*Dicle nehri asırlardır kardeşlik yaptığı tarihi ilçe Hasankeyf’e hep hayat verdi. Bu coğrafyanın kurak ovasına, Dicle ve çevredeki akarsular canlılık kattı. Sessiz ve deri akan Dicle nehri, karanlığın düşmesiyle bir başka oluyor tarihin gölgesinde…

*Termometrelerin 50 dereceyi gösterdiği şu günlerde Batmanlılar, daha çok hafta sonları Dicle Nehri ile Nusaybin-Beyaz su’ya akın ediyor.  Akarsular kıyısındaki bir esinti yetiyor şu sıcak yaz mevsiminde…

DİCLE’DE MANZARA

Tarihi ilçe Hasankeyf’ten  kıvrılarak geçen Dicle Nehri’nin ortasında kurulan masalar karanlığın çökmesiyle bir başka oluyor.

Renkli ışıklar eşliğinde Dicle Nehri’nin ortasında kurulan masalarda günün yorgunluğunu atanlar, önümüzdeki yıl belki de bu doyumsuz manzaradan mahrum kalacak.

‘Batman’ın fotoromanı’ köşesindeki kare belki de dikkatinizi çekmiştir. O da eski Sosyal Hizmetler ve Politikalardan sorumlu Devlet Bakanı Hasan Gemici ve eşi 2000’li yılların başında Batman’a konuk olduklarında; ne şimdi ki TP Kristal Park’ta ne de başka bir yerde dinlenmek istememişti.

12 Bin yıllık Hasankeyf kalesinin dibindeki tarihi ‘Yol Geçen Hanı’nda eşiyle birlikte bir yaz mevsiminde dinlenen eski Bakan Gemici, şu mesajı vermişti;

‘’Dünyanın bir çok ülkesini gezdim ama Hasankeyf’teki bu otantik ortamı hiçbir yerde göremedim. Dicle Nehri kıyısındaki Yol Geçen Hanı’nın manzarası pek az rastlanacak türden. Burada dinlenmenin keyfinin tarifi zor. Keşke bu mağaraları koruyabilsek, turizme kazandırabilsek…’’

Fotoğrafa bakıldığında eski Bakan Gemici’nin, yüzündeki ifade tarihi dokuya ne kadar düşkün olduğunu gözler önüne seriyor.

ŞENER ŞEN DE HAYRAN KALMIŞTI

Beyaz perdenin usta oyuncusu Şener Şen de 90’lı yılların sonunda konuk olduğu tarihi ilçede o da eski Bakan Gemici gibi ‘Yol Geçen Hanı’n da dinlenmişti. Bir yaz mevsiminde dönemin eski Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürü Abdurrahman Yiğit, tarihi doku ile ilgili ünlü sanatçıya Hasankeyf’i anlatmıştı.

Şener Şen, beraberindeki mimara aynen şu sözleri sarf etmişti;

“İstanbul’un yorucu trafiği ve bilinen modern yapılar beni yorgun düşürdü. Bir buçuk saat süreyle dinlenme imkanı bulduğum bu mağarada geçirdiğim andan duyduğum mutluluğu kelimelerle tarif edemem. Burası başka bir dünya. Bu mağaradaki motifin aynısını İstanbul’daki evime taşımak istiyorum. Mimar yapar mı yapmaz mı bilemem ama ömrüm yeterse Güneydoğu gezisine çıkarsam bu mağaraya tekrardan geleceğim…’’

O Yolgeçen mağarasına kimler geldi, kimler geçti?

Eski Valiler, bürokratlar, yazar-çizerler ve de tarih severler…

Artık o Yol Geçen Hanı da yok. O tarihi mağara dolguyla kapatıldı. 10-15 yıl önce Hasankeyf’i görmeye gelenler ne Yol geçen mağarasını görebilecekler ne de kalenin önünden geçen kanyonu…

ESKİ ÇARŞIDA SON ALIŞ VERİŞ!

Hasankeyf’in eski yerleşim biriminin ortasından yani eski ‘Karaköy yolu’ üzerindeki o tarihi çarşının yerinde şimdi yeller esiyor. O sayısız kişilerin geçtiği yol artık yok.

Romalılar dönemine ait mozaiklerin bulunduğu ilk giriş kapısındaki nöbetçi kulübesi, 5.000 yıl öncesinde tandır ekmeğinin üretildiği fırın, ilk dokumacıların atölyelerinin bulunduğu o çarşının üstü de hafriyatla kapatıldı.

Evet…  O eski Hasankeyf’ten geride kalan tek tük tarihi yapılar, kale girişindeki orta kapı da taşınıyor. Artuklular dönemindeki Dicle Nehri kıyısındaki hamam da taşınma için gün sayıyor. Zeynel Bey Türbesi kümbeti nasıl yeni yerleşim birimine yakın taşındıysa, yukarıda saydığımız eserler de  kurulduğu yerden kopmak üzere.

El-Rızık ve Sultan Süleyman Koç Camileri de 3 parça halinde taşınacak. Bir de Kızlar Camii bahçesindeki eski hükümdar ve paşalara ait mezarlıklar da belgeleme çalışmaları tamamlandı. Bu önemli yapıtlar da eski yerleşim biriminden bir bir ayrılıyor.

DİCLE’DE HÜZÜN

Dicle Nehri’nde akşamları kurulan masalar da yer kalmıyor. Belki de son çaylar demleniyor.

Loş ışıklar altında koyu sohbette olanlar eski yerleşim birimine baka baka yorum yapıyor;

‘’-Hasankeyf hızla o eski manzarasından uzaklaşıyor. Her gün yeni bir taşınma işlemi oluyor. Köprü girişindeki İmam Abdullah Zaviyesi ve Süleyman Koç Minaresi bitişiğindeki külliye binasının bir kısmı parçalara bölünerek yeni yerleşim birimine yakın yarım adaya götürülüyor. Kültürel yarım adayı merak ediyoruz. Umarız Hasankeyf’in o eşsiz eserlerini orada bir arada görürüz…’’

100 yıllık Hasankeyf’in tarihi çarşısında hediyelik eşya satan esnaflar da son mallarını görücüye çıkarmış durumda.

Yerli ve yabancı konuklara, üzerinde ‘Hasankeyf hatırası’ yazılı farklı motiflerin olduğu eşyaları satmaya çalışan bazı esnaflar eski günleri mumla aradıklarını itiraf ediyor;

‘’Nerede o eski Hasankeyf. Buraya gelen konuklar eski çarşıda turlayıp Midyat ve Mardin’e yol alıyor. Oysa 10-15 yıl önce buraya gelen konuklarımız kaleye çıkar, çevredeki tarihi dokuları saatlerce gezer ve öyle ayrılırdı. Kimi konuklar ise eski derme çatma da olsa motellerde ya da Dicle Nehri kenarındaki çardaklarda kalmayı tercih ederdi…‘’

Hasankeyf’te kime dokunursanız dokunun, eski günlerden söz ediyor. Yıllarca iç içe yaşadığı tarihi dokunun gölgesinden ayrılmanın zorluklarını yaşayacaklarını söylüyor Hasankeyfliler.

Kısacası; Hasankeyfliye bir dokun bin ah işit. Şimdilerde Hasankeyf’i ne anlatan küçük rehberler var ne de o şehrin dününe dair öykülerini dile getirenler... Sadece yaz mevsiminde serinlemek için nehirdeki masalarda oturanların koyu sohbeti var.

Hasankeyf’ten şimdilik yazacaklarımız bunlar…