Dünya hayatında insan sağlığı kadar önemli bir şey yoktur diye düşünüyorum.

Yoksul bir insan çalışıp çabalayarak kazanç elde ederek, ailesini geçindirebilir ve hayatını sürdürebilir. Ancak bir kişi sağlığını kaybettikten sonra dünya onun olmuş neye yarar…

Kanuni Sultan Süleyman’ın meşhur namelerini hatırlayalım:

“Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi
olmaya devlet cihân da bir nefes sıhhât gibi.”

Geçtiğimiz günlerde beni telefonla arayıp yardım isteyen bir Suriyeli olmuştu. Kayınpeder, Kayın Valide ve Kayınbiraderi ile yaşam sürdüklerini belirten bir bey efendi, evde baktıkları yetişkin, zihinsel ve bedensel engelli bir hasta için yardım talep ediyordu.

“Ne olur evimize gelip kayınbiraderimi gözlerinizle görün. Çok zor durumdayız” diyordu.

Vicdanım sızladı, ziyaret etmeden rahat duramadım.

Meydan Mahallesinde, Fatih Camisi’nin tam karşısındaki bir evin ikinci katında bulunan aileyi ziyaret ettim. Yaşlı bir çift yemek yiyordu.

Israrla yemeğe davet ettiler, tok olduğumu belirtip teşekkür ettim. Hemen yan tarafta yatağa mahkum, tahminimce 35 yaşlarında bir genç dikkatimi çekti.

Tamamen yatağa mahkum olmuş, bez bağlanmaya başlanan zihinsel ve bedensel engelli Suriyeli Mehmet Emin Cısır adlı gencin ailesini dinledim, sonra imkanlar ölçüsünde gıda desteği sağladım.

**

**

Söz konusu engelli gencin devletin sosyal yardımlarından yararlanmadığını üzülerek öğrendim.

‘Nasıl olur, böyle ağır engelli bir gencin sağlık kurulu raporu yok mu?’ diye sordum.

Meğer yüzde 41 oran verilen bir engelli raporu varmış.

Nice yürüyemeyecek durumda yatağa mahkum ve aile fertleri tarafından bakımları yapılan yerli ve yabancılara ağır engelli raporu verilmediğini bildiğimden, yüreğim sızladı…

On yıl önce de, beş yıl önce de gündeme taşıdığım, tepki gösterdiğim ve düzelmesi için mücadele ettiğim, sosyal devlettin gereği olarak evde bakım meselesini yine gündeme taşıyacağıma dair kendime söz vererek evden ayrıldım.

Yaklaşık 8 yıl önce yakından tanıdığım, aralıklarla ziyaret ederek hayırseverlerin insani yardımlarını ulaştırdığım ve varlıklı insanlara evlerini gösterdiğim iki engellisi olan bir Suriyeli aile vardı. Yaşlı yatalak dede Abdurrahman Hıssi, felçli olduğundan sürekli yatağa mahkum durumdaydı. Aynı evde kalan 8 yaşındaki spastik engelli olarak sürekli sırt üstü olan ve gülen dünya tatlısı kız çocuğu torunu.

Batman Valiliği Suriye İl Koordinasyon Kurulu Üyesi idim. Batman Bölge Devlet Hastanesi’nden engelli raporu alan dede için ‘Ağır Özürlü’ hanesinin karşısına ‘Evet’ yazılmamış, yani, Batman bölge Devlet Hastanesi Sağlık Kuruluna göre bu felçli aile engelli maaşına ve evde bakıma uygun değilmiş…

Kıyameti koparmıştım. O dönemde Kamu Hastaneler Birliği Başkanı olan duyarlı Hocamız ilgilenmişti ama sonraki yıl o yaşlı amca vefat etmiş, torunu da Avrupa’ya göç etmişti.

Yine bir seferinde kanser hastası yaşlı, felç, ameli altında, yani bez bağlanan biri için yüzde 87 verilip, karşısına ‘Evet’ ağır engelli denilmeyen bir vatandaş için de patlamış, sorunu köşeme taşıyıp; ‘Bir kişinin ayağa kaldırıp yürütemediği yaşlı amca evde bakım hizmetinden yararlanamıyorsa, kim yararlanıyor acaba?’ diye sormuştum.

BEZ BAĞLANAN YAŞLI VE HASTALAR GERÇEĞİ…

Şu anki iktidarın sağlık politikasındaki en olumlu adımlarından birisi, evde yatalak olan hastalar ile bakıcılarına maaş bağlanması, evde bakım hizmet uygulamasıdır.

Ne yazık ki hükümetin attığı bu olumlu adıma rağmen gerçekten de engelli ve yatalak olmasına karşın bazı insanlarımızın mağdur edildiklerini ve yasadan yararlandırılmadıklarını gözlemliyorum…

Pandemi sürecini bilmiyorum öncesinde Batman Bölge Devlet Hastanesi bünyesinde oluşturulan bir kurul, evde bakıma ve kendilerine bakanlara maaş bağlanması için karar almaktaydı.

Sosyal Devlet, zor duruma düşen yaşlı ve hasta, ağır engelli vatandaşları için hayatı kolaylaştırıcı kanunlar, yönetmelikler çıkarmış. Uygulamada sıkıntılar var.

Yıllar önce bu gerçeğe şöyle dikkat çekmiştim: ‘Bazı vatandaşların tepkilerini şöyle ortaklaştırıp özetleyebilirim: ‘Keşke hastamızın durumu ağır olmasaydı. Yatağa mahkum hastalarımıza bez takıyor, temizliklerini biz yapıyoruz. Hiçbir şekilde hiçbir ihtiyaçlarını fiziksel olarak yerine getiremiyorlar. Fiziksel olarak tamamen engelli olduğu gibi, zihinsel olarak da bunamış hastalarımıza bile ‘iyileşebilir raporu’ veren doktorlar var. Buna rağmen düşük oranlı rapor verilmesine bir anlam veremiyoruz. Böylesi hastalara rapor verilmiyor ve evde bakım ücreti kapsamına alınmıyorlarsa, kime veriliyor? Biz hasta yakınlarına büyük haksızlık yapılıyor. Down Sendromu hastalarının iyileşmeleri tıbbi olarak mümkün değildir. Onlara bakan evde bakım ücretinden yararlandırılmıyorsa, Başbakanlık genelgesi hiçe sayılıyor demektir. Düşük oranlı raporlara itiraz ettiğimizde bazı doktorlar, ‘Şikayet edebilirsiniz. Hastanızı Diyarbakır’a gönderelim’ diye cevap veriyorlar. Zorla götürüp getirdiğimiz hastaları rapor için Diyarbakır’a sevk etmek insani bir davranış olamaz. Ne hakla Diyarbakır’a sevk ediyorlar? Hastalarımız engelli mi, bütün hayrı ve şerri altında mı, yatağa mahkum mu, içecek suyunu bile ağzına veriyor muyuz? Evet. Hal böyle iken bize yapılan zulüm değil mi? Bizim haklarımızı kim savunacak? Şikayetler uzayıp gidiyor. Gerçekten de birilerinin bu meseleye el atması gerekiyor.’

Evet, günümüzde de ağır hasta ve engelliler konusunda bazı sıkıntılara tanık oluyorum. İnşallah yarın ki yazımla da bu insanlarımızın gözetilmesi için görüşlerimi ifade edeceğim.

Devamı yarın