Söyleşi: Melek Barış



Vali Yılmaz Arslan;

Eleştirinin de Kendi İçinde Bir Ağırlığının Olması Lazım”

Vali Yılmaz Arslan demokratik açılım ve barış süreci, Kent Konseyi, eğitim, sağlık ve kadının sosyal yaşama katılması ile ilgili olarak çarpıcı ve gündem yaratacak açıklamalar yaptı.

Vali Arslan, ‘eleştiriler’ konusunda da nasıl bir eleştiri ve seviye ile ilgili önemli söylevlerde bulundu. Arslan, ‘Vali eleştirilemez diye bir şey yoktur, fakat bunun da bir nezaket ölçüsü olmalıdır’dedikten sonra, “Eleştirinin de kendi içinde bir ağırlığının olması lazım” dedi.

-Demokratik açılım nerede duruyor?

Ortada bir sıkıntı ve bir problem varsa, bunun güvenlik tedbirleri dışındaki yöntemlerle de değerlendirilmesi irdelenmesi gerektiği muhakkak. Bundan hareketle siyasi irade; “Güneydoğu sorunu veya Kürt sorununu daha normal yollarla çözmek mümkün olur mu” anlayışının bir gereği olarak bir açılım süreci başlattı. İlk geldiğim 4 ay bu süreç öncesi döneme denk geliyor. Balıkesir’de 3,5 yıl çalıştım. O zaman içerisinde Balıkesir Valisi olarak 8-9 şehit cenazesi kaldırdım. Buraya geldikten sonraki 4 aylık süreç içerisinde de değişik olay ve zamanlarda hayatını kaybetmiş 6 veya 7 örgüt mensubunun cenazesi geldi. Bu bir sorun mu? Evet sorun. Bu konuda özellikle örgüt yanlılarının ya da bu alanda meşru siyaset yapanların “Bu konunun muhataplarıyla gidilsin, konuşulsun” tarzında savunduğu bir şey var. Hükümet, bu konuda da devletin yetkili kişilerini harekete geçirdi ve konuşuldu. Tabi bu konuların çok ayrıntısını bilmemize imkân yok. Sonuçta çatışmanın olmadığı, silahların patlamadığı, insanların hayatını kaybetmediği 8-9 aylık bir dönem yaşıyoruz.

-Bu 8-9 aylık süreçte sizce neler yaşandı ?

Bu süreç içerisinde dışarıdan çok sayıda iş adamı, gazeteci, siyasetçi, bilim adamı v.s değişik kesimlerden yüzlerce insan ağırladık. Bizim davet ettiklerimiz, kendiliğinden veya sivil toplum örgütleri üzerinden gelenler oldu. Bence bunlar da iki nedenle geldiler.

1-Daha önce değişik nedenlerle ve güvenlik gerekçesiyle buralara gelmek isteyip de gelemeyenler. 2- Bir de ‘acaba bu sürece biz de bir katkı sunabilir miyiz’ diye düşünüp bölgeye gelen Türkiye’nin önde gelen sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, üniversiteleri ve siyasetçileri... Büyük Birlik Partisi burada bir bölge toplantısı yaptı. Cumhuriyet Halk Partisinden bir heyet geldi. Bir takım incelemelerde bulundu. Bunlara her zaman ihtiyaç var. Ülke siyasetine yön veren iktidarlar muhalefetiyle, mecliste temsil eden halkın seçtiği değişik siyasi bakış açısına sahip insanların, Türkiye’nin hem bu bölgesinde, hem diğer bölgelerinde zaman zaman gidip inceleme yapmaları tespitlerde bulunmaları, fikir alışverişinde bulunmaları bu ülke için bir kazançtır. Bana göre Batman’da % 95’in üzerinde bu süreçle ilgili olumlu bir bakış açısı ve olumlu bir beklenti var.

-BÜTÜN SORUNLARIN ÇÖZÜLDÜĞÜNÜ İDDİA ETMİYORUZ-

İnsanların endişe duymaksızın işine, evine, bahçesine, tarlasına gidebiliyor olması çok önemli. Bu toplumda moral-motivasyonunun artması demektir. Bu toplumda üretimin artması, ilişkilerin geliştirilmesi demektir. Bunları topladığınız zaman toplumda barışın ve huzurun sürekli yükselmesi demektir. Şimdi bunları söylerken her şeyin tamamen düzeldiği burada sıfır sorunlu bir ortamın oluştuğunu iddia etmiyoruz. Çünkü sonuçta bu işin içerisinde bu işten nemalanan, bu işten nasiplenen kişi ve gruplar var. Dolayısıyla bu tip insanların böyle bir huzur ortamını sabote etmeye yönelik hareketleri ve faaliyetleri olabilir. Eğer siz hiç kimsenin gelemediği, hep kendinizin amiyane tabiriyle at koşturduğu bir ortama başkalarının da geldiğini, müdahil olduğunu düşünün elbette bundan rahatsız olanlar olacaktır. Önemli olan buradaki bu toplumsal beklentinin ve toplumsal kabulün zarar görmemesini sağlamak… Bunu da gayet ciddi ve özenli bir şekilde takip ediyoruz. Siyaset benim işim değil, ben sonuçta bürokratım. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin hangi konuda olursa olsun ortaya koyduğu politikaları ve stratejileri yürütmekle yükümlüyüm.

-Kürt sorununun çözümü için hükümet tarafından ortaya atılan çözüm önerilerini nasıl buluyorsunuz?

Hüseyin Yayman’ın en son bir kitabı çıktı. Onu okudum. Daha önce rapor olarak okumuştum. Bu kitapta 60 yıldır çeşitli hükümetler, siyasiler, ihtilaller döneminde yazılmış raporlar var. ‘Şu yapılmalı, bu yapılmalı’ diye. Bunları alt alta koyun. İnanın ben baktığımda bunların içerisinde yapılması gerekli diye konuşulan ve henüz yapılmamış olan bir kaç konu dışında pek çok talebin karşılandığını gördüm. Aslında devletimiz şimdiki siyasi iktidar döneminde, hem geçmiş dönemlerde zaman içerisinde bu konuda pek çok şey yapmış. O raporların öneriler kısmına baktığımızda aslında çok ciddi bir mesafe alınmış olduğunu görüyoruz.


-İŞİN ASLI DOĞRUDUR-

Zaman zaman terör örgütünün üst düzey sayılan insanlarının pervasız ve ölçüsüz açıklamaları kendi içlerine yönelik bir kurgu gibi geliyor bana. 24 yıldır üst düzey yöneticilik yapıyorum. Sonuçta bu devlet Osmanlıdan beri genç Türkiye Cumhuriyetiyle beraber hem uluslararası camiada hem kendi iç dünyasında hiçbir konuda verdiği taahhütlerden dönmemiş ve verdiği söze sadık kalmış bir devlettir. Dolayısıyla hiç kimse bu devlete ‘verdiğiniz sözde durmadınız’diye suçlama hakkına sahip değil. Bu tür iddialar ve değerlendirmeler kendi iç değerlendirmelerini yapanların kendi içlerindeki bir takım hesaplaşmaların ya da rol kapmaların bir yansıması olarak düşünüyorum. Bunlara da çok takılıp kalmamak gerekiyor. İşin aslı doğrudur ve doğru bir şekilde de yürümektedir.

-VATANDAŞ YAPILANLARDAN MEMNUN-

Birilerinin her istediğinin hemen olacağı şeklindeki yaklaşım çok tutarlı değil. Sonuçta bu ülkede 75 milyon insan var. Şimdi siz sadece kendi bulunduğunuz coğrafyadaki dengeleri ya da diğerlerini dikkate alarak hareket ederseniz kaybedersiniz. Biz 75 milyon ülke insanının birlik ve beraberlik içinde yaşamasını-gelişmesini istiyoruz. Bizim arzumuz budur. Bu nedenle yeri geldiğinde bu kadar risk alınıyor, bu gayretler gösteriliyor. Dolayısıyla bu özden sapmamak lazım. Vatandaşlarla oturup konuştuğumuzda ve daha özel sohbetler yaptığımızda şunları söylüyorlar: “Bundan 10 sene önce hayal bile edemeyeceğimiz pek çok konu ile ilgili problem diye gördüğümüz alanlarda gelişmeler kaydedildiğini, çözüldüğünü görüyoruz ve hakikaten bu işin içinde bir vefa, bir hakkaniyet varsa bunun böyle olduğunu da görmek lazım.” Elbette istenen başka talepler de vardır ve çözümü olacaktır.

-Çözüm bekleyen bu konular nelerdir?

Bazı şeyler var ki, bunun için Anayasa değişikliği gerekiyor. Bazı şeyler içinde ulusal mutabakat gerekiyor. Dolayısıyla siz bunu istediniz, hemen olsun demek bu kadar kolay değil. Mesela bazı talepler var. Ana dilde eğitim, genel af, yerel yönetimlerin özerkliğinin biraz daha geliştirilmesi gibi… Bir çırpıda aklıma gelen bunlar var. Bu konularla ilgili de siyasi iradenin yaptığı açıklamalar veya duruşlar var. ‘Ana dilde eğitim’ konusu Türkiye’yi yöneten mekanizmalar tarafından değerlendirildiğinde, böyle bir şeyin şu aşamada uygun olmadığı gibi bir fikir varsa bu siyasi iradenin kararıdır. Buna söylenecek çok fazla bir şey de yok. Fakat şimdi yapılanı yeterli görmeyip, hep bir daha, bir daha istenmesinin ülke kamuoyunda yanlış anlamalara yol açtığını düşünüyorum. Bu konularda biraz daha sağduyu sahibi olmak gerekiyor.

-KÜRTÇE EĞİTİM İÇİN ALT YAPIYA İHTİYAÇ VAR-

Kürtçe yayın yapan televizyon, Kürtçe ile ilgili seçmeli ders, bunlar çözülmüş konular… Kürtçe eğitimi vermek için önce öğretmen yetiştirmek gerekiyor. Bu bir altyapı işi… Sokaktan insanları toplayıp da öğretmen yapacak halimiz yok. Demek istediğim dayatma tarzı hareket etmenin bu sürece ve gidişata katkı sağlamayacağıdır. Sonuçta bunlar sürekli konuşulan konular. Şimdi bir de önümüzde yerel seçimler var. Sonra da genel seçimler. Dolayısıyla bazı konuları biraz daha zamana yaymak ya da zamana bırakmak gerekiyor. Fakat insan hak ve hürriyetleri anlamında insanları etkileyen ya da rahatsız eden konuları adım adım çözmek gerekiyor ki bu da yapılıyor.

-BAŞBAKAN BU ÜLKE İÇİN BÜYÜK ŞANS-

Bir bürokrat olarak bunu söylemem ne kadar doğru olur bilmiyorum ama Sayın Başbakan’ın varlığı bu ülkedeki sorunların, Kürt Sorunu da dâhil çözümü için büyük bir şans. Çünkü bu işler cesaret ister. Risk almayı gerektirir. Şu döneme kadar bu ülkede bu düzeyde ana kronik sorunların çözümü için çaba gösteren, risk almak gerektiğinde risk alan böyle bir siyasi liderlik de olmadı. Hem bu bölge insanı, hem de bütün Anadolu insanı için söylüyorum. İnanıyorum ki, bu süreç beklendiği gibi sonuçlanacak. Daha huzurlu, daha güvenli ve karşılıklı anlayış içinde bir ortamın doğacağına inanıyorum.

-BU SÜRECE RESTORASYON SÜRECİ DE DİYEBİLİRİZ-

30 yıllık bir sorunu 3-5 ayda çözmek mümkün değil. Öyle kolay da değil. O çok akıllıca da olmaz zaten. Böyle olsa bu işin içinde bir eksiklik bir tatsızlık olur. Vatandaşın da buna alışması zaman ister. Bana göre bu bölgede terör ya da bu çatışma dönemi ile ilgili süreçte devletin vatandaşı kazanmak adına şefkatli davranma ölçüsünün kaçtığını, zaman zaman kanunları ve nizamı hiçe sayma şekline dönüştüğünü üzülerek görüyorum. Oysa bir devlet düzeni ve bir hukuk düzeni var. Bu düzeni oturtmaya çalıştığınızda da “Ya çok üzerimize geliyorsunuz, bizi eziyorsunuz’’ denirse bu kabul edilebilir bir şey değil.

-DEVLETE NEDEN ÖDEYEYİM DİYE BİR ALGI VAR-

Buralarda binlerce dönüm hazine arazisi var. Kim kullanıyor bu hazine arazilerini? Genelde bu bölgenin zenginleri kullanıyor. Adamın zaten binlerce dönüm arazisi var. Öbür taraftan da güçlü olduğu için çeşitli gerekçelerle devlette ait hazine arazilerini de kullanıyor. Şimdi biz bir kamu yatırımı yapacak oluyoruz. Bir hazine arazisi buluyoruz, şuraya yapalım diyoruz. Kıyametler kopuyor. “Biz ekip biçiyoruz, biz filancayız” sesleri yükseliyor. İyide burası devletin diyorsun ‘olsun’ diyorlar. Ne yazık ki, burada oturmuş bazı alışkanlıklar var. ‘Devletinse al önemli değil. Devlete ödeme yapacaksan yapma’ gibi. Bu TEDAŞ sistemi nasıl çöktü dersiniz. Burada elektrik kaçak oranı % 76 iken bu oran Balıkesir’de % 4. Buna neden olan şey, hem o kurumda çalışan bazı insanlar, hem buradaki genel eğilim. Nedense devlete neden ödeyeyim algısı var. Devlet para veren bir yerdir burada. ‘Devlete para vermeye ne gerek var.’ Vermemek için her türlü şeyi yapmamız lazım gibi bir algı var. Zenginde de, fakirde de, böyle bir algı var. Böyle bir algıyı doğurmuşuz biz. Hatta bazı yerel din âlimi sayılan kişilerin bu yönde fetvalar verdiğini duyuyoruz. Çok yazık. Bu sorun uzun yılların bir birikimi. Bugünkü mesele değil ve bunların düzeltilmesi gerekiyor. Bu da tabi zaman istiyor. Dolayısıyla bu restorasyon sürecinde karşılıklı olarak bizim bu eksikliklerimiz, gediklerimizi kapatmamız gerekiyor. Çağdaş medeni ülkelerde kamu-vatandaş ilişkileri nasıl olması gerekiyorsa bir taraftan da bunun tesis edilmesi gerekiyor.

-ZAMAN İÇİNDE HATALAR DA OLMUŞ-

Bu bölgede şöyle bir sorunumuz daha var. Her şeyde devleti sorumlu taraf görürsek sorunlarımızı çözemeyiz. Tabi ki burada devlet adına görev yapan kamu görevlilerinin hataları olmuştur. Halen de olabilir. Bu sorun biraz da bölgedeki sivil toplum örgütlerinin, bölgede siyaset yapan insanların, seçilmişlerin ve basının eksikliği. Basının bu konuları işlemesi gerekiyor. Burada Borsa binasının açılışında bir olay gerçekleşti. Doğrusu hoşuma gitti. Odalar Birliği Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu gelmişti. Borsadaki arkadaşlar bina yaptıklarından dolayı biraz borçlular ve Sayın Hisarcıklıoğlu’ndan ısrarla para isteyecekler. BDP Milletvekili Ayla Hanım dedi ki, “Niye hep istiyorsunuz. İş adamı değil misiniz, neden kendi aranızda çözmüyorsunuz da hep birilerinden istiyorsunuz” benim dediğim de bu işte. Devletin yasalar çerçevesinde vatandaşına verdiği ya da vermeyi taahhüt ettiği şeyler Türkiye’nin her yerinde zaten veriliyor. Özürlü maaşı, kömür, bakım parası vs. Ben bunları kastetmiyorum. Bunlar zaten devletin yasalarla vermeyi taahhüt ettiği, verdiği ve vermesi gereken şeyler. Konuştuğumuz ekstra şeyler. Ekstra acındırma ve ekstra beklentiler. Bizim bunu çözmemiz gerekiyor.

-Peki, bu algı nasıl oluştu, neyin sonucu dersiniz?

30 yıllık travmanın bir olumsuz çıktısı da bu işte. Süreç içerisinde denilmiş ki, ‘Vatandaşı kazanalım’Bir takım görevlilerin aklına da ‘vatandaşı kazanalım’ derken vatandaşı biraz nemalandıralım algısı çıkmış. Vatandaşı kazanmak demek, vatandaşa bir takım şeyler yağdırmak demek değildir. Vatandaşa yakın durmak, onu kucaklamak demektir. Varsa perde, engel bunlar kaldırmak demektir. Adamın cenazesine gidersiniz, düğününe gidersiniz. Ve başı sıkıştığında bilirse ki, gidebileceği bir yer, bir vali, bir kaymakam, bir müdür var. İşte o zaman sahip çıkarsınız. Sahiplenmek budur. Vatandaş olmak budur. Yoksa imkân buldukça bunlara 3-5 kuruş bir şeyler verelim diye bir kazanma yöntemi yok. Bizim temel sorunumuz bu. Bütün bunların çözümü için çok müsait bir ortam yakalanmış durumda. Ve nasıl normalleştireceksek hepimizin buna katkılar sağlaması gerekiyor.

-Bölgeye yatırımın gelmemesinin nedeni genelde güvensizliğe dayandırılır. Bölgeye yatırımın gelmemesinin tek nedeni güvenlik sorunu mudur?

Evet, en önemli nedeni güvenlik endişesidir. Genel olarak Türkiye sermaye birikimi yetersiz olan bir ülkedir. Dolayısıyla sermaye sahipleri de zaten zor elde ettikleri ya da biriktirdikleri kaynağı gözü kara gidip bir yere yatırmazlar. Ülkeler arası da bu böyle. Geçmişte Sovyet Cumhuriyetleri veya Balkanlardaki komünizmden çıkan ülkelere yatırım yapmak konusunda büyük sermayedarlar çok temkinli yaklaşmışlardır. Gerçi Türkiye’den giden çoğunlukla maceracı diyebileceğimiz insanlar tutturmuşlardır, onlara da helal olsun diyorum. Fakat büyük ölçekli yatırımlar gidip başlangıçta orada bir şey yapmamıştır.

-O halde Sermayeyi bölgeye, özelde de Batman’a çekmek için neler yapılmalıdır?

Bu iki aşamalıdır… Öncelikle bu bölgeyi bilen ya da bu bölgeden olup, dışarıya gitmiş oralarda yatırım yapmış ve para kazanmış insanların memleketlerine yatırım yapması gerekiyor. Ondan sonra bir takım yollarla daha büyüklerin bölgeye çekilmesi lazım. Yaklaşık 8-9 aydır silahların patlamadığı bir dönem yaşıyoruz. Dolayısıyla bu sürede bütün yatırımcılar neden yığılmıyor diye bir şey beklenemez. Bu yanlış olur. Çünkü yatırım işi ciddi bir iştir. Bugün Organize Sanayi yapılıyor. Yer satın alınmış, genişletiliyor. Altyapısı yapılacak. Altyapı nereden bakarsanız 1 yıl sürer. Biz bunlara ancak bir kaç ay sonra arsa verebileceğiz. Ondan sonra bina yapılabilecek. Doğrusu bu. Şu an baktığımda küçüklü-büyüklü ciddi yatırımcı talebi var, Çoğu da buralarda iş yapıp büyütmek isteyen insanlar. Bunların maceraya girmesine de gerek yok. Bu güzel. Bu şekilde iş yapan yatırımcılara öncelik vereceğiz.

-SOSYAL BOYUTLARINI HESAP ETMEK ZORUNDAYIZ-

Dolayısıyla yatırımcı konusunu iyi izlemek ve altını iyi doldurmak gerekiyor. Aksi takdirde ortaya yatırım mezarlıkları çıkar. 80’li yıllardaki yapılar gibi. Bu yazıktır. Büyük bir kaynak israfıdır. Bazı yatırımcılar geliyor. Bizden arsa istiyor. Biz vermiyoruz. Bize kızıyor. Adamın 1 milyon parası var. 1 milyonda kredi aldı diyelim. Yapacağı iş zaten 2 milyon lira bina gerektiriyor. Adam iyi niyetli. Fakat bu işler öyle ‘ben bulacağım’ demekle olmuyor. Gidecek 2 milyon lirayı da batıracak ve o binada orada kalacak. Bu nedenle biz aceleci davranmıyoruz. Biraz daha ince eleyip sık dokuyoruz. Bir adam 300 kişiyi işe alıp 6 ay sonra iflas edecekse ve o 300 kişi işsiz kalacaksa eğer, bir adam gelsin 50 kişi çalıştırsın ama 20 yıl çalıştırsın. Çünkü işsiz kalan 300 kişi büyük sorun oluyor sonunda. Olayların sosyal boyutlarını da hesap etmek zorundayız. Şu anda bizde 120’nin üzerinde yatırımcı bekliyor. Bunların en az yarısı ciddi. Bizim de 30 civarında parselimiz var. Altyapı bittiğinde bunların içinde en ciddi görünen 30 yatırımcıya bu arsaları tahsis edeceğiz.

-Kadının sosyal yaşama katılması için yapılması gerekenler nelerdir? Batman’da kadını bu meyanda nasıl buluyorsunuz?

Belki benim söyleyeceğim ülkenin genel eğilimine ters düşebilir ama genelde bizde şöyle bir algı yanlışlığı var diye düşünüyorum. ‘Özgür kadın’ veya ‘kendin aşmış Kadın’ı bir yerde çalışan kadın olarak tanımlamak bana göre doğru değil. Özellikle bu bölge için söylüyorum, 10-12 çocuk yetiştiren bir kadın bence en çok üretken, en çok çaba harcayan, en çok emek veren kadındır aslında. Ve en sosyal kadındır. Bu bölgede gezdiğimizde görüyoruz. Gittiğiniz birçok yerde hep önünüze kadınlar çıkıyor. Erkeklerden çok kadınlarla muhatap oluyorsunuz. Neden? Çünkü işin kahrını hep kadın çekiyor. Mesela biz bazı nakdi yardımları nasıl ayni yardım dönüştürebiliriz diye düşünüyoruz. Bu işin bir boyutu. Diğer boyut da Anadolu da bir ailede birisi çalışacaksa, kadın da bunu kabul ediyor ki, mümkünse erkek gitsin çalışsın. Bu bir eğilim. Keşke mümkün olsa da eşi veya çalışabilecek durumu olan yetişkin çocukları da çalışsın. Bu bir zaman ve eğitim gerektiriyor. 


-BEYLİK LAFLARLA OLMUYOR-

Buralar da bir de töre cinayetleri var. Aile içindeki karar mekanizmasına baktığınızda, aile meclislerinde alındığı söylenen bu kararlar içerisinde bir sürü okumuş tahsilli insan var. Olay sadece ‘eğitim vermek lazım’gibi beylik bir lafla geçiştirecek bir konu değil. Bu bir toplumsal sıkıntı, bunu anlamak gerekiyor. Mesela bazı ailelerin çok çocuk yapması toplumsal bir etkileşimin sonucu olabiliyor. Üç kardeşten köyde oturanı 8 çocuk, Batman’da oturanı 4 çocuk, İstanbul’da oturanı ise 2 çocuk yapıyor.’ Köydeki şartlar çok çocuk gerektiriyor, kavgadır, tarladır, sağlıktır v.s. Batman’a gelen apartmanda oturuyor çevresine bakıyor daha az çocuk yapıyor. İstanbul’daki de keza yine öyle… İnsanlar çevrelerine ve yaşadıkları ortama göre kendilerini, aile yapılarını ve geleceklerini dizayn ediyorlar.

-ATÖLYELER SOSYALLEŞME ARACI-

Bugün burada yaklaşık 3500 kişi tekstil işinde çalışıyor. Bunların çoğu da kadın. Asgari ücret diye işe alınıyorlar fakat birçoğuna bu ücretin ödenmediği gibi bir sorunun varlığından da haberdarız. Fakat bize bu konuyla ilgili hiçbir şikâyette gelmiyor. Neden? İşinden olma ve eve kapanma korkusuyla bunu dile getirmiyorlar. Çünkü o atölyeler onlar için bir sosyalleşme aracı. Bu gibi işyerleri arttıkça bu durumlarda düzelecek. Şu an birkaç önemli tekstil firmasına yer verdik. Bunlar ciddi firmalar. Bir tekstil demek en az 300 kişi çalıştırmak demek. Bunlar çoğaldıkça kadının toplumdaki statü ve sıkıntıları da o oran da değişecek. Çalışan bir kız çocuğunun babası onu erken yaşta da evlendirmiyor. Çünkü O, eve gelir getiriyor. Para kazandığı için aile içinde de söz hakkına sahip oluyor. Otomatik mekanizmadır bu. Aksi takdirde konferanslar, seminerler verin yine de çözüm değil. Faydalı olur ama çözüm olmaz. İnsanları ekonomik anlamda da hayatın içine katmak gerekiyor.

-Eğitim-Öğretim yılının başındayız. Batman’da ciddi bir eğitim modeli var mı?

Eğitim ülke genelinde yürütülen bir politikadır. Batman da ayrı Ankara’da ayrı diye bir şey olmaz. Sistem var. Bu eğitim sisteminin Batman ayağını sevk ve idare etmeye çalışıyoruz. 4+4 sistemine geçtik. Bu sisteme geçmeyle fiziksel mekân anlamında sorunlarımız var. Ancak bu fiziksel mekân sorunları şöyle birkaç aylık tatil döneminde çözülebilecek sorunlar değil. 2013 yılı yatırım döneminde büyük bir eğitim yatırım projesi yaptık. 2013 yılı başında 130 okul programa koyduk, 2014 yılının ikinci yarısında %90 biteceği şekilde. Sadece 2013 yılında 130 proje ile 1450 ilave derslik yapıyoruz. Bu dersliklerin içinde 3100 kapasiteli bir de yurt var. Kızlar için bu yıl yurt sorunumuz var. Yurt olacak binalarda aranan nitelikleri ne yazık ki tam olarak bir binada bulamıyoruz. Böyle de bir sorunumuz var. Bu sorun Balıkesir’de yok. Orada imar anlamında eksik yapı bulamazsınız. Her şey kitabına uygun yapılır. Bu bölgeden kaynaklanan sorunlar var, zaten sorunlar olduğu için biz varız ve çözmek için buradayız. Bu sene fiziksel mekân olarak biraz sıkıntımız olacak. Fakat önümüzde ki sene bu sorunlarımızın önemli bir kısmını çözmüş olacağız. 2014 yılı için de projelerimiz olacak fakat biraz sabır gerekir. Ayrıca bazı okullardaki dersliklerin kalabalık olmasını çok büyük bir sorun olarak görmemek gerekiyor. Başka çaremiz yok çünkü.

-Öğretmen sıkıntısı var mı?

Öğretmen sıkıntımız yok. Şu anda 6145 öğretmenimiz var ve her atama döneminde de bu bölgeye öncelikle atama yapılıyor. Kaldı ki eksik olur olmaz bizim yetkimiz var. Öğretmenlik formasyonuna sahip olanlarını hemen görevlendirebiliriz. Fakat gönül ister ki öğretmenlik mesleğinden olanlar olsun ve onlar atansın. Bu yıl öğretmen sıkıntımız yok, fakat derslik olarak sıkıntımız var. Bazı mahallelerin okul ihtiyacı var, paramız da var ama okul yapamıyoruz. Nedeni mahallelerdeki yer sıkıntısı. Bu konuda Belediye bize çok yardımcı oluyor. Arazi değiştirmemiz gerekiyor değiştiriyoruz, imar yapılmasını istiyoruz yapıyorlar. Hep beraber bu işi olabildiğince çözeceğiz.

-Okullar Milli Eğitim’den destek alamadıklarından yakınırlar. Ödenek sıkıntısı var mı? Dönem başında öğrenci velilerinden alınan bağışlar için ne düşünüyorsunuz?

Ben kişisel olarak öğrencilerden hiçbir şekilde para alınmıyor olmasına karşıyım. Tabii bu Bakanlık politikasıdır ona bir şey diyemem. Bence, yetki illerde olacak şekilde makul bir miktarda bu işler için para alınmalı. Fakir olanlara zaten yardım ediyoruz. Fakir olmayanlar da bir dönem için bir 50 TL versin. 3 bin öğrencim olan okullar var. 3 bin öğrenci 50 TL para verse 150,000 TL yapar. Okuldaki ufak tefek işler kendi içinde bu parayla çevrilir. Tabi bu benim şahsi görüşüm. Gelelim diğer yönüne. ‘Milli Eğitimden destek alamıyoruz’ iddiası kesinlikle doğru değil. Biliyorsunuz Özel İdarelerden eğitime %20 kaynak ayrılması zorunludur. Biz geçen sene Özel İdare’den 6 Milyon TL Milli Eğitim’e para ayırdık. Geçmişte hep bu parayla yeni yatırımlar yapılmış. Ben dedim ki, yeni yatırımlara biz zaten para buluyoruz. Bu paranın tamamı küçük-büyük onarımlarda kullanılacak. 6 milyar TL’yi buna ayırdık. Bu sene 100 okul onardık. 5-6 okulun işi bitmedi. Onlarda eğitim ve öğretimi aksatmadan bitirecekler. Okuluna sahip çıkan bir müdürün okulunda sorun olmaz. İmkânsızlık diye bir şey kabul etmiyorum. Ben buradayım. ‘Milli Eğitim Müdürü, Kaymakam bizimle ilgilenmedi’ diyen bir müdür varsa bana gelsin. Okulların ufak tefek işlerini yapmak için yeteri kadar paramız var. Sadece takip edecek fedakâr yöneticiler lazım.

-VALİ OLARAK BECERİKSİZ BİR MÜDÜRÜ ALABİLMELİYİM-

Belki sendikacılar bu lafıma kızacaklar ama bu okul müdürleri sınavla geldikçe bu işte bir ilerleme olmaz. Kimseyi ayıplamak için demiyorum. Oturur çalışırsınız, sınava girersiniz, en yüksek puanı alır ve Batman’ın en büyük okuluna bir anda müdür olabilirsiniz. Okul müdürleri için benim bir takdir yetkim olmalı. Ben bir vali olarak bir okula gittiğimde beceriksiz bir okul müdürünü değiştiremeyeceksem ne anlamı kalıyor. Esas olan orada çalışan bir kamu görevlisinin rahatı değildir. Oradaki binlerce öğrencinin iyi bir eğitim almasıdır. Yükselme sınavları yeni makamlar ve sultanlıklar yaratmak dışında hiçbir işe yaramıyor. Sınavla gelmiş birini kolay kolay görevinden de alamıyorsunuz. Mahkemeye gittiği zaman hâkim diyor ki, ‘bu adam sınav kazanmış siz onu görevden alamazsınız.’ Bir de mahkemeden dönünce adam kahraman oluyor. Bizim sistemde işten atma mekanizması yok. Dolayısıyla birini müdürlükten aldığınız zaman işsiz kalmıyor. Özlük hakları bakımından bir kaybı olmuyor. Bence unvanlı kadrolarda idarenin veya üst yöneticilerin yetkisi olmalı.

-Alman Hastanesi’nde son durum nedir?

Alman Hastanesi, teknik donanımı yüksek bir hastanedir. Bizim de Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanemizin şartları çok ağır ve sıkıntılı. Gerçi mevcut Bölge Hastanesinin yanına yeni bir hastane yapacağız ama bunun ihale edilmesi yapılması derken nereden bakarsanız birkaç yıllık mesele. Şöyle düşündük: Batman insanı bunun için 4-5 yıl daha beklemesin. Mademki bu hastane satılıyor böyle bir durumu var. Onu Batman’a kazandıralım dedik. Bu konuda Maliye Bakanımızın ve şimdiki Sağlık Bakanımızın çok büyük katkısı oldu. Hatta ‘Hastane almak bizim usulümüz değil’ dendi. Fakat biz çok direttik böyle bir hastanenin bizi çok rahatlatacağını dile getirdik. Sonuçta pazarlığa oturduk. Tabi bizim de devlet olarak, verebileceğimiz maksimum bir fiyat var. Bizim de onun üstüne çıkma şansımız yok. Biz de devlete hesap veriyoruz. Komisyon başlangıçta anlaşamadı. Daha sonra söylediğimiz şekilde anlaşma sağlandı. Olağanüstü bir aksilik olmazsa bu iş hal olmuş gibi gözüküyor.

-Batman’da sağlığı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kadın Doğum Hastanesinin fiziksel mekânı dışında Batman’ın sağlık alanında çok büyük bir sorunu yok. Devlet hastanemiz, özel hastanelerimiz vs. sağlık açısından iyi bir noktadayız. Alman hastanesini de faaliyete aldığımızda ciddi bir rahatlama olacak. Diğer taraftan da TOKİ zaten Kadın Doğum Hastanesinin inşaatını ihale edecek. O da yapılacak.

-Batman’da artık bir mülteci sorunu da var. Devletin resmi rakamlarına göre Batman’da yabancı uyruklu kaç vatandaş var?

Mülteci, sığınmacı sorunu sadece Batman’ın değil, Türkiye’nin sorunu. Bu büyük bir sorun. Fakat Batman’da bazen bunun abartılıyor olmasına üzülüyorum. Bizim hesabımıza göre 6 bin Suriyeli var. Ulaşamadıklarımız elbette vardır. Bu rakam ulaşamadıklarımızla toplamda belki 8 bindir. Fakat biz bunların 6 binini biliyoruz. Düzenli olarak onlara yardım yapıyoruz. Yeterli mi, değil mi biz bunları tartışmıyoruz. Bu güne kadar da 800 bin TL para harcadık. Bu arada sivil toplum örgütleri de bunlara yardım ediyorlar. Suriyelilerle ilgili durumumuz bu. Diyorlar ki, ‘24 saat sıcak su, bunların çocuklarına okul, sıcak yemek’ vs. sağlansın. Böyle bir talep olduğunda onların kamplara gitmesi gerekiyor. Çünkü Batman kamp kurulması ön görülen yerlerden değil. Yarın denilirse ki, ‘siz de 20 bin kişilik kamp kuracaksınız’ emri yerine getirir kurarız. Bu benim işim. Fakat biz bunun içlere doğru yayılmasını istemiyoruz. Midyat’ta 10 bin kişilik kamp kuruldu ama orada 2500 kişi var. Demek ki, bu insanlar kampa gitmek istemiyorlar. Ben de onları zorla kamplara gönderemem. Hükümetimizin politikası da, bu insanlara olabildiğince yardımcı olmak ve sahip çıkmaktır. Zaten Türkiye’den başka bu kadar el uzatan başka bir ülke de yoktur. Devlet olarak şu ana kadar biz 2 milyar TL’ye yakın bu işe para harcamışız. Bu az bir para değil. Bir de Afganlılar var. Bunlarla ilgili bir sorunumuz yok. Bunlar da bizde kayıtlı.

-SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI DUYARLI-

Buraya gelen mültecilerin bölgedeki insanın duygularını sömürmesi sorundur. Yazdık, çizdik, söyledik ama hala devam ediyor. O insanları bize bildirin yardım edelim dedik fakat bunların derdi yardım değil. Bu bir meslek olmuş. Birileri bunları organize ediyor. Araba ile onları kavşaklara bırakıyor ve uzaktan takip ediyor. Arada gelip paraları alıyor bir süre sonrada onları toplayıp götürüyor. Şimdi bunları da tespit ediyoruz. Burada kötü niyetli insanlar da olduğu için bunların üzerine polisle gittiğimde bu seferde ‘polis Suriyelilere eziyet ediyor’ olacak. Bu nedenle şöyle yaptık. Belediye ile konuştuk. Şöyle bir talimat verdik. Polis ile belediye zabıtası bunu beraber yapacak. Toplanacaksa bunlar beraber toplanacak. Dağıtılacaksa beraber dağıtılacak. Benim Batmanlılardan tek istediğim şu; Kimse bunlara 1 kuruş para vermesin. Bunların ihtiyacı varsa bizim paramız var. Bölge illeri içerisinde bu anlamda en rahat olan illerden biriyiz. Burada Sivil Toplum Kuruluşlarının duyarlılığı da güzel… Ulaşamadıklarımız olabilir. Bunun için de muhtarlara, imamlara, karakollara ve herkese söylüyorum. Varsa böyle birileri Afet Müdürlüğü’nü arasınlar bildirsinler.

-Kent Konseyine katıldınız. Basına yansıyan görüşleriniz de var. Peki, Kent Konseyinden beklentileriniz nelerdir?

Aslında Kent Konseyi türü yapılar, ortak katılımın oluşmasından dolayı güzel yapılardır. Konseyin objektif çalışması ve bu kentin her sorunun konuşuluyor olması lazım. Fakat Kent Konseyi, bir siyasi görüşün o ildeki temsilcisiymiş gibi bir algı veriyorsa burada bir eksiklik var demektir. Tabii bu çalışma genelde Belediyeler üzerinden yürüdüğün için, bu algı da oluşabiliyor. Genellikle Belediyenin bağlı olduğu siyasi görüşe yakın bir mekanizmasıymış gibi bir algı var. Kent Konseyine davet ettiler beni, bende gittim. Orada birçok kamu temsilcisi var. Resmi anlamda yani Valilik düzeyinde hiç ilgi gösterilmeyince de kamu kurum ve kuruluş temsilcileri de ya gitmiyor, ya alt düzey gidiyor veya gitseler bile bir şey demiyorlar. Risk almıyorlar. Fakat üst düzeyde bir katılım olduğunda herkes kendini ona göre dizayn ediyor. Bu taşranın ortak tipik bir özelliğidir. Orada güzel konular da konuşuldu. Katılmadığım konular oldu, bende görüşlerimi söyledim.

-POLİSİ ELEŞTİRDİĞİMİZ GİBİ ZABITAYI DA ELEŞTİREBİLMELİYİZ-

Kent konseyi güzel bir platform. Fakat bu tip yerlerde genellikle valiliği ve devlet kurumlarını eleştirmek serbest, belediyeyi ve ona yakın yapıları eleştirmek bu kadar serbest değil. Böyle bir yapı var. Ben bunun buraya da yansıdığını düşünüyorum. Belki zaman içerisinde bu dönüşümü de sağlamamız lazım. Polisi eleştirdiğiniz kadar zabıtayı da eleştirebilmeliyiz. Elektriği düzgün veremeyen TEDAŞ idaresiniz eleştirdiğimiz kadar, suyu akıtamayan Belediye’nin ilgili idaresini de eleştirmeliyiz. Vali bir şey yaptığında ‘vur abalıya’ misali ölçüsüz yazılar yazılabiliyorsa, Belediye Başkanı da benzeri bir şey yaptığı zaman bu eleştirilerin yapılabiliyor olması lazım. Biz bu düzeyi yakalayamıyoruz burada. Vali eleştirilemez diye bir şey yoktur. Fakat bunun da bir nezaketi ve ölçüsü vardır. Eleştirinin de kendi içinde bir ağırlığının olması lazım. Bir defa bizim burada her anlamda seviyeyi yükseltmemiz gerekiyor. Eleştiri seviyesini de, methetme seviyesini de, kamu hizmetlerinin sunumunu da… Bir seviye sorunumuz var bizim. Bunu da küserek değil, oturup konuşarak çözmeliyiz. Bu noktayı da yakalamamız gerekiyor.

-Bölgeye geldiğinizde ön yargılarınız var mıydı? Batman’a geldiğinizden bu yana ki süreci bizler için değerlendirir misiniz?

Önyargı demek ne kadar doğru bilmiyorum ama sonuçta sıkıntılı bir ortam olduğunu biliyorduk. Bilmiyorduk dersek yalan olur. Türkiye’de herkesin bildiği bir şey bu… Batman’da daha önce hiç kalmadım. Batman’ın dışarıdaki adı, mevcut haline göre kötü. Ancak Batman’a gelenler, Batman’ı gördükten sonra anlıyor algı ile fiili durum arasındaki mesafeyi. Fiili durumu daha iyi. Bu algı kısmen bizde de vardı. İlk defa gelen belki herkeste vardır. Sonradan il olması ve toplama bir yer olması nedeniyle buraya gelen insanlar zaten geldikleri yerlerde gemileri bir şekilde yakmış, bulunduğu yerlerde şu veya bu gerekçeyle hayatını sürdüremediği için gelmiş. Daha iyi şartlar umarak bu kente yerleşmişler. Ben burayı Amerika’ya benzetiyorum. Bütün dünyadan, Avrupa’dan Amerika’ya insanlar gitmiş. Yeni bir keşif, yeni bir dünya diye ve Amerika’yı Amerika yapmışlar. Aslında biraz biz de buna benziyoruz. Diyarbakır’dan, Mardin’den, Şırnak’tan, diğer illerden gelmiş insanlardan oluşan bir il olmuş burası.

-BATMANLILIK BİLİNCİ YOK-

Bazı çarpıklıklar doğaldır. Ama bu ilde başarı kaçınılmazdır. Çünkü çalışkanlık, para kazanma gayret vardır. Bir kent bilinci, Batmanlılık bilinci yoktur. Bunlar zaman ister. Biz hiçbir zaman Siirt veya Mardin’de olan kent bilincini ve ruhunu yakalayamayız. Onlar 100, 200 yıllık şehirler. Bu nedenle hayali şeylerin peşinden koşmaya gerek yok. Umuyorum ki, gidişatta zaten onu göstermekte, Sanayileşmede, sağlıkta, eğitimde, tarımda, hayvancılıkta bu bölge yakın coğrafyamızın en gözde yeri olacak. Bu potansiyele sahibiz. Gaziantep ve Maraş’tan sonra Güneydoğu coğrafyasında bu sinerjiye sahip olabilecek üçüncü il Batman’dır. Fakat biraz gayret lazım ve şu ayağımıza takılı prangalardan kurtulmamız gerekiyor. Siyasette biraz daha yumuşak, biraz daha sevecen bir ortama ihtiyacımız var. Bunlar olduğunda zannediyorum ki arkası zaten gelecek.