönelik niçin olumsuz, ironik bir bakış açısı var? Ya da neden eksiklikmiş gibi görülür? Asıl eksikliğin bu bakış açısına ait olduğu gerçeğini ne zaman anlayacağız? Bu sorulara şüphesiz hepinizin kendi perspektifinden cevapları olacaktır.

Gelin beraber insanların evlenme isteğinin altında yatan psikolojik temellere bakalım.

Batman’da 20’den fazla düğün salonunun olduğunu biliyor muydunuz? Malumunuz düğün sezonu ve işin ilginç tarafı bu düğün salonlarında her gün bir çiftin evleniyor oluşu. Neredeyse şu dönemlerde hiçbir düğün salonunda yer bulamamak da ayrı bir boyut.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun açıkladığı 2017 verilerine göre Batman’da 2017 yılında 4149 kişi evlendi. Aynı yıl içerisinde Batmanda 149 kişi de boşandı. Bu istatistiki verilere göre şehrimizde ayda ortalama 350 kişi evlenip, 12 kişi de boşanıyor.

Bana göre; evliliğin altında yatan en temel psikolojik neden, bireylerin “güven ve ait olma arayışıdır.” Bunun detayına geçmeden önce, evliliğin tarihsel gelişim sürecine bakalım.

İlk evlilik nerede ve nasıl oldu?

Kimilerinin hayatını adadığı, kimilerinin burun kıvırıp istemediği bir durum evlilik. Mutluluğun ölçütü mü? Yoksa insanların özgürlüğüne giydirilmiş bir kamuflaj mı? Peki, ilk evlilik nerede ve nasıl oldu? İnsanlık neden evlenmeye ihtiyaç duydu. Evlilik ne zaman ortaya çıktı? Psikolojik alt temellere inerken, evliliğin tarihsel gelişimi hakkında bilgi sahibi olmak bakış açımızı geliştirecektir diye düşünüyorum.

Sümerlerde Evlilik

Sümerli genç kızların tapınaklara adanmaları âdetti. Kızlar buralarda Yaratıcının temsilcileriyle beraber yaşarlardı. Bunun dışında evlilik ise birtakım kanunlara bağlıydı. Sümer kanunlarında anne ve babanın çocukları üzerinde eşit hakları vardı. Kocalarını aldatan kadınlar ölüm cezasına çarptırılırlardı. Çocuk sahibi olamayan kadını boşamak da erkeğin hakkıydı.

Eski Mısır’da Evlilik

Mısır’da firavunlar kız kardeşleriyle evlenmeyi âdet edinmişlerdi. Böylece, tahta geçeceklerin tam manasıyla firavun kanından olması sağlanıyordu. Zamanla, kız kardeşle evlenme usulü halk arasına da yayıldı. Firavunların, ayrıca ülkenin en seçkin kızlarından kurulu kalabalık haremleri de vardı. Eski

Mısır’da boşanmalar pek azdı. Evlilik çoğunlukla iyi düzenleniyordu. Kadınların hâkimiyeti çok fazlaydı.

Çinlilerde Evlilik

Çin'de evlilik aşkla pek ilgili değildi. Ayrı cinsten gençler birbirlerinden uzak çevrelerde yetiştirilirler, pek temas ettirilmezlerdi. Çin’de evliliği anne ve babalar kararlaştırır, her türlü hazırlığı onlar yapardı. Yaşı geçip de evlenmeyen erkeğe iyi gözle bakılmazdı.

Bilinen en eski evlilik sözleşmesi

Dünya üzerinde bilinen en eski evlilik sözleşmesi bir papirüs üzerine yazılmıştır. Pa–igesh ile Ta–ti–lyemhotep arasında imzalanan bu evlilik sözleşmesi, papirüs üzerine demotik yazıyla yazılmıştır. Sözleşmede erkek, boşanma durumunda 30 gün içinde belirlenen miktarda parayı ödeme şartını kabul ediyor. Kadınsa, evlilik anlaşmasında belirtilen mal varlığının üçte birini ve hatta daha fazlasını alabiliyor. O döneme ait birçok sözleşme evlilikten doğan çocukların erkeğin varisi olarak yetiştirilmesini şart koşuyor. Evlilik sözleşmeleri ilk olarak Antik Mısır’ın Son Hanedanları Dönemi’nde (İÖ 661–332) kayda geçirilmeye başlandı. Boşanma nedenleri arasında, taraflardan birinin zina yapması, kadının dünyaya varis getirememesi, erkeğin karısından hoşlanmaması veya başka bir kadınla evlenmek istemesi yer alıyordu. Bu arada, boşanmanın nedeni ne olursa olsun, kadının kocasından yardım alma hakkı vardı. Boşanmanın ardından her iki taraf da evlenmekte serbestti.

M.Ö. Yazılan bu anlaşmanın günümüzün hukuki hakları ile son derece benzerlik gösterip modern çağa ayak uyduracak şekilde yazılmış olması takdire şayan. Şu an bile birçok toplum bunu gerçekleştirememekte olduğu da madalyonun diğer bir yüzü.

Evliliğin tarihsel gelişimini konuştuğumuza göre psikolojik temellerine girebiliriz.

Evlilik yüzüğüne dair ortaya atılan iki ayrı efsane var. Biri erkeklerin kadınlarını bağladıklarına dair bir teori. Bu teoriye göre, erkek, sevdiği kadının el ve ayaklarını iple bağlıyormuş. Şayet kadınının kaçmayacağına inanırsa ayaklarını çözer, tamamen güven duyduğunda da ellerini çözer ve ipi parmağına bağlarmış, bu bağ onları birbirine bağlayan aşklarının bir simgesi haline gelirmiş. Psikolojik açıdan bakıldığında da; parmaklara takılan yüzükler bağlılığı, sonsuzluğun sembolü olarak görülür. Aynı zamanda da bir savunma, korunma mekanizması işlevini görür. Karşıdaki insanlara “ben birine bağımlı değil bağlıyım, gardını ona göre al!” Mesajını içerir.

Çiftlerin evlenme isteğinin altında yatan birçok nedensellik vardır. Bu nedenselliklere bakarken doğru ya da yanlışlığını bir kenara bırakarak inceleyelim. Yorum siz değerli okurlara ait.

Âşık olmak ve sevilme içgüdüsü: İnsanlar âşık olduğunu ve çok sevdiğini hissettiği kişilerle, bu duyguları daha uzun yıllar yaşamak amacıyla evleniyorlar.

Sosyal zorunluluklar ve toplumsal baskı: Hemen hemen tüm kültürlerde belli bir yaşa gelindiğinde “evlenilmesi gerekiyor” düşüncesi hâkim ve bu düşünce çiftlerin evlenmesi üzerinde oldukça etkili. Evlilik tıpkı meslek sahibi olmak gibi mutlaka yapılması gereken bir yetişkinlik ödev ve sorumluluğu gibi algılanıyor. Toplum normlarına göre geç kalmışsanız ki geç yaş kültürden kültüre değişiyor, size hoş olmayan yakıştırmalar da yapılabilir. Ayrıca evli olmanın sosyal yapı içinde bazı avantajlarının olması da evlenmeyi sosyal ihtiyacı karşılaması bakımından önemli kılıyor. Hemen hemen tüm dinlerin evliliği kutsal olarak görmesi hatta bazı dinlere göre zorunluluk olmasını da bu başlık altında önemli nedenlerden biri olarak gösterebiliriz.

Güven ve Ait olma arayışı: İnsanlar var olduğu günden bu yana içsel olarak sürekli bir yere, kişiye ait olma ve güven duyma ihtiyacı içindedir. Koşulsuz güvenebileceği karşı cinsle beraber olma içgüdüsü ait olma arayışından gelmektedir.

Üremek, çocuk sahibi olmak: Üreme, nesli devam ettirme düşüncesinin genetik yönleri bilinen bir gerçektir. Çocuk sahibi olma isteği dünyada ve ülkemizde birçok çiftin evlenme nedenidir.

Yalnız kalma korkusu: Bazı insanların yalnız kalmaktan korktukları için evlendiklerini görüyoruz. Bu kişiler genellikle “bağımlı” eğilimi olan, anne ya da babasına aşırı düşkün kişiler oluyor. Doğru kişiyi bulduğunu düşünmek: Kendi algı ve değerler dünyasına göre doğru insanı bulmak, yine birçok kişi için evlenme nedeni olarak görülüyor.

İhtiyaçlarının karşılanacağını düşünmek: Sevgi, sosyal saygınlığın artacağı düşüncesi, cinsellik ya da maddi anlamda ihtiyaçlarının karşılanacağını düşünmek de önemli nedenler arasındadır. Özellikle kadının iş gücüne daha az girdiği, kadın istihdam ve çalışma oranlarının düşük olduğu toplumlarda (ki Batman bu şehirlerin başını çekiyor) maddi neden çok etkili bir faktör olarak karşımıza çıkıyor.

Evlenme isteğinin altında yatan psikolojik temellerini naçizane yazdıktan sonra toplumdaki çok yanlış bir kanıyı vurgulayarak eleştirmek istiyorum. Belli bir yaşa gelindiğinde “evlenilmesi gerekiyor” düşüncesi hâkim ve toplum normlarına göre geç kalmışsanız ki geç yaş kültürden kültüre değişiyor, size hoş olmayan yakıştırmalar da yapılabilir. Hele de KADIN’sanız işiniz çok daha güç hale gelebiliyor!

Bakın her birey özgürdür ve asla evlenmek zorunda değildir. Kişiler sırf evleniyor olmak için asla evlenmemeli ve evlendirilmemelidirler. Kişi istemediği halde “evlilikte bereket vardır” mantığıyla evliliğe sürüklemek çok büyük bir hatayı ve kendi tabirleriyle bereketsizliği beraberinde getirecektir.

Kişi evlenmediyse bunun altında yatan birçok neden olabilir; zaman, kişi, yer, aile, içsel dinamikler, hazırbulunuşluluk, psikolojik yeterlilik, maddiyat vs. Toplum olarak bu kişilere hele de kadınlara nahoş yakıştırmalara yapmak yerine, saygı duymayı bilmeli ki zorundayız ve onların kararlarını koşulsuz benimsemeliyiz! Evlenmeyen kişilere olumsuz bakış açısının kişilerin ruhunda ne denli psikolojik yaralar açabileceğini göz önünde bulundurarak konuşmak zorundayız!

Ezcümle; günümüz dünyasında evliliği nedenleri, rolü, tanımı üzerinde tartışma devam ederken evliliğin her zaman toplum tarafından şekillendirildiği gerçeğini göz ardı etmememiz gerekiyor. Bir toplum değer yargıları, kültürü ve iç dinamikleri zamanla değişecektir. Doğal olarak da evlilik anlayışı da bu değişimle beraber evrilecektir.