“Her şey beyinden sadece beyinden kaynaklanır; zevklerimiz beyinden doğar, neşelerimiz, acılarımız, kederlerimiz de. Aynı organ bizi çılgın ya deli yapar, aynı organ dehşet ya da korku verir. Uykusuzluk ve nedensiz anksiyete…” demiş Hippoctares.

Anksiyete bozukluğu bir diğer adıyla kaygı bozukluğu, psikolojik bir rahatsızlıktır. Korkuya benzer bir duygu olmakla birlikte, anksiyeteyi ortaya çıkaran, uyaran korkudaki kadar net değildir.

Korku, güvenliği tehdit eden ya da etmesi muhtemel bir tehlike karşısında yaşanan bir tepkidir. Somut bir tehdide karşı organizmanın cevabıdır.

Anksiyete ise yine bir tehdide cevaptır ancak bu bilinmeyen, içten gelen, belirsiz veya kaynağı tartışmalı olandır. Sıkıntı, bunaltı, endişe, kaygı dilimizde anksiyete karşılığı olarak kullanılabilen kelimelerdir.

Kişiler bu durumu “kötü bir şey olacakmış hissi”, “nedensiz bir korku” şeklinde ifade edebilirler. Kişi huzursuzdur, kötü bir şey olacağından endişe etmektedir ancak bu durumu açıklayacak nesnel bir tehlike ya da tehdit kaynağı göstermemektedir. Anksiyete sık yaşanan bir duygudur ve her zaman bir rahatsızlık belirtisi olarak düşünülmemelidir. Örneğin; ilk randevuda, okulun ilk gününde bir miktar anksiyete duyulması normaldir.

Temel olarak uyaranın şiddeti ile ortaya çıkan kaygı beklenen düzey de değilse, zamanla azalmak yerine şiddetleniyorsa, kişi katlanamıyor ise ve kişinin işlevselliği bozuluyorsa psikoterapi desteği alması önerilir.

Anksiyete kişinin işlevselliğini bozacak duruma gelmişse ve bir bozukluk teşkil ediyorsa bir anksiyete bozukluğundan bahsetmek olsadır. 8 anksiyete bozukluğundan en çok rastlanan ve fazlasıyla duyduğumuz durum “panik bozukluk”tur.

Panik kelimesinin Yunan mitolojisinde yalnız yaşayan, üzgün olduğu zaman bir mağaraya kapanan, rahatsız edildiğinde çığlık atarak korkutan bir tanrının ismi olan “Pan”dan geldiği kabul edilmektedir.

Panik bozukluğa özgül bir ruhsal ya da fizik muayene ya da laboratuvar bulgusu yoktur. 3 klinik özelliği vardır. Panik ataklar, beklenti anksiyetesi ve agorafobi.
Aniden başlayan ve hızla şiddetlenen, çoğu zaman şiddetli bir tehlike hissi veya sonunun geldiği düşüncesinin eşlik ettiği belli bir başlangıcı ve sonu olan yoğun bir korku veya sıkıntı nöbetidir.

• Panik ataklar sırasında şiddetli bir ölüm, kontrolünü kaybetme ve çıldırma korkusu vardır. Ölümün kalp ya da solunum yetmezliğinden, felç geçirmekten olacağına inanan kişiler, çarpıntı ve göğüs ağrısı gibi anksiyetenin fiziksel belirtilerini yaklaşan ölümün delilleri olarak algılarlar.
• Kişi telaşlı ve şaşkın bir halde bulunduğu ortamdan kurtulmak ve yardım sağlamak için aşırı bir gayret gösterir.

Kişinin zorlanıcı/istenmeyen bir durumla karşılaştığında kaçmanın ve yardım sağlamanın zor olacağı yerlerde bulunmaktan kaçınmasına agorafobi denir.
• Agorafobik hastalar panik atak sırasında doktora ulaşamama korkusu ile sinema, tren ve uçak yolculuğu, kırlarda, kalabalık cadde ve dükkanlarda dolaşma, asansör, köprüden geçme, tünel gibi yerlerde bulunma şeklindeki etkinliklerden kaçınırlar ya da zorunlu hallerde çok sıkıntı çekerek bu durumlara katlanırlar. (Ağır olgular hiç evden çıkmayabilir.)

Panik bozukluk belirtileri şunladır:

Çarpıntı, kalp ritminde hızlanma ve düzensizlik, terleme, titreme ya da sarsılma, havasız kalma, soluğun daraldığı duygusu, boğulma hissi, göğüs ağrısı, bulantı ya da karında rahatsızlık hissi, baş dönmesi, ayakta duramama, sersemlik hissi, bayılacak gibi olma, üşüme, ateş basma hissi, vücutta uyuşma, karıncalanma hissi, duyumları algılayamama, kendine yabancılaşma, kendinden kopma, denetimi yitirme ya da çıldırma korkusu, ölüm korkusu, ölüm zamanının geldiği algısı.

Peki panik atak anında ne yapılmalı?

-Atak ile savaşmayın,

-Mümkünse bulunduğunuz yerde kalın,

-Yavaş ve derin nefes alın, karnımız değil göğsümüz şişmeli,

-Nefes egzersizleri yapılmalı,

-Çevrenizdeki eşyaları, objeleri renkleri ile beraber sayabilirsiniz, amacımız odağı değiştirmek,

-30 saniye boyunca bütün vücudu kasıp gevşetmelisiniz,

-Bunları yaparken oturduğunuz yerin mümkün olduğunca ucuna oturmalısınız (neredeyse düşecekmiş gibi). Amaç zihni olabildiğince atak dışındaki şeylerle meşgul etmektir.

Anksiyete/kaygı herkesin her alanda başına gelebilecek bir durumdur. İlerlemeden, bizi çıkmaza sürüklemeden kendi kendimizi telkin etmeliyiz. Bukowski’nin durum özeti niteliğinde bir sözü vardır, ara ara hatırlatabiliriz kendimize;

“Demem o ki; kimseye gereğinden fazla anlam yüklemeyin. Unutulmayacak anı, silinmeyecek insan yok. Kimse için kendinizden ödün vermeyin, vazgeçilmez olan sizsiniz bir başkası değil. Önce kendinize değer verin kişiler gelip geçidir, siz hep kendinizle berabersiniz.”