Batman Üniversitesi Rektörü Abdüsselam Uluçam ile aşk üzerine söyleştik. Sorulara bazen politik yanıtlar verdi, bazen felsefi ama içinde yine de aşk vardı. Uluçam diyor ki:
 
 “…İster istemez böyle sorulara politik olmazsa bile, sosyolojik cevap vermek gerekiyordu. Tehlikeli sorular bunlar.”
 
Uluçam,“Aşkın yaşı yoktur, mektebi yoktur. Aşkın mektebi insanın gönlüdür. Ruhudur. Kavramaya, algılamaya başladığınız andan itibaren başlar. Ölünceye kadar devam eder. Âşık olduğumu sandığım pek çok zamanlar oldu…” dedi.
 
Rektör Uluçam’ın aşkla ilgili düşünceleri görünen o ki ne kadar sosyolojik bir yaklaşım içinde bile olsa oldukça dikkatinizi çekecek.

AŞKIN KANUNUNU YAZSAM YENİDEN:
 
- Aşk nedir?
Aşk, Yaradan’ın insanlara verdiği sevginin ötesinde, ruhun olgunlaştığı, şekil bulduğu bir lütuftur.
                                                    
- Nasıl başlar?
Bu duygu ilahi olduğu için kişiye ve topluma göre değişebilir. Terminolojik olarak aşk kelimesi günümüzde özellikle farklı algılanan bir kavram. Aşk deyince çoğunlukla cinsellik algılanıyor. Cinsellikle beraber yaşanan karşı cinslerin birbirlerine yakınlığını sağlayan bir unsur gibi görünse de, bu ilahi ve soyut bir kavram. İnsanın düşüncesiyle veya algılamasıyla başlar ve ölünceye kadar devam eder.
 
- İlk görüşte aşk var mıdır?
Vardır. Bu görmeye ve bakmaya bağlı. Neyi nasıl görmek istediğinize bağlı... Kişiye göre değişir. Görecelidir. Bana göre vardır.
 
- Kaç türlü aşk vardır?
Bence aşk tektir ve her şey bunun etrafında döner. Güneş sistemi gibidir. Güneş ortada aşk, onun etrafında dönenler aşkın bir parçasıdır. Türü yoktur. Aşk aşktır.
 
- Aşkın bir mektebi var mıdır?
Aşkın mektebi yoktur. Aşkın mektebi insanın gönlüdür. Ruhudur. Mektep kabul edilirse o da gönlüdür, fakat değilse bu okunularak elde edilemez.
 
- Aşkın matematiği var mıdır?
Vardır. Aşkın matematiği vardır. Aritmetik olarak kabul edersek aşkın yaşama biçimine, algılanmasına göre sonsuzluğa uzanan bir sayılar, diziler zinciridir denilebilir.
 
- Öğrenilebilir bir şey midir?
Aşk öğrenilmez, kavranılır. Öğrenme; bilime dayalı bir şey olduğu için bu bilimin ötesinde ve üstündedir.
 
- Zamanla âşık olunur mu?
Olunur. Zamana bağlı olarak insan âşık olur ya da âşık olduğunu sanır. Zamana bağlıdır.
 
- Aşkın yaşı var mıdır?
Aşkın yaşı yoktur. Kavramaya, algılamaya başladığınız andan itibaren başlar. İnsanın ömrüyle beraberdir. Eğer zaman dilimlenecekse insanla doğar. Doğduğu zaman algılamayabilir fakat ölünceye kadar devam eder.
 
- Yaş ilerledikçe aşk algılaması değişiyor mu?
Tabii. Biraz daha olgunlaşır hale gelir. Aşk algılanır. Bu yaşa bağlıdır. Başlangıçta insan âşık olduğunu ya da aşkın içinde yaşadığını zanneder ama zamanla onun öyle olmadığını, gerçek aşkın değerini tadını bu süreç içerisinde anlayabilir. Olgun aşklarda aşk biraz daha belirgindir. Gençlikte delidoludur, adı üzerinde delikanlıdır. Ona paraleldir. Tanımı tarifi yoktur. Uçsuz bucaksız bir şeydir. İnsanın yaşı ilerledikçe, kemale erdikçe, aşkta buna bağlı olarak olgunlaşır, durgunlaşır ve berraklaşır.
 
- Yaşlanır mı aşk, ya da ölür mü?
Aşk yaşlanmaz da, ölmez de… Aşk ruhla özdeştir. Ölümsüz bir şeydir.
 
- Rengi veya resmi var mıdır?
Rengi yoktur, resmi olabilir. Resim insanın hayal gücüne bağlıdır. Eğer onu üç boyutlu görmek istiyorsa resim gibidir ama soyut görmek istiyorsa değildir. Kişinin algısına bağlıdır. Şekle dönüşebilir. Bazılarına göre sağlıktır, bazılarına göre servet, bazılarına göre hayattır. Bana göre aşk güçtür. Sevgiye dayalı güç kaynağıdır. Bunun şekli şemali yoktur. Her şekle her tanıma koyabilirsiniz.
 
- Sanatsal bir tarifi var mıdır?
Sanat aşkın içindedir. Aşkla yoğrulur. Sanatın oluşumu aşka bağlıdır. Aşkın bir alt birimi ya da onun yansıma şeklidir. Aşkın sanatsal tarifi şiirlerde var. Şiir de bir sanat ve güçlü bir sanat. Değişik dönemlerde özellikle tasavvuf inancında ve yaşayışında pek çok tanımları var. Allah’a yönelen, Allah’a götüren, insanı ona ulaştıran bir yol olarak tanımlanır.
 
- Kader boyutu var mıdır?
Aşkın içinde kader boyutu yoktur. Aşk ruh gibidir. “Elest” denilen ruhların yaratıldığı zaman, Allah’ın ruhla beraber insanlara verdiği sevgiler yumağıdır. Kader dediğimiz bu çizgi alınyazısıysa, insana verilen ömür gibi değildir. Kader ya da insanın bedenle birleşen ruh âlemi, yaşayışı Allah’ın insan için verdiği vazgeçilmez bir çizgidir. Ancak aşk bir lütuftur, herkese vermeyebilir veya Allahın verdiği kadar vardır. Kaderle eşit veya kadere paralel değildir.
 
- Metafiziğinde acı varken mutluluğu çekilen acı mıdır?
Aslında bu acı kavramı da değişik… Künefe yersiniz tatlı gelir, Adana Kebap yersiniz o daha da tatlı gelir. Hâlbuki birinin içinde acı vardır. Öbürü tatlıdır… Bu insanın algılamasına bağlıdır. Acı çekmek eğer sevgili ya da sevdiğiniz içinse bu acı değildir. Haz ve zevk verir. Eğer insan için bedenen acı çekiyorsanız bu da aşk değildir.
 
- Hiç âşık oldunuz mu?
Âşık olduğumu sandığım pek çok zamanlar oldu. Fakat gerçek aşk değilmiş onlar. Ortaokul yıllarından tutun, değişik zamanlarda bu duyguyu yaşadığımı sandım. İnsanın yaşı kemale doğru gelirken daha iyi değerlendirebiliyor. Ben, ilk olarak ortaokul öğretmenime âşık olmuştum. Ortaokul birinci sınıftaydım. Şimdi anlıyorum ki; o bir çocuğun sevgisini ifade şekliydi ya da kendisine gösterilen ilgi ve yakınlığı algılamasıydı. Şimdi gülümsüyorum o halime. Bu aşk değil. Aşk, çok daha farklı bir şeydir. Bitmeyen,  sönmeyen bir duygudur. Eğer sönüyorsa ve soğuyorsa o aşk değildir.
 
- İlk aşk önemli midir?
Aşk dediğiniz ya da âşık oldum dediğiniz nesneye bağlı bir şey. Eğer bu karşı cins ise, yani cinsiyete dönüşmüşse önemlidir. Ama aradığınız o değil de gerçek anlamıyla yücelere ulaştıran bir duygu ise önemli değildir. Çünkü bunun ilki ve sonu yoktur.
 
- İlk aşkın sonrakileri belirleyici bir özelliği var mıdır?
Bu sorular da çok ilginç gerçekten. Belki tanımda güçlük çekeceğim. Tabii başlangıçta bir hedef vardır. Başlangıç noktası hiçbir zaman akıldan, bellekten çıkmaz. Düşüncesiyle, duygularıyla, bedensel yaşayış şekliyle belirlediğiniz bir başlangıçtır bu.. Daha sonra bu duygu yeniden yaşanacaksa, ilki bu noktada bir altlık oluşturacaktır. Belki heyecan ve coşku daha sakin geçecektir.
 
- Âşık kendini nasıl hisseder?
Âşık kendini hasta hisseder. Normal yaşayışın ötesinde beş duyunun verdikleriyle yetinmediği, fiziksel ve bedensel gücün, kuvvetin erişemediği olağanüstü bir haldir. Bambaşka bir durum bu…
 
- Aşk bittiğinde acısı nasıl yaşanır?
Aşk bitmez. Âşık olduğunuzu sandığınız zaman bitiyor. O zaman da acıdır, acı verir. İşte o da aşk değildir. Belki tanımı tanımsız, belki de katlanılmaz gibi geliyor ama bir de bakıyorsunuz ki aynı duygu yeniden başlıyor. İşte o zaman o acı da kalmıyor ve gerçek anlamda o da aşk olmuyor.
 
- Aşk acısı nasıl tedavi edilir?
Aslında aşk acısı karşılık bulmakla tedavi edilir. Bu insan da olur, Yaratıcı da olabilir. Hani Yaradanla bağ kurulabilir mi, gerekirse kurarsınız. Karşılık bulduğunuz zaman tedavi olur. Âşık olduğunuz maşuktan karşılık geldiği zaman veya daha büyük bir sevgi yumağıyla mukabele gördüğünüz zaman o acı diner. Mutlu hissedersiniz kendinizi. Öyle olur.
 
- Âşık ağlar mı?
Tabii ağlar. Öz ağlamadan göz ağlamazmış. Âşık özün ağlamasıdır, göz de devamlı ağlar. Âşık olmayan ağlayamaz ya da âşık olan devamlı ağlar.
 
- Aşk’ta en büyük silah zekâ mıdır?
Zekâyla aşkın hiçbir alakası yoktur. Zekâ belki kurallar, kurgular koyar. İnsanın sosyal hayattaki yaşamını belirler ama aşka yön veremez. Zekânın, bilincin aşkla doğrudan bir ilgisi yoktur.
 
- Kadını anlamak kolay ve öğrenilebilir bir dil midir?
Kadını anlamak kolay değildir. Kadınlar ancak yaşamakla ya da insanın gücü üzerindeki güçlerin tanımıyla anlaşılabilir, anlatılabilir. Ayeti kerimede geçen terimiyle; hileleri kolay aşılamayan, zor olan bir özelliğe sahipler. O da Yaratıcının verdiği bir haslettir tabii. Kadını anlamak biraz zor ve çetrefilli bir iştir. Öğrenilebilir bir dil değildir.
 
- Kadınlardan ne öğrendiniz?
Kadınlardan çok şey öğrendim. Öğrenilebilir bir dil değil dedim ama gerçek anlamda kadının niceliğini değil, hilkatteki varlığıyla bize yansıyan biçimi arasındaki çelişkiyi görünce güçlük çekiyor, zorlanıyoruz. Yoksa ben kadınlardan çok şey öğrendim. Benim yaşayışımda ya da bu mevkie gelişimdeki bilimsel çalışmalarımda, büyük rolleri olmuştur. Doğrudan birebir kendi içimde ve yanımda olmasa bile, hemcinsim ve kadınların desteği, gayreti kazanımımdır. Eşim başta olmak üzere, çok şey borçluyum onlara.
 
- Kadın ne ister?
Kadın çok şey ister, her şeyi ister. Ya da ne istediğini bazen bilmez. Kadın ne istediğini biliyor, bilmeden istemiyor fakat her şeyi isteyebiliyor. İstememesi gerektiğini bildiği halde gene de istiyor. Ama sonuçta istediğini hak ediyor.
 
- Erkeğin kadında aradığı özellik nedir?
Kişiye göre değişir. Herkes farklı şeyler ister. Bana göre; aynı duyguyu, aynı düşünceyi paylaşabilmektir, aykırı olmamaktır... Eğer duygu, düşünce ve yaşayışta ortak değerleriniz, çizgileriniz varsa ve bunların çoğunu birlikte paylaşabiliyorsanız aradığınız özelliği yakalamışsınız demektir.
 
- Erkek ne ister?
Erkek kendi ortamında ya da kendi gücü içinde, kendine katkı sağlanmasını, birlikte olmasını ister. Kadın gibi her şeyi istemez. Ortak değer yargılarında en çok paylaştıkları şeyleri ister. Onun gücünün üzerinde ya da yapamayacağı istekleri olmaz.
 
- Kadının hangi özelliği erkeğin ilgisini çeker?
Kadının sinerjik oluşu en büyük etkendir. 
 
- Bir erkeğin “kadınlara karşı hep dürüst oldum” diyebilmesi mümkün müdür?
Mümkün değil.
 
- Kadınların hangi özelliği sizi hasta ediyor?
Benim değer yargılarıma göre yanlış olan bir şeyi kabul ediyor ve o yanlışta ısrar ediyorsa bu beni çileden çıkarır.
 
- Erkek hayatının hangi döneminde kadını etkilemeye çalışır?
Başlangıcından ölümüne kadar devam eder.
 
- Bir erkeğe alınabilecek en etkileyici hediye?
Bu konuda biraz özürlüyüm. İnanın hediye vermekte ve almakta da zorlanan biriyim. Alabileceğim hediyenin karşımdakine layık olmayacağı korkusu, endişesi vardır. Zorlandığım nokta budur. Bu bakımdan karşımdakinden de böyle bir şey olsun diyemem. Maksat anılmaksa ne olursa fark etmez. Bunun maddi bir ölçüsü yoktur. Anılacak her şey hediyedir, bunun karşılığı da aranmaz. Kabul etmediğim çok hediye olmuştur, onu da belirteyim.
 
- Bir kadına verilebilecek en etkileyici hediye?
Kadınların daha duygusal olduğunu ve daha çok beklentiler içerisinde olduğunu kabul edelim. Bir erkek bir kadın kadar belki hediye beklemez. Kadına has, ona özgü bir takı veya onu gösterebilecek küçük objeler kadını mutlu eder.
 
- Kadınlarla ilişkilerinde erkek ne kadar cesur olmalı?
Kendine güvenen cesurdur zaten. Ayrıca cesur olmak için gayret etmeye gerek yoktur. Ben illa güçlü olayım diye bir şeyi ömür boyu hissetmedim. Eğer kendinize güveniyorsanız özünüzde varsa fazla cesur olmaya gerek yok. Doğal olmak en büyük güç ve cesarettir.
 
- Erkeği korkutan ve hazzetmediği kadın tipi?
Evet, zor bir soru. Kadının melek gibisi olur mu? Olur. Kadının ikiyüzlülüğü beni korkutur. Olduğu gibi görünmeyip, göründüğü gibi olmayan tipleri hazzetmem.
 
- Erkek kadında neyi bulamadığında yoksunluk hisseder?
Şimdi bu bir kelime ile anlatılmaz ki. Hay Allah! Hiç böyle zor bir sınavdan geçmemiştim veya hiçbir sınavda böyle zorlanmamıştım. Yaşama çizgisi içinde değer yargıları var, insanın belirlediği ya da vazgeçemediği. Vazgeçilmez kabul ettiği bir takım maddi, fiziki imkânlar veya imkânsızlıklar, günlük yaşayış ve onun ortak biriktirdiği inanç, örf, adet ve geleneğinde bir otaklık oluşmuşsa o zaman yoksun olmazsınız. Kadını; ebeveyn, eş bir de iş yaşamı olmak üzere 3 kısma ayırıyorum. Her üçünde de ortak nokta ve gerçek vardır. Şekli ne olursa olsun bu birliktelikte ortak belirlediğiniz ya da belirlenmiş ortak kurallar manzumesi içinde bazı şeyleri paylaşmak ya da paylaşamamak. İşte bunu bulamadığınız zaman korkarsınız ve hayal kırıklığına uğrarsınız. Durumunuzu bildiği halde aksine bir şeyler söylüyorsa o zaman yoksun olursunuz.
 
- Düşlediğimiz aşkı yakalamak mümkün mü?
Mümkün. Zor gibi görünüyor ama mümkün. Bu yaratıcıya varacak bir aşk ise, doğru yolda, doğru yerde aramalısınız. Aksi halde çöplükte dolaşırsınız. Hiçbir zaman bu sizi gerçek aşka götürmez. Bunu yaşadığım için söylüyorum. Zamanla arındıkça, veya gerçekten istediğinizde kavuşuyorsunuz, ulaşıyorsunuz.
 
- En sevdiğiniz aşk filmi?
Bu cevabı vermekte biraz zorlanacağım galiba. Bu konuda benim düşüncem biraz farklı. Leyla ile Mecnun falan demiyorum. Klasik şeyler ötesinde olabilecek bir “Rabia Hatun” benim için bir aşk filmdir diyebilirim.
 
- En sevdiğiniz aşk şarkısı?
İçinde aşk olan ve özlem ifade eden her şarkıyı severim. İlla da içinde aşk kelimesinin geçmesi gerekmez. Benim ruhuma hitap eden, onu coşturan her şey benim için güzeldir. Sadece bizim bildiğimiz klasik şarkılar değil, poptan tutun da klasik müziğe kadar hemen hepsi beni etkiler ve severim.
 
- “Erkekler Ağlamaz” doğru mu?
Yanlış, yalan yani. Ya ben erkek değilim, çünkü çok ağlarım. Erkekler de ağlar. İnsandır çünkü. Seviyorsa hele… Âşık oluyorsa ve âşık olmak istiyorsa çok ağlar.
 
- Aşk her şeyi affeder mi?
İnsan bazında evet… Affedici olmak gerekiyor. Çünkü âşık olunması gereken gerçek yaratıcı bile affedilmesini söylüyor. Affedenin düsturu vardır. Affedilir ve affeder.
 
- “Aşkın kanununu yazsam yeniden” diye bir şarkı var bildiğimiz gibi. Aşka yeni bir kanun yazsaydınız nasıl bir kanun yazardınız?
Evet. Çok severim o şarkıyı. Aslında aşka yazılan kanunların hepsi bu yenidir denilemez. Çünkü birbirinin tekrardır. Aşk tektir ve doğrudur. Vardır ve insanlar tarafından yaşanır. Bu Allahın verdiği en büyük güçtür. Bu bakımdan aşkla ilgili defalarca yeniden kanun yazsanız, kurallar koysanız ve yeniden âşık olsanız sonuçta varacağınız yer yine tektir.
 
- Sorulardan birini bana yöneltin desem bana ne sorasınız?
Rektör Abdüsselam Uluçam soruyor:Hani cevap vermekte zorlandığım soru vardı ya onu size yönelteyim, böylece sizin neyi kastettiğinizi de anlamış olurum. “ En sevdiğiniz aşk filmi” nedir?
 
Melek Barış: Aslında komedi izlemeyi tercih ederim. Fakat en sevdiğim aşk filmine bir isim vermem gerekiyorsa; ‘Titanik’ derim.
 
Rektör Abdüsselam Uluçam’dan yorum:
Benim için her film aşk filmidir. Mesela Yılmaz Güney’in bütün filmleri dramatiktir ama onun varmak istediği bir parça vardır. Bunun aşkla filan bir alakası yoktur fakat benim için bir çizgidir. Aşkın, sevginin, varlığın ve onun yoksunluğunun varmak istediği noktanın bir özü özetidir. Aşk, yüzyıllar boyu filozofları, düşünürleri, herkesi ilgilendirmiş, çünkü yaşıyoruz. Yaşayan ve duyguyu bilen her insanda olması gereken bir şeydir. Zor sorular bunlar ve tehlikeli ama güzel sorulardı. Bu hasletleri kaybettik. ‘Şu aşk hayatı yaşarken yakalandı’ diye haberler oluyor. Bunlar aşk değil ki. Bunlar cinsellik. Aşkla cinselliği karıştırıyoruz. Aşk bambaşka bir şeydir. Değer yargılarımızı yitirmeye, kaybetmeye başladık. İşte böyle bir dönemde, bu konuların üzerinde durmak güzel bir düşünce ve güzel bir çalışma. Bunu içtenlikle söylüyorum, her yerde göremiyoruz. Bu röportaj için Melek Hanım’a sonsuz teşekkür ediyorum. Anlı şanlı ya da itibar edilen hatırı sayılır medyamızdan tutun romanlara kadar bu artık yavaş yavaş değerini kaybetmeye başladı. Bizim kaybedilmiş hasletlerimizi yeniden kazanmamız gerekiyor. Toplumun düzeni ve sağlığı için gerekli bir şey. Mevlana Hz.leri diyor ki; “Ey kişi, eğer sende aşk yok ise uzak dur. Sen ne işe yararsın. Odun bile senden daha iyi” diyor. Hiç olmazsa suyu ısıtıyor. Bunu yaşamak yaşatmak gerekiyor. Aşk sonsuz bir nesnedir. İnsanın duygularını yönlendiren, ona şekil veren, aklını da zaman zaman yönlendirip ve hep iyiyi söyleyen güzel bakan aşktır. Hiçbir zaman aşkta kötülük yoktur. Aşkta ihanet yoktur, ihanet insani hasletlerde vardır. Aşk ilahidir.‘Allah aşkına’ denildiği zaman bunun içinde hiçbir zaman kötülük bulamazsınız, arayamazsınız. Her şey durur. Şeytan aşkına deseniz olmaz zaten. Aşk yoktur onda. Bu biraz daha farklıdır. Bu güzel hasleti, duyguyu, kavramı tekrardan yaşatmamız gerekiyor. Aşkı yaşamamız lazım. Aşk olmadan meşk olmaz. Aşk olmadan hiçbir şey olmuyor. Buna aşk denir. Aşkın farklı kullanılması var ya bu aşkı perişan eden bir durumdur. Gerektiği zamanda insanı acaba söylediğim yanlış algılanabilir mi anlaşılabilir mi diye düşündürür. İki yönden de öyle. Platonik aşk dedikleri yaratıcıyı bulma çabası veya ona eriştirecek olan güç kaynağı bu da yanlış anlaşılabilir. Çünkü böyle bir kavram zaten bitmiş. Bir de tam tersine günümüzde cinsellik anlaşıldığı için söyleyeceğiniz kelime ona indirgenirse yanlış olur. Yazık olur. Bu bakımdan ister istemez böyle sorulara politik olmazsa bile sosyolojik cevap vermek gerekiyordu. Tehlikeli sorular bunlar.