Malum ülkemiz zorlu süreçlerden geçiyor...
15 Temmuz darbe girişiminin, halk öncülüğünde püskürtülmesini her ne kadar batıdaki bazı ülkeler görmezse de bu destansı duruş, tarihteki yerini kuşkusuz alacaktır.

Osmanlı’dan bu yana tarihi darbelerle dolu ülkemizde halkın ve Cumhurbaşkanının ‘dik’ duruşuyla eşi ve benzerine az rastlanır bir demokrasi zaferine şahitlik ettik…

 

***
15 Temmuz’dan bugüne FETÖ kapsamında ciddi operasyonlara imza atıldı. Emniyette, askeriyede ve kamuda yüzlerce tutuklama, binlerce ihraç yapıldı…

 

Elbette böylesi canice bir darbe girişimi karşısında devlete sızanlar karşısında olması gereken adımlar atılıyordu…

Buraya kadar açıkçası her şey normal…

Ancak sonrasında, toplumda herkesin bir birini şikayet ettiği kirli bir süreç başladı. İnsanlar (art niyetli olanlar) bilip bilmeden, sırf duyumlarla, durumdan vazife çıkarırcasına yığınla ihbarda bulunarak, gerçekten FETÖ’cü olanların tespit edilmesini bile engelledi diyebiliriz.

 

Geçtiğimiz günlerde Çin dönüşü gazetecilere açıklamada bulunan Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ın uyarısı dikkat çekiciydi;

“Şu var ki at izi, it izine karışmış vaziyette. ‘Ben bir şey atayım da nasılsa tutar’ diyenler var. Özellikle yazılı ve görsel medya dünyasında bu çok var. Bazen fırsat bulduğumda TV’leri izliyorum. Öyle yorumlar yapıyorlar ki suçladıkları o insanın bu işle hiç alakası yok. Bunlar doğru şeyler değil. Bu tür yanlışlıklardan uzak durmak lazım.”

 

Gerçekten de vaziyet böyle…
Her alanda, her sektörde, kamunun tüm birimlerinde at izi, it izine karışmış durumda…

 

Kimi geçmişte husumet yaşadığı birini,
Kimi varlığından rahatsızlık duyduğu birini,
Kimi kıskançlık duyduğu birini,
Kimi de sırf bir yerlere şirin görünmek için birilerini harcamaya çalışıyor.

 

Daha çok kamunun kritik noktalarında örgütlenen bu yapıyla ilgili şikayetlerde bulunmak elbette önemlidir.
Bu yapının içinde darbe girişimi başta olmak üzere ülkeye zarar veren kim varsa hesabını vermelidir. Buna kimsenin itiraz ettiği yok… Ancak masum insanları harcamak adına yapılan şikayetler açıkçası vicdansızlıktır!

 

***

Yaşadığımız süreçte tehlikeli yöne giden başka bir durum ise muhalif kesimlere yönelik uygulamalar…


Öğretmenler başta olmak üzere farklı ideolojilerdeki sendikalara üye olanların memuriyetten ihraç edileceği yönündeki gelişmeler birçok kesimi kaygılandırıyor. (Bu satırları yazdığımda henüz yeni bir ihraç dalgası gelmemişti.)

 

Açıklamalarında her zaman hukukun üstünlüğüne, yaşanan darbe girişimi karşısında halkın duruşuna ve en önemlisi demokrasinin önemine vurgu yapan devlet büyüklerinin, anayasal hak olan ve sadece sendika üyelikleri nedeniyle masum insanların memuriyetten ihraç edilmesine göz yumacaklarına inanmak istemiyorum.

 

15 Temmuz gecesi taraflı, tarafsız her kesimden insan, alanları doldurarak demokrasiye sahip çıkmıştı. Sade yurttaşından sendikalı memuruna dek kimse bağlı olduğu sendikayı da ideolojik düşüncesini de bir kenara bırakarak, seçilmişlerin yani demokrasinin yanında oldu. Böylesi destansı bir duruş sergileyen toplumun tüm kesimleri kucaklanacağı yerde ‘şucu-bucu’ diyerek, elde somut veri olmadan uygulamalara maruz kalması vicdanları, hukuku ve demokrasiyi yaralayacaktır.

 

İçinde bulunduğumuz zorlu süreçten daha çok diyalog daha çok samimiyet ve daha çok adaletle çıkacağımıza inanıyorum.

 

***

HERKES BARIŞ İSTİYOR AMA…
Ah yalan dünya….
Kime sorsan ‘barıştan yanayım’ der ama dünyanın birçok yerinde oluk oluk insan kanı akar…
Ülkelerindeki iç savaştan kaçıp yeni umutlara açılan insan bedenlerinin kıyaya vurmasından bile utanmayan bir hal aldık…
Her tarafımızı ölüm sarmış…
Hani dünya barışı, hani insan odaklı çözüm önerileri?

Varsa yoksa savaş…
Dünyayı savaşa itenler kadar cesur olamadık vesselam…


***

Geçen bayramdan bu yana bir şey değişmedi hatta kötüye gitti…
Ramazan bayramındaki temennimin aynısını tekrarlıyorum; bir günlüğüne de olsa yer yüzünde tek bir canlının dahi zarar görmemesini diliyorum. 

Keşke hayat her an, her anlamda bayram olsa…

Mutlu bayramlara.