Cumhuriyetle yaşıt hemen hemen…
Savaştan yeni çıkmış, yorgun ve yeni inşa edilen bir ülke coğrafyasında dünyaya geliyordu…
Doğacağı bölgenin ilerleyen yıllarda ülkesinin bir numaralı sorunu olacağından habersizdi…
Kalabalık bir ailenin ferdiydi…
Ne bir ağanın ne bir şeyhin ne de bir memurun çocuğuydu…
Babası kendi yağında kavrulan bir çiftçiydi…
Daha sonra kalabalık bir ailesi oldu.
Kıt kanaat geçiniyordu, elindeki malası o'nun ekmeğiydi…
Çocukken geçirdiği su çiçeği hastalığı bir gözüne mal olmasına rağmen çalışkanlığını etkilememişti...

Zekiydi, bilgiliydi…
Döneminde dört yıldı askerlik…
Askerliğini Türkiye'nin en değerli topraklarından, Çanakkale-Gelibolu'da yapıyordu...
Komutanı ise bir dönem Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevi ile Milli Savunma Bakanlığını yapan Muzaffer Alankuş'tu… Albayı ise Sadullah Ergün'dü…
Dört yıl yapması gereken askerliği bir gözü görmediği için iki yıl yapıyordu…
Ancak iki gözü olanlardan bile daha iyi görüyor, çalışkanlığı o'na 20 gün önceden terhis verdiriyordu…
Çocukluğum/çocukluğumuz askerlik anılarını dinlemekle geçti…
Dindardı da aynı zamanda…
İslamın, imanın şartlarını,
namazın kurallarını,
orucun sevaplarını,
cennettin güzelliklerini,
cehennemin azabını ilk ondan öğreniyordum…

Hep Kürtçe konuşur, askerdeyken öğrendiği Türkçe ile dünya meselelerini yorumlardı bazen çevresindekilere.
Hep yanımızdaydı...
Yavrularını koruyan bir aslan, bir kartal gibi korurdu bizi…
Dim dikti…
Doğrusundan asla vazgeçmez, ailesine sıkı sıkı bağlıydı…
Belki okumamıştı ama okur-yazarlığı 'bilenler'den iyidi...
Yörenin yobazı değil, aydını gibiydi…
Kadınına da değer verirdi, çocuklarına da…
O dönemlerde 'çocuklarınızı okula göndermeyin, günah' diyenlerin aksine gönderirdi 'mektebe' çocuklarını…
Hatta Batman'ın ilk günlük gazetesi Çağdaş da o'un yönlendirmesiyle çıkmıştı.
En büyük oğlunu meslek öğrensin diye matbaaya yönlendirmişti…
…Ve o yönlendirmeyle gelen 30 yıllık başarı...
*
'Çocuklarım büyüdü, işleri güçleri var… Şimdi rahatladım işte, bir de baktım ki yaşım geçmiş….'
Bir kaç gün once öyle diyordu…
*
Yukarıda tarif etmeye çalıştığım, 90'ı devirmiş koca bir çınar…
Dedem… Hacı Hüseyin...
Şimdilerde oldukça hasta…
Artık yorgun…
Çocuklarını, torunlarını bırakmak istemese de veda eder gibi mesajlar veriyor.
Bazen dalıyor boşluğa, 8 ay önce yitirdiği eşini gözlüyor sanki…
Ben de dalıyorum bazen; o da bırakırsa bizi ne yaparız?…
Biliyorum, bir gün bırakacaksın bizi…
Keşke hiç gitmesen büyük Arslan.