Uzun süredir hep yerel sorunları yazıp duruyorum.

Gündeme taşımadığım sorun yok gibi…

Bazı meslektaşlarım gibi, bu kentin alt yapı, üst yapı, çevre, sağlık sorunlarına dikkat çekip duruyorum.

Kimse basit meselelerden söz ettiğimi ileri süremez…

Buna rağmen ciddi bir duyarsızlık var…

Muhataplardan cevap yok…

Muhataplardan hesap soran da yok…

**

**

O zaman niye yazıyoruz?

Madem toplumu ilgilendiren önemli sorunları kamuoyunun gündemine taşıyor, soruna dikkat çekiyor ve çözümü için nelerin yapıldığını, nelerin yapılması gerektiğini soruyor ama cevap alamıyorsak, o zaman gerçekten niye yazıyoruz?

Sağlık sorununu ele alıyorsunuz, muhatabınız yok…

Ulaşım sorununu gündeme taşıyorsunuz, ilgililer oralı değil…

Çevre sorunları için hesap soruyorsunuz, kimseler duymuyor…

Parklar karanlıkta, vatandaşlar sıkıntılı. Sorunu gündeme taşıyıp çözüm öneriyorsunuz. Kurumlar birbirlerini suçluyor…

İyi de bu kısır döngünün aşılması gerekmez mi?

Bir Nefrolog yok, hastalarımız ve yakınları Diyarbakır yollarında perişan oluyor diye adeta bağırıyoruz.

Kimse sesimizi duymuyor…

**

**

SUSKUNLUĞU KABULLENMİYORUM…

Petrol kirliliği var, su kaynaklarımız kirletiliyor diye belge sunuyorsunuz. Kimse oralı olmuyor…

Kentin göbeğinde petrol kuyusu açılıyor.

Halka tercüman olup sorunu yazıyor, ilgilileri göreve çağırıyorsunuz…

Siz yazıp, siz okumuş oluyorsunuz…

Engellilerin sağlık raporlarında oynanan oyunlara dikkat çekiyorsunuz.

Bir yetkili çıkıp bilgilendirme yapmıyor…

Batman Çayı su yatağı sayısız aileyi perişan ediyor.

Harcanan trilyonlar, projenin son durumu hakkında bilgi istiyorsunuz.

İlgililer susuyor…

İyi de susmak çare mi?

Hayır, hayır suskunluğu kabullenmiyorum…

**

**

İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri susmayı tercih ediyorsa, onların amirleri konumundaki il mülki idarecilerine görev düşmez mi?

Düşünceme göre görev düşüyor.

Hatta onların özellikle hesap sormaları gerektiğine inanıyorum.

Benim gücüm her şeye yetmez.

Ancak il mülki amirlerinin hesap sorması gerekir…

Eğer yanlış yazmışsam, beni arayıp hatalarımı söylemeleri gerekmez mi?

“Şu kurum veya kuruluş hakkında şunları şunları yazmışsın. Durum yazdığın gibi değildir” diyebilirler.

Eğer doğruları yazmışsam, il mülki amirlerinin, suskunluğu tercih eden kamu yöneticilerine; “Toplumu ilgilendiren şu şu meseleler hakkında yazılan yazılar, makaleler var. Haklı sorular sorulmuş. Neden kamuoyunu ve basını bilgilendirmiyorsunuz?” diye hesap sormaları gerekir…

Devletin çarklarının düzenli işlemesi, kamuya daha sağlıklı hizmetlerin verilmesinin yolu buradan geçer.

AÇIK OTURUMLAR TARİHE KARIŞMIŞ

Gördüğünüz gibi bugün canım sıkkın…

Beni rahatsız eden bazı gelişmeler var….

Yazıyorsunuz, muhatap yok…

İyisi mi biraz açılayım, il dışına çıkarak bir nebze nefes alayım.

Günlerdir ülke kamuoyunun gündeminde devam ettirilen bir tartışma var. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayları Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu’nun canlı yayın tartışmasından söz ediyorum.

Demokratik ülkelerde toplumu yönetmeye aday olanlar sürekli televizyonlarda canlı yayınlarda tartışıyorlar.

90’lı yılların Olağanüstü Hal dönemlerinde bile ülkemizdeki siyasi parti genel başkanları sürekli canlı televizyon yayınlarında karşı karşıya gelip tartışırlardı.

Açık oturumlar tarihe karıştı…

Merhum Mehmet Ali Birand ve dönemin bazı gazetecilerinin karşısında ter döken parti genel başkanlarını bir hatırlayın. Merhum Demirel, Ecevit, Türkeş, Erbakan ve diğerleri…

Daha demokratik bir sürecin olması dileğimle…