Bu köşede her kesimin hak ve hukukları savunulur, toplumu, kitleleri ilgilendiren her sorun işlenir biliyorsunuz.

Emek ve emekçiler ile ilgili olarak da bu köşede yıllarca değerlendirmelerde bulundum.

Takvim yaprakları 1 Mayıs’ı gösterdiğinde emek ve emekçilerle ilgili değerlendirme yapmadan geçmek istemedim hiçbir zaman…

Neden derseniz, dünyada, ülkemizde olduğu gibi kentimizde de emek sömürüsü var ve emekçiler 15 yıl öncenin koşullarında çalıştırılıyorlar…

Dünya ve ülkemiz 1 Mayıs’ı Dünya İşçi ve Emekçiler Bayramı olarak kabul etmiş, bu günü resmi tatil olarak ilan etmişiz.

İyi de önemli olan bayram ilan etmek mi, yoksa emekçilerin hak ve hukuklarının korunması mı?

Dünya ve ülkemiz emekçilerinin durumları, çalışma koşulları, aldıkları ücret, sosyal güvenceleri vs ne durumda, ona bakmak lazım.

Ancak hiç de iç açıcı olmayan sorunlar söz konusudur…

**

**

155 YIL ÖNCEKİ TALEPLER HALA KARŞILANMADI…

Hafta sonuna denk gelen 1 Mayıs bayramı, emek ve emekçiler ile ilgili olarak söyleyecek çok sözüm vardır.

Nedir 1 Mayıs, Özgür Ansiklopedi’den bazı satırlara bakalım: “1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı, işçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü. Dünya üzerindeki pek çok ülkede, resmî tatil olarak kabul edilmektedir. Türkiye’de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlanmıştır. 2008 Nisan'ında, "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir. 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM’de kabul edilen5892 sayılı yasanın, 27 Nisan 2009'da Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmesi ile, 1 Mayıs Resmi tatil ilan edilmiştir. İlk kez 1856’da Avustralya’nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesinden Parlamento Evi'ne kadar bir yürüyüş düzenlediler.

1 Mayıs 1886'da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Chicago’da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizyil’de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, 'Böylece ön yargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştı.”

**

**

Evet, görüldüğü gibi pek çok açıdan önemli bir gündür bir Mayıs.

Irkçılığa karşı halkların bilinçlenmesine hizmet eden 1 Mayıs, aynı zamanda emek ve emekçilerin hukukunun tüm dünyada savunulduğu gündür.

Çocukluğumdaki 1 Mayıs’ları hatırlıyorum.

Bir keresinde eski Kadın ve Doğum Hastanesi(İluh Devlet Hastanesi) önünde oluşturulan tahminime göre 10’ar kişinin kolkola girerek oluşturdukları yürüyüş kortejinin başı mevcut Belediye önüne varmıştı. Çoğu TPAO emekçileriydi.

Çünkü o zamanlar TPAO bünyesinde yaklaşık 7 bin emekçi istihdam ediliyordu.

Neyse, esasa gelelim. 155 yıl önce emekçiler 12 saatlik çalışmaya karşı çıkıp, 8 saatlik talep ile yürüyüşler düzenlemişlerdi değil mi?

Devlet kademelerindeki hizmet kollarında kadrolu kamu emekçilerimiz için 8 saatlik çalışma pratik bulmuştur. Ancak hayatın pek çok alanında milyonlarca emekçi en ağır iş kollarında, düşük ücretle ve sosyal güvencesiz olarak çalışmaya devam etmektedirler…

Bu gerçeği dikkat çeken o kadar çok makalemi burada bilgilerinize sunabilirim ki günlerce sayfam yetmez. ‘Köle Düzeni’ adını verdiğim bu emek ve emekçi sömürüsüne herkes seyirci.

Özellikle de emek örgütleri olan konfederasyonlar ve sendikalar bu konuda hiçbir çalışma yürütmüyorlar…

Geçmişte dikkat çektiğim gibi şimdi de durum değişmediği için aynı ifadeleri rahatlıkla kullanabiliyorum. 1 Mayıs denildi mi Türkiye medyasında Taksim gerilimi, siyasilerin emekçiler ile ilgili boş söylemleri aklımıza geliyor…

Ne yazık ki 1 Mayıslarda kimse ülkemizdeki emek sömürüsünden, köle düzeninden söz edemiyor. Çünkü o günden söz edildiğinde hemen Taksim yasağı, polis şiddeti, gaz ve kısır tartışmalar öne çıkıyor…

Bunda en büyük pay Emek Cephesini oluşturan sendika ve konfederasyonlardır diye düşünüyorum. İlla Taksimde kutlama diye tutturan emek örgütleri ile polisler arasında yaşananlar yaygın medyada haber olunca, emekçilerin 12 saatlik köle düzenini kimse tartışamıyor, toplumda yankı bulmuyor. Bu ülkedeki emek sömürüsüne seyirci kalan, gerçek anlamda görevlerini yapmayan Emek Örgütleri gerçeğinin üzeri, Taksim Şalıyla örtülüyor diye düşünüyorum…

Ülke gerçeği ile Batman gerçeği örtüşüyor. Batman’da da emek sömürüsü var, Batman’da da köle düzeni egemen ve sistemin çarkları tıkır tıkır işliyor.

Peygamberimizin, “İşçinin hakkını alın teri kurumadan önce ödeyiniz” sözünün gereğini halkı Müslüman devletler hiçbir zaman yerine getirmemiştir…

Karl Marks, “Varsın egemen sınıflar bir komünist devrim korkusuyla titresinler. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. Kazanacakları bir dünya var. Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşiniz!” diye çarpıcı bir söylemde bulunmuştu.

O devrim bir hayal olarak kalırken, dünya emekçilerinin zincirlerinden başka da kaybettikleri şeylerin olduğunu herkes gördü…

Devamı yarın