Değerli Okurlar, bugün benim için çok acı bir gün. 2015 yılı Mayıs ayının 5’inde, varlık nedenim olan Annemi kaybetmiştim…

Hayatımda benim üzerimde en çok emeği bulunan annemin vefatının üzerinden üç yıl geçmiş. Meğer zaman ne çabuk geçiyor.

Geçtiğimiz günlerde kız kardeşim, eşim ve yeğenimle, çocukluğumun 5 yılının geçtiği köye gittik. 40 yıl önce üç yıl kaldığımız briketkondu evimizin ön cephesi haricindeki duvarları hala ayaktaydı…

Hangi yöne baksam, annem ile geçirdiğimiz güzel hatıralar geldi gözlerimin önüne…

Gözyaşlarına boğuldum, yutkunamadım bir süre…

Melek yüzlü annem, ne çileler çekmişti o evde. Tütün tarlasında, en ağır işlerde çalıştıktan sonra, hepsi 15 yaşın altında 6 çocuk, babam ile merhum ninem için yemek hazırlıyordu…

Hiçbir lokantada, annemin sevgisini de katarak hazırladığı yemeklerin hazzını yaşamadım…

Elektriğin olmadığı zaman diliminde, bütün elektronik eşyalardan mahrum bir hayatımız vardı. Yıllarca tüple çalışan bir fırınımız olmadığından, yemeklerimizi ateş yakarak pişiriyordu. Banyomuz için de ateş yakarak su ısıtıyordu…

Çok fazla olmayan bulaşıklarımızı ve çamaşırlarımızı, hangi sıkıntıları yaşayarak yıkadığını düşündükçe, yüreğimdeki kor ateş alevleniyor…

Rabbimden niyazım, bütün çektiği eziyetlerin kendisi için hayır ve hasenata dönüştürülmesi ve ebedi saadetine vesile olmasıdır.

Saygıdeğer Okurlar, inanın yeni bir yazı yazacak güç ve takatı bulamıyorum. Geçen yılki yazımda ifade ettiğim gibi; gerçekten annesiz geçirdiğim hiçbir günde, bir kez bile kahkaha atarak gülemedim…

O’nun gülüşü, sevinci, hüznü, üzüntüsü hep gözlerimin önünde…

Kendisini o kadar özlemişim ki bunu satırlara dökerek ifade etmekten acizim. O nedenle hakkında yeni bir değerlendirme yapacak takatı kendimde bulamıyorum. Vefatının ardından zorlukla kaleme aldığım yazımdan bir derlemeyi yine hoşgörünüze sığınarak arz ederken, özellikle genç nesle, annelerin değeri hakkında bir mesaj vermek istiyorum.

Saygıdeğer Okurlar, uzun yıllardır bu köşede kaleme aldığım yazılarımla acizane olarak sizlere hitap ediyorum.

Bugün hayatımın en zor yazısını yazmaya çalışacağım…

Çünkü ölümlü fani dünyada benim için çok büyük bir değer, hayatımın varlık nedeni olan Annemi kaybettikten sonra kaleme alacağım ilk yazıyı okuyacaksınız…

Gerçekten de şu anda gözyaşları arasında bilgisayar ekranını zor seçerek yazımı yazmaya çalışıyorum. Bu yazı zordur, çünkü benim için en muhterem varlık olan Annem ile ilgili bir değerlendirme yapacağım…

Ne olursunuz Annem ile ilgili yapacağım değerlendirmeden dolayı baştan hakkınızı helal ediniz. Her ne kadar Annem hakkında değerlendirme yapacak olsam da, vereceğim mesaj toplumsal olacaktır. Özellikle kadın-erkek fark etmiyor tüm gençlerin bu yazımı okumalarını diliyorum.

ERKEKLER NASIL AĞLAMAZ!..

Şüphesiz vefat haberini aldığım andan bugüne kadar Annem için defalarca ağlamışımdır. Varlık nedenimiz olan anneler için ağlanmaz mı hiç?..

Duygusallığımı yanlış bulup, “Erkekler ağlamaz. Topluluğun içinde niçin ağlıyorsun?” diyen akrabalarım olmuştu.

Hiçbir zaman bu görüşe katılmadım, katılmıyorum…

Erkekler de ağlar, ağlamalılar da…

Hele ki varlık nedenimiz olan Annelerimiz için gözyaşı pınarlarımız akmalıdır…

Ayrıca bundan men edilmiş değiliz. Zira Peygamberimiz de ağlamıştır…

Oğlu vefat ettiğinde gözlerinden yaşlar akmış ve ağlamıştı. Sahabeler, “Yâ Re­sû­lal­lah! Siz de mi ağlıyorsunuz? Böyle ağ­lamaktan halkı menetmemiş miydiniz?” diye sorulunca, şu cevabı vermiş ve bize yasakladığı ağlamayı şöyle tarif etmiştir: “Ben size günah ve ahmaklığın ifadesi olan iki ağlayış ve bağı­rışı yasakladım: Nimete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışından ve musibet ve felâket sırasındaki bağırışıyla yüz göz tırmalamak, üst baş yırt­mak­tan... Benim bu ağlamam ise, şefkatin eseridir, acı­madan ibarettir. Merha­met etmeyene, merhamet edilmez!”

Değerli Okurlar, inançlı biri olarak Peygamberimizin (SAV), buyurduğu gibi; “Allâh'ın takdirine karşı elden ne gelir? Göz yaşarır, kalp mahzun olur. Allâh'ın rızasına uygun olandan başka bir söz söyleyemeyiz.” diyerek isyan etmiyorum.

Baki olan sadece Allah’tır. Bizler fani varlıklarız. Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır…

Ölümün sonsuz bir ayrılık olmadığı gerçeğine inanıyorum. Ölüm hakkındaki düşüncemi şu ifadelerde bulabilirsiniz: “Mevt (ölüm) idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî (ebedî ayrılık) değil, adem (yokluk) değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam (mahvoluş) değil, belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm (her işi rahmet ve hikmetle yapan Allah) tarafından bir terhistir; bir tebdil-i mekândır. Saadet-i Ebediye tarafına vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı (toplanma yeri) olan âlem-i berzaha (kabir âlemine) bir visal (kavuşma) kapısıdır.”(Bediuzzaman)

ANNE VE BABA HUKUKU…

Evet, dünyada en çok hürmet ettiğim varlıkların başında annem ve babam gelmekteydi. Annemi kaybettim ancak kendisine karşı hayatım boyunca yanlış yapmadığıma inanıyor, o nedenle gönül huzuruyla başımı yastığıma koyuyorum. Okuduğum ve inandığım Kur’ani Kerim’in anne ve baba hukukuna bakış açısına bakalım: “Rabbin, kendinden başkasına kulluk etmeyin, ana ve babaya iyi muamele edin, diye hükmetti. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererlerse, sakın onlara ‘öff’ (bile) deme. Onları azarlama. Onlara güzel (ve tatlı) söz söyle. Onlara acıyarak tevazu kanadını (yerlere kadar) indir ve: Ya Rab, onlar beni çocukken nasıl terbiye ettilerse, Sen de kendilerini (öylece) esirge, de.”(İsra suresi 23. Ayet)

Bu yazımı okuyacak gençlere özellikle sesleniyorum; gerçekten de hayatım boyunca anne ve babama karşı her zaman hürmette kusur etmedim. Sizler de kusur etmeyiniz.

Beni yetiştiren, hayata hazırlayan ilk Hocam-Seydam Annem idi. İlk Elif ba dersini ondan aldım. Bana Kur’ani Kerim dersini veren Annemden başkası değildir. Annem, başta bana ve bütün erkek ve kız çocuklarına, bazı torunlarına, ayrıca köyde, kentte onlarca kadın, kız ve erkek çocuğuna Kur’ani Kerim dersini vermiştir.

O, iyi ve örnek bir muallimdi. Hayatı yoksullukla geçmesine karşın hiçbir zaman isyan etmeyerek aza kanaat eden bir anne olmasını bilmiştir…

Zorlu yaşam koşulları nedeniyle üç köy, bir ilçede ikamet etmiş, son 37 yılını ise Batman’da geçirmiştir. Bir gün olsun Annem hakkında olumsuz konuşan bir köy veya mahalle sakini ile karşılaşmadığımı açıkça belirtmek isterim. Annemi tanıyan herkes, hakkında sadece hayır konuşmuştur.

Böyle bir annenin evladı olduğumdan Allah’a binlerce ve milyarlarca kez hamd ediyor ve O’na çocuklarıma da aynı terbiyeyi vererek layık olmaya çalışıyorum.

Şu yaşıma gelmişim, çocukluğum dahil, hiçbir zaman anne ve babamın karşısında ayaklarımı uzatmış değilim. Terbiye ve oturma adabını annemden almışım.

Bir tek kez anne ve babamın kalplerini kırdığımı hatırlamıyorum. Babam şükür hala yaşıyor. Dünya siyasetini babamla uygarca tartışmışımdır ama asla kalbini kıracak davranışım olmamıştır.

Bana alın teri olan helal kazancı önermişler. Haram kazanca hiçbir zaman yönelmedim.

Yoksulu gözetme, zor durumda kalana yardım etme ve zulme karşı çıkma dersini anne ve babamdan aldım.

Tüm gençlere tavsiyem; anne ve babalarının, özellikle annelerinin değerini bilsinler.

İnsan 70 yaşına gelse bile annesini kaybedince büyük bir boşluğa düşmektedir. Kuvvetli inancımla ayaktayım.

Vefat eden annemin şahsında bütün anneleri saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Annelerin değerini bilen nesiller dileğimle; Rabbimden niyazım tüm okurlarıma, acılı ailemizin fertlerine ve bana, acılara karşı sabır ve metanet vermesidir. Saygılarımla.