Şeyh FethullahHamidi, 1873 yılında Gercüş’e bağlı Ayınkef (Kayapınar) köyünde doğmuş. Babasının ölümü üzerine amcası Seyyid Şeyh Abdullah Efendi terbiyesini üzerine aldı. Şeyh Fethullah, olgun yaşa gelince amcası ona Nakşibendi tarikatında halifelik vererek, ‘Ayınkef’ tekkesinde İrşad hizmetine devam etmek üzere görevlendirdi. Bilgeliği, bilgisi bölgenin her tarafına yayıldı. Kendisine ‘mürid’ olmak için bölgenin her tarafına yayıldı. Kendisine ‘mürid’ olmak için bölgenin her yerinde onu ziyaret edip feyz alırlar.

Şeyh Fethullah, güzel nurani bir yüze sahip, güzel ahlaklı olup diyanet ve edeple benzemişti, ibadete çok zaman harcardı ve çok az uyurdu.

Ermeniler ve Süryaniler birbirinden farklıdır.

Bu yüzden Süryaniler ‘Techir’ kanunun kendileri için çıkarmadıklarını söyleseler de yine de ne yapacaklarını bilmezler ancak toplu halde hareket etme kararını alırlar.

Midyat çevresinde bulunan bazı Süryani yerleşim yerleri bazı eşkıya mutaassıp kişi ve çevrelerin baskınlarına maruz kalması, iç çatışmaların yaşanmasına sebep olmuştur.

1915 yılında Aynıvert (Gülgöze) köyü ve çevresinde Ermeniler ile Müslümanlar arasında savaş  çıkmış, bu savaş 2 ay sürmüştür.

Ayınverte sıkışan Süryaniler yörenin sağduyulu ileri gelenleri ve resmi yetkililer arabuluculuk yapması için Şeyh Fethullah Hamidi’ye müracaat etmekten başka yol kalmamıştır.

Şeyh Fethullah kendisine yapılan müracaat sonunda ‘Ayınvert’e gider, şu fetvayı yayınlar.

“Farklı dinden olanların (özellikle Süryaniler) öldürülmesi dinen caiz olmadığı, gayri müslümlerin malları,canları ve ırzları Müslümanlara haramdır.

Şeyh Fethullah’ın, bu fetvası Müslümanları yatıştırır.

Şeyh Fethullah Hamidi, Ayınvert’e Süryanilerle ‘Barış’ için yaptığı teklif dünyada eşi benzeri olmayan ve eşine az rastlanan bir belgedir.

Şeyh Fethullah, anlaşma sağlanıncaya kadar Süryanilerle ‘arada güven bağı oluşsun’ diye canının bir parçasının öz oğlu Siraceddin ve öz yeğeni Sıddık’ı, Süryanilere ‘rehin’ olarak bırakır.

Şeyh Fethullah Hamidi, sözler tutulmadığı takdirde oğlu ve yeğenini öldürebileceklerini söyler.

Şeyhin bu hareketi, 2 taraf içinde olaya verdiği önem ve kararlılık noktasında önemli bir ‘uyarı’ olarak algılanır.

Sorarım sizlere? Hangi insan, oğlu, hangi lider henüz sonucu belirsiz bir olay için öz oğlunu, öz yeğeninin öldürmesine razı olur?

İşte Şeyh Fethullah Hamidi olmak, kolay olmasa gerek.

Şeyh Fethullah Hamidi, Diyarbakır’a gider, olayın sonuçlanması talimatı belirten belgeyi alır ve olaylar böylece sona erer.

Şeyh Fethullah’ın, bu belge ile o gün on binlerin üzerinde Süryani’nin hayatını kurtarmıştı. O günkü on binler bugün yüz binleri geçmiştir.

Şeyh Fehullah Hamidi hayattayken, bölgede yaşayan insanlar ve  resmi makamlar nezninde muteber bir şahsiyet olduğunun en önemli bir diğer kanıtı da kendisine her konuda özellikle kan davaları, aşiretler arası husumet, aile içi anlaşmazlıklar arazi anlaşmazlıkları ,gibi başvuruda bulunduğunu gösteren 700 adet mektubun bulunmasıdır.

Bunların da büyük bir bölümünü öz veriyle çözüme kavuşturmuştur.

Siz Süryaniler, ‘Yirminci Yüzyılın Barış elçisi’ olan Şeyh Fethullah Hamidi’nin fotoğraflarını evlerinize, kurumlarınıza asmakla o’na olan vefa borcunuzun ödemiş sayılmazsınız.

Önemli olan o’nu ölümsüzleştirmek için ‘Nobel Barış Ödülü’nü alması için çok çaba harcamanız gerekmektir.

Ey Süryaniler, İnsan Hakları Dernekleri ,Barış yanlıları, Barış Aktivistleri ve şehrin önde gelen kesimleri, daha ne duruyorsunuz?

Şeyh Fethullah Hamidi’ye ‘Nobel Barış’ ödülünün verilmesi için çalışmalarda bulunmanız gerekmez mi?

                                                                                                                               

Kaynak: HABER MERKEZİ