Değerli Okurlar, geçtiğimiz bahar aylarında bölgemizdeki rahmet pınarları coştu. Bölgedeki bütün barajlar, bol yağışlardan dolayı ciddi riskler yaşadı, dolu savak kapakları açılarak nehirlere yüksek debili sular bırakıldı. Bunun sonucu olarak binlerce dönüm ekili alan sular altında kaldı…

Basın mensuplarımız 40 yıldır kuruyan çeşmeleri ve akmayan dereleri yazdı. Tertemiz su kaynaklarımız çağlayan gibi akmaktadır.

Allah’ın bizlere bahşettiği bu güzelliklere şükretmesini bilmeliyiz.

Dünyada durum böyle güzel değildir. Geçtiğimiz günlerde yaygın medyaya düşen bir haberi not almıştım…

Dünyada yüz milyonlarca insan temiz içilebilecek sudan mahrum. Not aldığım haberin başlığına bakalım: “Dünyada 2,1 Milyar Kişi Temiz Su İmkanından Yoksun.”

**

**

Devletin resmi haber ajansı olan Anadolu Ajansı’nın geçtiği haber bizler için çok şey ifade etmeyebilir. Çünkü bizler tehlikenin farkında değiliz henüz. Zira suyun başındayız, dört tarafımızda nehirler, çaylar, dereler gürül gürül temiz su akıyor…

Oysa bakınız BM nasıl uyarıyor: “Birleşmiş Milletler (BM) raporu, dünya genelinde 2,1 milyar kişinin evinde temiz suya, 4,5 milyar kişinin ise sıhhi temizlik hizmetlerine erişim imkanı olmadığını ortaya koydu. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) tarafından ortak hazırlanan ‘İçme suyu, sanitasyon ve hijyen konusunda ilerlemeler: 2017’ raporu açıklandı. Rapora göre, dünyadaki her 10 kişiden 3'üne tekabül eden 2,1 milyar kişinin evinde kullanılabilir temiz su bulunmuyor. Her 10 kişiden yaklaşık 6'sına karşılık gelen 4,5 milyar kişi ise sıhhi temizlik ve hijyen hizmetlerinden yoksun. Temiz su ve hijyen imkanı bulunamadığı için her yıl beş yaş altı 361 bin çocuğun ishal nedeniyle öldüğü kaydedilen raporda, yetersiz sıhhi temizlik ve kirli suların kolera, dizanteri, hepatit A ve tifo gibi bulaşıcı hastalıkların yayılmasına neden olduğu hatırlatıldı.”

**

**

17 HAZİRAN DÜNYA ÇÖLLEŞMEYLE MÜCADELE GÜNÜ…

Saygıdeğer Okurlar, bu bilgileri neden bugün paylaşıyorum? Çünkü bugün 17 Haziran.

Önemi şundan geliyor; Birleşmiş Milletler Teşkilatı, 17 Haziran’ı, ‘Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’ olarak ilan etmiştir. Bugün vesilesiyle doğayı, çevreyi, ormanlarımızı koruma konusunda toplumsal bir bilinç oluşturmalıyız.

Dünya’da insanlık ailesine yönelik en büyük tehdit çölleşmekten geliyor.

Nedeni gayet açık; Ormanlarımızı yitiriyoruz…

Her zaman bu vesile ile ifade ediyorum; aşırı ve bilinçsiz su tüketimi, hatalı sulama, yanlış tarım uygulamaları, çarpık kentleşme, toprakların, kaynakların aşırı ve amaç dışı kullanımı, ormansızlaşma, ormanların hoyratça talan edilmesi, dünyada yaşanan savaşlar vb. gibi çeşitli faktörler yüzünden dünyamız hızla çölleşmekte, dünya ile birlikte ülkemizin geleceğini de tehdit etmektedir…

Bilim adamları, dünya yüzeyinde her yıl 6 milyon hektar alanın çölleştiğini, bundan kaynaklı olarak bir milyardan fazla insanın açlık sınırında yaşadığını ve günlük temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadığını ifade etmektedirler.

Bu köşede yıllardır çevreci hareketlerin mesajlarına yer veriyorum. Mesaj gayet açık ve net: “Toprak yaşamın vazgeçilmezidir. Toprakları çölleşen bir ülkeyi bekleyen en önemli ve kaçınılmaz tehlike, işsizlik, yoksulluk, susuzluk, açlık ve göçtür. Gelecek nesillere, çocuklarımıza çölleşmiş bir ülke bırakmak istemiyorsak, toplum olarak çölleşmeye karşı verilen mücadelede yerimizi almalıyız.”

**

**

İyi de bu mücadeledeki yerimizi nasıl alacağız? Evimizde oturarak, gelişmelere seyirci kalarak mücadelede yer alabilir miyiz?

Hayır, kesinlikle hayır…

Herkes duyarlı olacak. İnsanlık yararına gönüllü olarak faaliyette bulunan hareketleri maddi ve manevi desteklemeliyiz.

Bilim insanlarının uyarılarına kulak vermeliyiz.

Geleceğimizi tehdit eden çölleşmeyle etkin mücadele için ağaçlandırma kampanyalarında yerimi almalıyız.

İlçelerimiz kırsallarında ormanlarımız güvende değil. Buna duyarlı olmalıyız.

Kozluk kırsalındaki yağmur ormanlarımız risk altında bulunuyor. Google earth üzerinden geçmiş yıllara bakabilirsiniz. Ormanlarımızı çıkarları için talan etmeye çalışanlar var. İl yöneticilerini bu konuda duyarlı olmaya davet etmeliyiz.

Evet, bu yıl yöremiz iyi bir yağış aldı. İyi bir ot gerçeği var. Kurumuş otlar orman yangınları için büyük bir risktir. Ülkemizin, bölgemizin çölleşmemesi için olası orman yangınları için gerekli tedbirleri almalıyız. Bizler kamuoyu baskısı oluşturarak görevimizi yapmalıyız.

Toplumsal barış, topraktan gelir. Bu bilinçle 17 Haziran Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nün bir toplumsal bilinçlenmeye vesile olmasını diliyorum. Daha yaşanabilir bir dünya özlemi ile…