Şu büyük evrende, muhteşem kâinatta her şeyin büyük bir düzen, ahenk-uyum içerisinde hareket ettiğini biliyorsunuz. Bilim insanları, kâinattaki muazzam düzeni en küçük molekül, atom ve hücrelerden tutun da, en büyük galaksilere ve sistemlere kadar bizlerin anlayabileceği dille ifade etmişlerdir.

Bir meyvenin olgunlaşabilmesi için bütün kâinatın düzen içerisinde hareket etmesi bir zorunluluktur.

Eğer dünyamız kendi ekseni ve güneşin etrafında hareket etmezse gece ve gündüzler ile mevsimler oluşmayacak, dolayısıyla o meyveyi yememiz mümkün olmayacaktır.

Güneş de yörüngesinde, içerisinde bulunduğu galaksi ile birlikte milyarlarca yıldızla bir bilinmeze doğru hareket etmektedir.

Dört element, ateş(Güneşin sıcaklığı), toprak, su ve hava, bizim bir meyveyi yiyebilmemiz için birlikte, bir düzen içerisinde hareket ettirilmektedir.
Günümüzde bilim insanları, ekolojik sistemin korunması gerektiğinden söz ederken, besin zinciri ile canlılar alemindeki düzene de işaret etmektedirler. Yani, kâinattaki büyük düzen her şey için geçerlidir.

**

**

Öncelikle akıl sahiplerinin bu gerçeği görüp, ona göre davranışlarına dikkat etmeleri gerekmektedir düşüncesindeyim.

Kimsenin diğer canlılara zarar verme ve keyfi müdahale hakkı ile yetkisi yoktur. Evrendeki en akıllı varlık olan insanların, tüm canlılara karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerekmektedir.
Bu girişten sonra sadede geleyim. Basında yer alan bir haberi okurken duyduğum üzüntü bana bu satırları yazdırttı. Toplum olarak gerçekleri görebilmemiz için daha çook kat etmemiz gereken mesafenin olduğuna inandım.
Neden mi söz ediyorum?
Basında, öldürülen bir domuz haberi ve fotoğrafına yer verilmişti. Sanki çok iyi bir davranış sergilemişler gibi koca koca adamlar, öldürülen domuzla birlikte hatıra fotoğrafları çektiriyordu.
Bazı gazetelerimizde konu ile ilgili olarak verilen haberlerin başlıklarına bakalım: “Aç domuzlar, şehir sınırında”, ‘Yaban domuzları, köylere indi’, ‘Eksi 17 derecede domuz avı.”
Gece eksi 17 dereceyi bulan soğuk havaya rağmen insanların hışmına uğrayan hayvanların haberini okurken, Batman’da, hayvan haklarını savunan sivil toplum örgütlerinin olmamasının bir eksiklik olduğunu düşündüm.
Öncelikle yorumuma konu olan haberle ilgili görüşümü açıkça ifade edeyim; O görüntüler, o çirkin manzara, o öldürülen hayvana ayak basarak poz vermeler, hayvanların yaşam haklarına olan saygısızlığın somut bir göstergesidir…
Bilinçli, aydın, canlıların yaşam haklarına saygılı bireyler, bir şekilde keyfi olarak öldürülen hayvanlarla birlikte objektiflere poz veremez…
Bu yanlışa imza atanların bilinçli olarak hareket etmediklerini düşünüyorum. Onlara makul bir dille canlıların yaşam hakları anlatılsaydı, bir utanç olarak gördüğüm fotoğraf karesine girmeyeceklerdi.
Tabi burada sadece poz veren insanlara yönelik değildir eleştirilerim.
Haberi ben yazmış olsaydım, karda, kıyamette, eksi 17 derecede bile canlıları öldürmeye çalışan insanlar ayıbı üzerinden kurgulardım.
KEYİF İÇİN HAYVAN ÖLDÜRENLER…
Sormak istiyorum; bu çetin kış koşullarında yaşam mücadelesi veren hayvanları, velev ki domuz olsa bile öldürmek kahramanlık mı? Bir domuzu öldürüp, üzerine basarak objektiflere poz vermekle ne kazandınız?
Etinden, sütünden, derisinden, yününden yararlanılan bir hayvan olmadığı açıktır. Hal böyle iken bu ne zalimlik?
Avrupa’da, dünyanın başka ülkelerinde domuzlar dahil, hayvan türleri korunma altına alınıyor. Hayvan haklarının da olduğu gerçeğini bir yana bırakın, hayvan türlerinin yok olmasının, ekolojik sisteme, besin zincirinde sorunlara neden olacağı gerçeğinden yola çıkılarak canlılar korunuyor. Bizde ise keyfi olarak öldürüyoruz. O domuzlar kime ne zarar veriyor acaba? Yaz aylarında belki bazı köylülerimizin bağlarına, ekinlerine zarar verebilirler düşüncesiyle de bu hayvanları telef etmediler. Avcılar keyfi olarak öldürüyor.
Bu davranış İslam’a göre bir suçtur. Kur’an-ı Kerim’de insan hak ve sorumluluklarını belirlenirken insanlara hayvanlarında insanlar gibi bir ümmet olduğu belirtiliyor. “Yeryüzünde kıpırdayan hiçbir canlı, gökyüzünde iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki sizin gibi birer ümmet olmasınlar." (En’am suresi)
İslami kaynaklarda, “Bu ayetlere göre hareket ederek bize örnek olan sevgili Peygamberimiz(SAV) deve güreşlerini, horoz dövüşlerini, köpek dalaşlarını ve bütün hayvanların boğuşturulmasını yasaklamıştır” denilirken, şu hadisi şeriflerden örnekler sıralanıyor: “Susuz köpeğe kuyuya inip su veren bir erkeğin ve bir kadının cennetlik olduğunu, bir kediyi evine hapsedip yemek ve su vermeyen bir kadının da azap göreceğini haber vermiştir.” Bunlar güvenilir kaynaklardan bize ulaşan bilgilerdir.
Nasıl 10 Aralık 1948 tarihinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ilan edilmişse, Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi de vardır. 15 Ekim 1978 tarihinde Paris’teki UNESCO Merkezi’nde törenle ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden bazı maddeleri de hatırlatmak istiyorum: “Bütün hayvanlar biyolojik denge kavramı içerisinde varolmak bakımından eşit haklara sahiptir. Bütün hayvanlar saygı gösterilme hakkına sahiptir. Hayvanlara kötü muamele edilemez veya zalimane davranışlarda bulunulamaz. Ölü bir hayvana saygıyla davranılmalıdır. Vahşi hayvanlar yaşama hakkına ve kendi doğal çevrelerinde özgürce üreme hakkına sahiptirler. (Bu maddeyi lütfen bir kez daha okuyun) Soyu tükenen hayvanların ya da yok edilen bir hayvanın yerine yenisinin ikame edilmesi yöntemleri geliştirilmeli ve sistemli olarak devam ettirilmelidir. Hayvanların güvenliğinin koruma altına alınması hususu Devlet örgütleri düzeyinde temsil edilmelidir. Eğitimden ve okullaşmadan sorumlu merciler, vatandaşlarına çocukluktan itibaren hayvanları anlamayı ve saygı göstermeyi öğrenmeleri için olanak sağlamak zorundadır.”
Evet, görüldüğü gibi hayvanların da hakları vardır. Bir insan hakları savunucusu olarak hayvanların haklarını da savunmayı görev biliyorum. Zekası kıt bazıları sakın ola ki bu yazımı okuduktan sonra, “İnsan hakları güvencede değil, sen neden söz ediyorsun?” deme basitliğine düşmesinler. İnsan haklarını savunurken bedel ödemiş biriyim, yine savunuyorum. Ancak bir vicdan sahibi olarak hayvanların da haklarını savunmamız gerektiğini yüksek sesle dillendiriyorum. Bu yazımla, eğitimden sorumlu mercilerin yapması gereken görevi yaptığıma, vatandaşlara, çocukluktan itibaren hayvanları anlamayı, onlara saygı göstermeyi öğrenmelerine katkı sunmak istedim. Lütfen, 'domuz' deyip geçmeyelim. Dağ başında, kendi halinde dolaşan canlıları, domuz bile olsa keyfi olarak öldürenlerle, balina ve fokları öldürenler arasında pek bir fark göremiyorum. Hayvanların da haklarının olduğunu kavrayan, bu bilince varan bir toplum olmamız dileğiyle…

NOT: Bu yazı önemine binaen bir tekrardır.